Kahraman Bakış Açısı
Tarih: 30 Ekim 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Metinlerdeki bakış açılarından biri olan kahraman bakış açısında yazar, edebi eserdeki kahramanlardan biridir. Yani yazar, kendi başından geçen veya kahramanlarından biri olduğu bir olayı kaleme almıştır. Metinde anlatıcı yazarın kendisidir. Yazar, olayların içinde bulunur; görme, duyma, bilme, yaşama, düşünme gibi yetenekleriyle okuyucuya olayları aktarır. Metindeki kişilerden biri olan yazar, olayları bizzat yaşayan asıl kahraman olabileceği gibi, olayları yaşamakla birlikte geri planda kalmış bir kahraman da olabilir.
Bir insanın sahip olabileceği tüm yetenekleriyle yazar olayların içinde bulunur. Bu yeteneklerin ötesine geçemez. Örneğin geleceği kestiremez, diğer insanların iç dünyasına inemez. Doğrudan olayları yaşarken hissettiklerini ve düşündüklerini dile getirir. Olaylarda anlatıcı olan yazarın duygu ve düşünceleri ön plandadır, kahramanın hareket noktası kendisidir. Yani yazar olayların ne kadar içindeyse, olaylar o kadar anlatılır, fazlası bilinemez.
Kahraman bakış açısında olayları kendi başından geçtiği gibi anlatan yazar, kendine özgü dil ve anlatım özelliklerini kullanır. Yani metindeki olayları anlatan kahramanın üslubu, yazarın dil ve anlatım özelliklerini yansıtır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yazarın her zaman birinci ağızdan anlatımı tercih etmesidir. Yani cümleler her zaman “gördüm, ben söyledim, okudum, çıktım” gibi birinci tekil şahıs ekleri kullanılan yüklemlerle oluşturulur. Çünkü burada yazar, olayları bizzat yaşayan bir kahramandır.
Empati Kurmak Nedir?
Tarih: 7 Ekim 2019 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: Yorum yok.
İnsanlığın yaşadığımız yüzyılda giderek kaybettiği bir yetenek olan “empati“, Fransızca kökenli bir kelime olmakla birlikte Türkçede “empati kurmak” şeklinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kelime, insanların sosyal zekâsıyla yönettiği bir iletişim becerisini ifade etmektedir. Günümüzde ne yazık ki herkesin öğütleyip, çok kişinin hayatına yansıtamadığı ve içselleştiremediği bir sosyoloji terimidir aynı zamanda. Bu kavram, özellikle modern dünyanın insanları yalnızlığa ve faydacılığa itmesi sonucunda ne yazık ki her geçen yıl zarar görmüş ve önemini yitirmeye başlamıştır.
“Bir kişinin, başka bir kişinin duygu, düşünce, sorun ve isteklerini anlaması, kendisini bir başkasının yerine koyarak onun içinde bulunduğu durumu kavraması ve içselleştirmesi” şeklinde tanımlanabilen empati, insanların doğasında var olan bir yetenektir. Bu yetenek, yeni doğan bebeklerde ve ilk çocuklukta çok belirgin bir şekilde görülmekteyken, yaş ilerledikçe -çoğunlukla- gücünü yitirmekte ve bazen kaybedilmektedir. Bu kelimeye Türk Dil Kurumu tarafından uygun görülen Türkçe karşılık “duygudaşlık” olarak gösterilmektedir. Aynı duyguları paylaşan, bir duyguya ortak olabilen insan karşısındaki ile empati kurabiliyor demektir.
Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin içinde bulunduğu duygu ve düşünceyi hakkıyla kavramak gerekir. Daha sonra bu düşünceyi gerçekten anladığını karşısındakine hissettirmek ve son olarak aynı bakış açısına sahip olduğunu ve bu duyguyu kendisinin de içtenlikle paylaştığını ifade etmek gerekmektedir. Bu şekilde bir duygu ortaklığı kurmak, çevremizdeki bir kişinin sorunlarını içselleştirmek ve bunları onlara açık bir şekilde hissettirmek ve ifade etmek, empati kurabildiğinizi gösterir. Bu yetenek, doğuştan gelmekle birlikte ailemiz ve sosyal çevremizdeki model kişilerin tutumlarıyla şekillenir. Empati kurabilen insanların yakın çevresinde, yine empati yeteneği gelişmiş insanların olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Görsel Zeka Nedir ve Nasıl Geliştirilir?
