Fabl Nedir? Özellikleri ve Temsilcileri
Tarih: 3 Ağustos 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 2 Yorum var.
Esasen masal türüne bağlı olan fakat zamanla ayrı bir edebi tür hâline gelen fabl; kahramanları genellikle hayvan ve bitkilerden oluşan, sonunda mutlaka bir ahlâk dersi veren kısa öykülerdir. Fabl türünün dilimizdeki öz Türkçe karşılığı “öykünce” olarak belirlenmiştir. Buna karşın genellikle fabl için “hayvan masalları” karşılığı kullanılmaktadır. Bu kısa öykülerde hayvanlar, tıpkı insanlar gibi belirli karakterlere sahiptir, konuşurlar, düşünerek hareket ederler ve genellikle bir sorunu çözmeye çalışırlar. Çocuk edebiyatı eserleri olan fabllar, çoğunlukla çocukların ahlâk ve kişilik gelişimlerini desteklemek için kaleme alınırlar.
Fabl türü, genellikle güldüren, eğlendiren ve aynı zamanda kişileri düşündürüp eğiten bir edebiyat türüdür. Çoğunlukla şiirsel bir dil kullanılır ve olaylar akıcı bir şekilde işlenir. Çocukların her zaman ilgisini çeken hayvanların başından geçen maceralar, onların ilgisini çekebileceği ve verilen mesajı çok rahat bir şekilde alabilecekleri düzeyde işlenir. İntak denilen konuşturma ve teşhis denilen kişileştirme sanatına sıklıkla başvurulur. Hikâye boyunca hayvanlar ve bitkiler kendi aralarında konuşurlar. Fabl kelimesi, Latincede (fabula) “hikâye” anlamına gelmektedir. Zamanla bir davranışı öğreten veya ahlâk eğitimini işleyen eserlere verilen ad hâline gelmiştir.
Fabl türünde çocuklara iyi davranışları öğütlemek ve kötü davranışlardan kaçındırmak işlenir. Bu tür ahlâk ve kültür ögeleri doğrudan değil, konunun gelişimi içerisinde sezdirilir. Soyut kavramlar, çocuğun düzeyinde somutlaştırılarak verilir. Aslında insanın toplumsal yaşamına ait olan iyi – kötü, zengin – fakir, korkak – cesur, yalancı – dürüst… gibi çeşitli kavramlar, hayvanlar arasında geçen hareketli bir kurgu içerisinde anlatılır. Hayvanların karakterleri ile özdeşleşen davranışlardan doğru olanlar kazanır, övülür; yanlış olanlar ise yerilir ve kaybeder. Yardımseverlik, paylaşmak, dürüstlük, cesur olma, çalışkanlık… gibi kişilik özellikleri ön plana çıkarılır; kıskançlık, cimrilik, tembellik… gibi yönler ise dışlanır.
Diğerkâm ve Diğerkâmlık Nedir?
Tarih: 13 Temmuz 2019 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: Yorum yok.
Kendini sevmeyen insan var mıdır? Peki ya başka insanları da en az kendisi kadar seven biri? Hiç uzağa gitmeden, kendimizden hareket ederek bu kelimenin sırrına ermeye çalışalım. Hemen her insan kendini sever, çıkarlarını gözetir. Bu doğanın ve yaratılışımızın bir gereğidir, olması gereken de budur. Fakat iş çevremizdeki diğer insanları sevme ve onların çıkarlarını gözetmeye geldiğinde, orada kâmil insan ile bencil insan ayrılır. Bencil insan, yalnızca kendi çıkarlarını gözetir, kendini sever. Bencil olmayan, başkalarını da en az kendisi kadar seven ve onların çıkarlarını gözeten insan ise “diğerkâm” olur.
Farsça “diğer” (başka)” ve “kâm” (sevgi, arzu, mutluluk) kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelen “diğerkâm“, dilimizde kendine yer bulmuş ve Türkçeleşmiş bir sıfattır. Dilimizde “özgeci” şeklinde karşılığı vardır. “Yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeyen; kendisi kadar başka insanları da seven ve onların yararını gözeten” anlamına gelir. “Hiçbir kişisel karşılık beklemeden, başka insanların iyiliğini düşünen ve onlar için faydalı şeyler yapmayı ilke edinen kişi” anlamına da gelmektedir. Kısaca bencil olmayan, tanıdık veya yabancı hernangi bir insan için yeri geldiğinde kendi menfaatlerinden bile vazgeçebilen, bir başkası için güzel bir şey yaptığında mutlu olabilen insanları karşılamaktadır.
Diğerkâm insanlar fedakârdırlar. Belki birilerine garip gelebilir; fakat onlar yeri geldiğinde kendi çıkarlarına ters düşmesine rağmen başkalarının menfaatini gözetebilirler. Örneğin bir ağacın sadece üst dallarında bulunan bir meyveyi, ağaca zorlukla çıkıp toplarlar. Topladıkları meyveyi kendisinden çok başkalarına ikram ederek mutlu olurlar. O kadar zahmete katlanmışken, “Bana ne, isteyen çıkıp kendisi yesin.” demek yerine, “Aşağıdaki bu güzel insanları mutlu etmek güzel olur, onlara bir ikramda bulunmak beni de mutlu eder.” şeklinde düşünürler. Yani kendi çıkarlarını değil, başkalarının mutluluğunu gözetirler.
Akademisyen Nedir ve Nasıl Olunur?
Tarih: 10 Temmuz 2019 | Bölüm: Bilgisaçar | Yorumlar: Yorum yok.
