Metin Türü Nedir?
Tarih: 10 Ocak 2018 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 1 Yorum var.
Her edebi metnin bir türü vardır. Bir metnin türünü bulabilmek için onun konusuna, dil – anlatım özelliklerine ve metnin başka özelliklerine dikkat etmek gerekir. Bunlar metnin türüne göre farklılık gösterdiği için, metnin birkaç özelliği onun türünü anlamamızı sağlayabilir. Her kademeden sınavda oldukça sık karşımıza çıkan bu konu hakkında ayrıntılı bilgi vermeye çalışacağız.
Hikaye ve roman gibi ortak özelliği olan birçok metin türü olduğu için, sadece bir özelliğine bakılarak metnin türünü belirlemek imkânsızdır. Bunun için türünü belirleyeceğimiz bir metnin birden çok özelliğine bakmamız gerekmektedir. Örneğin romanda da yer, zaman ve kişi kadrosu vardır, hikayede de. Ama romanda bu ögeler çok daha yoğun ve karmaşıktır. Hikayede ise ögeler sınırlı sayıdadır ve basit formdadır.
Edebiyatımızda “makale, deneme, roman, öykü, şiir, destan, efsane, söyleşi…” gibi birçok edebî tür bulunmaktadır. Bir amaca yönelik yazılan her yazı, bu metin türlerinden birine mutlaka örnek teşkil etmektedir. Yani her yazının bir türü vardır. Yazıların klişe bazı özellikleri, onların türünü ortaya koysa da sorularda net cevabı bulabilmek için aşağıda sıraladığımız bilgilere dikkat etmeniz gerekir.
Ana Dil ve Ana Dili Nedir?
Tarih: 15 Aralık 2017 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: Yorum yok.
Dil, çok geniş bir kavram alanına sahiptir. Bu nedenle çok sayıda sınıflandırmaya konu olmuştur ve farklı terminolojiler içerisinde farklı anlamlar yüklenmiştir. Ana dil ve ana dili kavramları da birbirine sıkça karıştırılan iki terimdir. Bu terimler, aslında dilin farklı iki anlam yönünü işaret etmekte; fakat ilk bakışta bu nüans fark edilmemektedir. Bu yazımızda bu iki terimin özelliklerine ve farklılıklarına örneklerle değinmeye çalışacağız.
Ana dil, dillerin tarihsel gelişim içerisinde farklılaşmadan önce ses ve şekil yapılarının esasını teşkil eden ortak dili karşılamaktadır. Her dil bir kökten meydana geldiğine göre, bugünkü dillerin en eski halleri olmalıdır. İşte dillerin atası sayılabilecek en eski hâlleri ana dil terimiyle karşılanmaktadır. Örneğin Türkçe, bugün onlarca şive ve lehçeye ayrılmıştır. Türkçenin en eski zamanlarda kullanılan şekline “Ana Türkçe” denilmektedir.
Ana dil kavramı, TDK tarafından “kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dil” olarak tanımlamaktadır. Büyük diller, uzun yıllar içerisinde farklı coğrafyalarda farklı topluluklar tarafından lehçe, şive ve ağızlar doğurmuştur. Dil ailelerini oluşturan bu küçük dil gruplarının en eski hâli bir ana dil olarak kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere ana dil kavramı dil bilimsel bir terimdir ve genellikle bu terminolojiyi kullanan makalelerde görülmektedir.
Lehçe ve Şive Nedir?
Tarih: 18 Ekim 2017 | Bölüm: Dilbilim | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir dilin uzun yıllar önce yazılı kaynaklarla takip edilemeyen dönemlerinde kendisinden ayrılan; ses yapısı, dil bilgisi ve söz varlığı açısından oldukça farklılaşarak meydana gelmiş bir koluna lehçe denir. Lehçenin meydana gelmesi, dilin karanlık döneminde meydana gelmektedir. Yani lehçelerin ne zaman ve nasıl oluştuğu hakkında kesin bilgi yoktur. Bir dilin çok sayıda lehçesinin olması, onun köklü ve güçlü bir dil olduğunu göstermektedir.
Lehçe kavramı, Türkologlar ve dil bilimciler tarafından iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Bunlardan birincisi, halk terminolojisinde de yer edinmiş olan “bir dilin kolları” anlamıdır. Mesela Azerbaycan Türkçesi veya Gagauz Türkçesi bunlara örnektir. Dilin çeşitli zamanlarda oluşan kollarını ifade eder. Fakat dil bilimsel anlamda lehçe bu şekilde alelâde tanımlanamaz ve yanlıştır. Bir dilin konuşma veya yazı dili farklı olan tüm kollarına lehçe kavramını kullanmak doğru olmayacaktır.
Bir terim olarak lehçe, doğru ve teknik olarak “bir dilin karanlık dönemlerde kendisinden ayrılmış ve bugün aralarında ses, biçim ve söz varlığı yönünden çok büyük farklılıklar olan kolu” olarak kabul edilmelidir. Yani lehçeler, dilin tüm yönleriyle köklerinden uzaklaşma temayülü gösterir. Bu anlamda Azerbaycan Türkçesini bir lehçe olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Oğuz grubuna ait bu dil kolları, çok küçük ses değişiklikleri ve söz varlığı farklılıkları dışında birbirine çok benzemektedir.
Doğaçlama Nedir?
Tarih: 16 Ekim 2017 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 1 Yorum var.
Bir tiyatro, müzik veya sunuculuk kavramı olarak karşımıza çıkan “doğaçlama” terimi, günlük yaşamda sıkça kullanılan bir kelime hâline gelmiştir. İçinden geldiği gibi olan, daha önce bir hazırlık yapılmaksızın o anda gerçekleşen olaylara veya esere doğaçlama terimi yakıştırılmaktadır. Doğaçlama sözcüğü, yabancı dillerden alıntı olan “spontane” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak ortaya çıkmıştır.
Tiyatroda doğaçlama terimi, “oyuncunun bir metne bağlı kalmadan bir konu üzerine içinden geldiği gibi konuşması, davranması veya durumu kurtarmak için zihninde o an kurguladığı bir rolü gerçekleştirmesi” olarak tanımlanabilir. Müzikte “sanatçının daha önce hazırlık yapmadan, özgün bir eseri o andaki becerisi ile ortaya çıkarması” şeklinde açıklanabilir. Günlük hayatta ise “kişinin daha önceden hiçbir hazırlığı olmadan, o anda kafasında planlayarak ortaya koyduğu, doğal ve içinden geldiği gibi yapılan her türlü konuşma veya davranış” anlamında kullanılır.
Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre bu terim, “irticalen, doğaçtan, emprovize, birdenbire, düşünmeden, spontan” kelimeleriyle de karşılanmaktadır. Bu kelime daha çok zarf göreviyle kullanılmakta ve kendiliğinden gerçekleşen anlık davranışları nitelemektedir. Örneğin, İstanbul’da boğazda vapurla seyehat ederken çevredeki martı ve dalga seslerine ritim tutarak, o anın verdiği duygu ve düşüncelerle daha önce hiç aklında olmayan sözleri şarkı şeklinde söyleyen bir kişinin ortaya koyduğu eser tamamen doğaçlamadır.