Tarih: 2 Ekim 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Eğitimde yeni yaklaşım görsel zekanın, sözel muhakemenin ve mantığın önemini kavrayarak, ölçme ve değerlendirmede bunları daha fazla kullanmayı tercih etmektedir. Bilginin doğrudan sınanması yerine, o bilgiyi düşünce yoluyla kullanma, analiz – sentez yapma, yorumlama ve problem çözme gibi işlemlerle zihnin yeteneğini ortaya koyabilme konusunda yeni tip sorular geliştirilmektedir. Bu soru tiplerinde özellikle sözel zeka ve görsel zekânın önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu nedenle görsel zekanın geliştirilmesi ve etkin kullanılması, liselere geçiş, üniversite ve lisans üstü eğitim sınavlarında oldukça işe yaramaktadır.
Görsel zekâ, kişinin çevresindeki renkleri, şekilleri ve çeşitli görüntüleri beyninde anlamlandırabilme ve imgeleri kolaylıkla zihninde yorumlayabilme yeteneğidir. Beynin belki de en temel çalışma prensibi görsel zekâ üzerine kurulmuştur. Görebildiğimiz tüm renkler, şekiller, grafikler, semboller ve derinliği olan nesneler bizim görsel zekâmız sayesinde imgeye dönüşür, anlam kazanır. Bu zekâ alanımız sayesinde hayal kurabilir, nesnelerin uzamsal yönlerini fark edebiliriz. Görme duyusu, öğrendiklerimizin çok büyük kısmını sağladığı için görsel zekâ ile öğrenme arasında da çok ciddi bir ilişki vardır.
Bebekler ilk nesneleri ve kişileri büyük ölçüde görsel zekâları sayesinde öğrenirler. Çocukluk dönemindeki hayal gücü, görsel zekânın gelişmesi ile paralel ilerler. Bu yaşlılık döneminde bile beynin en etkin yönlerinden birini teşkil eder. Bunun için görsel zekâmızı tanımak, bunu etkin kullanabilmek çok önemlidir. Öğrenciler geometri sorularını çözerken, o şekillerin derinliğini düşünebilir ve gerçek dünyada bir nesne gibi algılayabilirler. Tıpkı kuramsal bilgileri tablolar, şemalar veya grafikler üzerinde göstermek için kullandıkları gibi, hayal gücünü kullanmaları gerektiğinde de görsel zekâlarından yararlanırlar.
Noktalama İşaretlerine Dikkat Ederek Okumak
Tarih: 18 Eylül 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçede her cümle mutlaka bir noktalama işareti ile biter. Zira cümle, yargı bildiren kelimeler topluluğudur. Yargı bildiren bir sözün de taşıdığı anlama göre mutlaka bir noktalama işareti ile sonlandırılması gerekir. Bu noktalama işaretleri, bize cümlenin bittiğini anlatır ve söyleyenin duygusunu ifade eder. Bu nedenle cümle sonundaki noktalama işaretlerinin okurken önemsenmesi gerekir. Dikkat edilmediği durumlarda yazarın bize iletmek istediği duygu ve düşünce tam olarak zihnimizde anlam kazanamayabilir veya yanlış anlaşılabilir.
Noktalama işaretleri, cümleleri sadece estetik açıdan güzelleştirmek için kullanılmaz, yani süs değildir. Sonuçta hepsinin bir görevi bulunmaktadır. Eğer korku, heyecan, seslenme, şaşırma vs. gibi bir anlam varsa, bu cümlenin sonunda mutlaka ünlem işareti kullanmalıyız ki okuyan kişi cümlede böyle bir duygu olduğunu anlasın. Veya cümlemiz soru anlamı taşıyorsa mutlaka soru işareti kullanmak gerekir. Özel bir anlamı yoksa, mutlaka cümleler nokta ile biter ve okuyucuya burada yargının sonlandığı mesajı verilir.
Konuşma dilinde “vurgu” sayesinde cümleye bazı anlamlar yükleriz. Dinleyen kişi cümlemizdeki duyguyu rahatlıkla anlar. Ayrıca belirli aralıklarla nefes alır, cümlenin anlamına uygun olacak şekilde bazı yerlerde bilerek duraklar ve karşıdaki kişinin bizi rahatça anlamasına müsaade ederiz. Peki yazı dilinde durum nasıldır? Okuyucu bizim vurgulamak istediğimiz yerleri, cümledeki duyguyu veya tane tane okuması gereken yerleri nasıl bilebilir? İşte tam burada noktalama işaretleri devreye girer.