Lehçe ve Şive Nedir?
Tarih: 18 Ekim 2017 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir dilin uzun yıllar önce yazılı kaynaklarla takip edilemeyen dönemlerinde kendisinden ayrılan; ses yapısı, dil bilgisi ve söz varlığı açısından oldukça farklılaşarak meydana gelmiş bir koluna lehçe denir. Lehçenin meydana gelmesi, dilin karanlık döneminde meydana gelmektedir. Yani lehçelerin ne zaman ve nasıl oluştuğu hakkında kesin bilgi yoktur. Bir dilin çok sayıda lehçesinin olması, onun köklü ve güçlü bir dil olduğunu göstermektedir.
Lehçe kavramı, Türkologlar ve dil bilimciler tarafından iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Bunlardan birincisi, halk terminolojisinde de yer edinmiş olan “bir dilin kolları” anlamıdır. Mesela Azerbaycan Türkçesi veya Gagauz Türkçesi bunlara örnektir. Dilin çeşitli zamanlarda oluşan kollarını ifade eder. Fakat dil bilimsel anlamda lehçe bu şekilde alelâde tanımlanamaz ve yanlıştır. Bir dilin konuşma veya yazı dili farklı olan tüm kollarına lehçe kavramını kullanmak doğru olmayacaktır.
Bir terim olarak lehçe, doğru ve teknik olarak “bir dilin karanlık dönemlerde kendisinden ayrılmış ve bugün aralarında ses, biçim ve söz varlığı yönünden çok büyük farklılıklar olan kolu” olarak kabul edilmelidir. Yani lehçeler, dilin tüm yönleriyle köklerinden uzaklaşma temayülü gösterir. Bu anlamda Azerbaycan Türkçesini bir lehçe olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Oğuz grubuna ait bu dil kolları, çok küçük ses değişiklikleri ve söz varlığı farklılıkları dışında birbirine çok benzemektedir.
Doğaçlama Nedir?
Tarih: 16 Ekim 2017 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: Yorum yok.
Bir tiyatro, müzik veya sunuculuk kavramı olarak karşımıza çıkan “doğaçlama” terimi, günlük yaşamda sıkça kullanılan bir kelime hâline gelmiştir. İçinden geldiği gibi olan, daha önce bir hazırlık yapılmaksızın o anda gerçekleşen olaylara veya esere doğaçlama terimi yakıştırılmaktadır. Doğaçlama sözcüğü, yabancı dillerden alıntı olan “spontane” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak ortaya çıkmıştır.
Tiyatroda doğaçlama terimi, “oyuncunun bir metne bağlı kalmadan bir konu üzerine içinden geldiği gibi konuşması, davranması veya durumu kurtarmak için zihninde o an kurguladığı bir rolü gerçekleştirmesi” olarak tanımlanabilir. Müzikte “sanatçının daha önce hazırlık yapmadan, özgün bir eseri o andaki becerisi ile ortaya çıkarması” şeklinde açıklanabilir. Günlük hayatta ise “kişinin daha önceden hiçbir hazırlığı olmadan, o anda kafasında planlayarak ortaya koyduğu, doğal ve içinden geldiği gibi yapılan her türlü konuşma veya davranış” anlamında kullanılır.
Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre bu terim, “irticalen, doğaçtan, emprovize, birdenbire, düşünmeden, spontan” kelimeleriyle de karşılanmaktadır. Bu kelime daha çok zarf göreviyle kullanılmakta ve kendiliğinden gerçekleşen anlık davranışları nitelemektedir. Örneğin, İstanbul’da boğazda vapurla seyehat ederken çevredeki martı ve dalga seslerine ritim tutarak, o anın verdiği duygu ve düşüncelerle daha önce hiç aklında olmayan sözleri şarkı şeklinde söyleyen bir kişinin ortaya koyduğu eser tamamen doğaçlamadır.
Tiyatro ile Sinema Arasındaki Farklar ve Benzerlikler
Tarih: 13 Ekim 2017 | Bölüm: Bilgisaçar | Yorumlar: Yorum yok.
Tiyatro ile sinema, her ne kadar benzerlik gösterse de aralarında farklar bulunmaktadır. Bu farkları bilmeyen kişiler, tiyatro ve sinema kelimelerini birbirlerinin yerine kullanarak hata yapabilmektedir. Aslında tarihsel gelişimi, hazırlanışı, sergilenişi vs. birbirinden çok farklı olmasına rağmen, ikisinde de bir sahne veya perde olduğu için kişiler bu farkı görmezden gelerek ikisi için de tiyatro veya sinema diyebilmektedir.
Öncelikle tiyatro ve sinemayı ayrı ayrı tanımlayalım. Tiyatro, “Komedi veya dram gibi edebiyat eserlerinin, önceden hazırlanmış bir sahnede, çeşitli dekor ve kostümler kullanılarak, rollerini ve konuşmalarını ezberlemiş oyuncular tarafından sahnelenmesi sanatı” olarak tanımlanabilir. Sinema ise, “Herhangi bir hareketi düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde, bir ekran veya perde üzerinde yansıtarak hareketi yeniden oluşturma işi” olarak tanımlanmıştır.
Tanımlara dikkatle bakıldığında, tiyatroda sahne bulunmaktadır. Bu sahnede rollerini ve konuşma metinlerini önceden ezberlemiş olan canlı oyuncular vardır. Bu oyuncular, oyunu sahnede sergileyebilmek için önceden defalarca tekrar yaparak hazırlanmışlardır. Sahnede kullanılan dekor ve kostümlerin tamamı gerçektir. Bunların değiştirilmesi için oyun bölümlere ayrılır ve perde kapanarak tiyatronun bir sonraki bölümüne geçilir.
Galileo Galilei Hayatı ve Buluşları
Tarih: 3 Ekim 2017 | Bölüm: G | Yorumlar: 1 Yorum var.
Galileo, 16. yüzyılın bilim dünyasında büyük bir çığır açan, ünü ve buluşları günümüze kadar gelen; matematik, astronomi, fizik, felsefe ve mühendislik gibi bilim dallarında ciddi çalışmalar yapmış bir bilim adamıdır. Çocukluğundan beri gözlemci bir ruhu olan, genç yaşında evrenin sorunlarına kafa yoran, bilime katkı sağlayacak çeşitli aletler bulma çabası içine giren Galileo Galilei, 25 yaşıda profesör unvanına kavuşmuş ve 17. yüzyıldaki bilim devrimine öncülük etmiştir.
Bir deha doğuyor…
İtalya’nın Pisa kentinde müzisyen bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Galileo, 1564 – 1642 yılları arasında yaşamıştır. Eğitim hayatına Floransa’ya bağlı olan Pisa Üniversitesi’nde Tıp fakültesinde başlamış; fakat maddi sıkıntılar yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Aslında Galileo’nun ilgisi daha çok gökbilimi, mühendislik ve fizik üzerinedir. Ömrü boyunca bu alanlarda kullanılacak çeşitli buluşlar ve teoriler ortaya koymuştur.
Galileo’nun hayatı boyunca yapmış olduğu çalışmalar, bugün bile bilimsel araştırma ve çalışmalarda kullanılan bazı teorilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca bilimde ilerlememizi sağlayan astronomik teleskop ve modern saat gibi birçok mühendislik ürününü tasarlayan ve kullanan ilk kişidir. Ayrıca pusulanın yaygınlaşmasını sağlayan, mikroskobu geliştiren ve ilkel termometrenin ilk örneği olan termoskobu bulan da kendisidir.