Akademik kariyer yapmak, üniversite kapısından giren birçok öğrencinin hayalidir. Akademisyenlik, bilimle uğraşmak, çeşitli araştırmalara öncülük etmek, kendi alanında söz sahibi olmak, hayat boyu sürecek bir öğrenme ve öğretme macerasına atılmak ve belki de en önemlisi yüzyıllar boyunca hatırlanmak amacıyla herkesin ilgisini çekmektedir. Bununla birlikte toplumda saygın bir yeri olan akademisyenlik, hep uzak bir hedef olarak görülür, hatta hep başkalarının bu mesleğe layık olduğu düşünülür. Bu yazımızda akademisyenlik mesleği ve nasıl akademisyen olunacağı gibi konularda bilgiler vermeye çalışacağız.
Kelimenin etimolojisinden başlarsak, “akademi” (yüksek okul) kökünden türeyen “akademisyen” kelimesi Türkçede “öğretim üyesi” veya “öğretim elemanı” olarak karşılık bulmuştur. “Akademisyenlik” mesleğini ise “üniversitelerde veya bunun gibi yüksek öğrenim kurumlarında uzmanı olduğu alanla ilgili araştırmalar yapan, bilimsel konular üzerinde çalışan ve eserler üreten, alanı ile ilgili öğretim faaliyetlerini doğrudan yürüten kişi” şeklinde tanımlayabiliriz. Akademisyenler, üniversitelerde öğretmenlik yapan ve kalan zamanlarında uzmanı oldukları alanlarda bilimsel çalışmalar yapan kişilerdir. Bir ülkenin gelişip kalkınmasında, bilim ve teknolojide ilerlemesinde akademisyenlerin önemi oldukça büyüktür.
Akademisyenler üniversite öğrencilerinin derslerine girer, onların bilgi ve beceri yönünden kendilerini yetiştirmelerine öncülük ederler. Ders programları, sınavlar, eğitimler ve kayıt işlemleri gibi idari işleri yaptıkları gibi, kalan zamanlarında da uzmanlık alanı olan konulara yoğunlaşır, araştırmalar yapar, makaleler yazarlar. Bir bakıma ülkenin bilim, sanat, edebiyat, teknoloji, mühendislik, tıp vb. alanlarının beyin takımı gibi çalışırlar. Bu anlamda kutlu ve önemli bir iş yapmaktadırlar. Sık sık çeşitli akademik toplantılara katılırlar. Emeklilik yaşlarına kadar yoğun bir tempoda öğrenmeye, öğretmeye, özgün şeyler üretmeye devam ederler.
Sözel Mantık Soruları Nasıl Çözülür?
Tarih: 25 Mayıs 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: 4 Yorum var.
Bu yazımızda sizlere yeni eğitim sisteminde daha az ezber isteyen ve problem çözme yeteneği gerektiren sözel mantık sorularının çözüm yöntemlerini, örnek sorular üzerinden anlatmaya çalışacağım. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ezbercilikten ve hayata dönük olmayan bilgilerden uzaklaşılarak; problem çözebilen, her ders alanında mantığını ön planda tutan, eleştiren, sorgulayan, araştıran… öğrenciler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim modeli benimsenmiştir. Hâliyle milli eğitimde eskiden bilgiyi ezberleyen öğrenciler yetiştirilirken, son yıllarda bilgiyi içselleştiren ve kullanan bireyler amaçlanıyor. Bu amaçla yapılan sınavlarda daha çok yaratıcı düşünebilen ve problem çözebilen öğrenciler ayırt edilmeye çalışılıyor.
Benimsenen yeni eğitim modeline uygun olarak eskiden sadece Akademik Lisansüstü Eğitim Sınavı’nda (ALES) gördüğümüz mantık soruları; önce Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS), daha sonra Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) ve Yükseköğretime Giriş Sınavı’nda (YGS), son zamanlarda ise Liselere Giriş Sınavı’nda (LGS) sorulmaya başlandı. Yani sözel mantık sorularının, daha alt eğitim basamaklarına geçişlerdeki sınavlarda da olması gerektiği düşünülüyor son yıllarda. Bu konuyla ilgili sınavlarda her geçen gün daha fazla soru sorulmasına karşın, sözel mantık Türkçe dersi konularında doğrudan yer almadığından bu soruların çözümü okulda anlatılmıyor ya da çalakalem anlatılıp geçiliyor. Bu sebeple bu tarz sorulara alışkın olmayan öğrenciler, sözel mantık sorularını çözmeden geçiyor.
Sözel Mantık da Neymiş?
Şimdi öncelikle “sözel mantık” kavramını açıklığa kavuşturalım. Bildiğimiz üzere mantık, “doğru düşünme yolu, yöntemi, sanatı ve bilimi” olarak kabul edilir. Mantık, genellikle sayısal bilimlerle ilişkilendirilir. Buna rağmen sözel bilgiler arasında bir bağ kurma, verilen bilgilerden yararlanarak problem çözme, yöntem geliştirme veya doğru düşünerek bilgileri sınıflandırma gibi yeteneklerimizi ortaya çıkarmak için sözel mantıktan yararlanılabilir. Sınavlarda sorulan sorular da, bu amaçlara yönelik hazırlanmaktadır. Sözel mantık soruları, özellikle bilgileri sınıflandırma ve ilişkilendirme konusunda bizi düşünmeye yöneltmektedir. Bu sebeple bu soruları çözerken bir yöntem geliştirmek, soruya nasıl yaklaşacağımızı bilmek önemlidir.