Görsel Zeka Nedir ve Nasıl Geliştirilir?
Tarih: 2 Ekim 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Eğitimde yeni yaklaşım görsel zekanın, sözel muhakemenin ve mantığın önemini kavrayarak, ölçme ve değerlendirmede bunları daha fazla kullanmayı tercih etmektedir. Bilginin doğrudan sınanması yerine, o bilgiyi düşünce yoluyla kullanma, analiz – sentez yapma, yorumlama ve problem çözme gibi işlemlerle zihnin yeteneğini ortaya koyabilme konusunda yeni tip sorular geliştirilmektedir. Bu soru tiplerinde özellikle sözel zeka ve görsel zekânın önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu nedenle görsel zekanın geliştirilmesi ve etkin kullanılması, liselere geçiş, üniversite ve lisans üstü eğitim sınavlarında oldukça işe yaramaktadır.
Görsel zekâ, kişinin çevresindeki renkleri, şekilleri ve çeşitli görüntüleri beyninde anlamlandırabilme ve imgeleri kolaylıkla zihninde yorumlayabilme yeteneğidir. Beynin belki de en temel çalışma prensibi görsel zekâ üzerine kurulmuştur. Görebildiğimiz tüm renkler, şekiller, grafikler, semboller ve derinliği olan nesneler bizim görsel zekâmız sayesinde imgeye dönüşür, anlam kazanır. Bu zekâ alanımız sayesinde hayal kurabilir, nesnelerin uzamsal yönlerini fark edebiliriz. Görme duyusu, öğrendiklerimizin çok büyük kısmını sağladığı için görsel zekâ ile öğrenme arasında da çok ciddi bir ilişki vardır.
Bebekler ilk nesneleri ve kişileri büyük ölçüde görsel zekâları sayesinde öğrenirler. Çocukluk dönemindeki hayal gücü, görsel zekânın gelişmesi ile paralel ilerler. Bu yaşlılık döneminde bile beynin en etkin yönlerinden birini teşkil eder. Bunun için görsel zekâmızı tanımak, bunu etkin kullanabilmek çok önemlidir. Öğrenciler geometri sorularını çözerken, o şekillerin derinliğini düşünebilir ve gerçek dünyada bir nesne gibi algılayabilirler. Tıpkı kuramsal bilgileri tablolar, şemalar veya grafikler üzerinde göstermek için kullandıkları gibi, hayal gücünü kullanmaları gerektiğinde de görsel zekâlarından yararlanırlar.
Noktalama İşaretlerine Dikkat Ederek Okumak
Tarih: 18 Eylül 2019 | Bölüm: Dil-Anlatım | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçede her cümle mutlaka bir noktalama işareti ile biter. Zira cümle, yargı bildiren kelimeler topluluğudur. Yargı bildiren bir sözün de taşıdığı anlama göre mutlaka bir noktalama işareti ile sonlandırılması gerekir. Bu noktalama işaretleri, bize cümlenin bittiğini anlatır ve söyleyenin duygusunu ifade eder. Bu nedenle cümle sonundaki noktalama işaretlerinin okurken önemsenmesi gerekir. Dikkat edilmediği durumlarda yazarın bize iletmek istediği duygu ve düşünce tam olarak zihnimizde anlam kazanamayabilir veya yanlış anlaşılabilir.
Noktalama işaretleri, cümleleri sadece estetik açıdan güzelleştirmek için kullanılmaz, yani süs değildir. Sonuçta hepsinin bir görevi bulunmaktadır. Eğer korku, heyecan, seslenme, şaşırma vs. gibi bir anlam varsa, bu cümlenin sonunda mutlaka ünlem işareti kullanmalıyız ki okuyan kişi cümlede böyle bir duygu olduğunu anlasın. Veya cümlemiz soru anlamı taşıyorsa mutlaka soru işareti kullanmak gerekir. Özel bir anlamı yoksa, mutlaka cümleler nokta ile biter ve okuyucuya burada yargının sonlandığı mesajı verilir.
Konuşma dilinde “vurgu” sayesinde cümleye bazı anlamlar yükleriz. Dinleyen kişi cümlemizdeki duyguyu rahatlıkla anlar. Ayrıca belirli aralıklarla nefes alır, cümlenin anlamına uygun olacak şekilde bazı yerlerde bilerek duraklar ve karşıdaki kişinin bizi rahatça anlamasına müsaade ederiz. Peki yazı dilinde durum nasıldır? Okuyucu bizim vurgulamak istediğimiz yerleri, cümledeki duyguyu veya tane tane okuması gereken yerleri nasıl bilebilir? İşte tam burada noktalama işaretleri devreye girer.
Stefan Zweig’ın Hayatı ve Kitapları
Tarih: 8 Eylül 2019 | Bölüm: Edebiyat | Yorumlar: 2 Yorum var.
Avusturyalı ünlü yazar ve düşünür Stefan Zweig’in hayatı film olmayı hak edecek kadar büyük bir maceradan oluşuyor. 28 Kasım 1881 tarihinde Avusturya’nın Viyana şehrinde doğan Zweig, aslen Yahudi kökenli ve oldukça varlıklı bir anne ve babanın çocuğudur. Babası varlıklı bir sanayicidir ve küçük yaşta ailesinin ekonomik durumu ve sosyokültürel imkânları sayesinde çok iyi bir eğitim almıştır.
Ailesinin imkânlarıyla aldığı nitelikli eğitimin yanı sıra, çok azimli ve başarılı bir öğrenci olan Zweig, İngilizce, Latince, Fransızca ve Yunancayı çok erken yaşlarda öğrenmiş ve lise yıllarında ilk şiirlerini yazmaya başlamıştır. Henüz 23 yaşında felsefe alanında doktora yapmış ve yaşadığı dönemin en prestijli edebiyat ödüllerinden birini kazanmıştır. Bulunduğu çağı ve siyasi düzeni hep incelemiş, araştırmış ve çok sayıda düşünürle bir araya gelerek toplumun sorunlarına kafa yormuştur.
Gençliği 1. Dünya Savaşı dönemine denk gelmiş ve o dönem savaşmayı reddedip, gönüllü olarak Viyana’daki bir savaş karargâhında memur olarak görev almıştır. Soranlara “Övünülecek bir görev olmadığını açıklayayım; ama böyle bir iş, Rus köylüsünün bağırsaklarını süngüyle delmekten daha uygundu bana.” şeklinde cevap vermiştir. Savaş bittikten sonra Sarzburg’a dönerek Frederike von Winternit ile evlenmiş ve çok sayıda esere imza attığı hayatının en verimli dönemini eşiyle evli kaldığı yaklaşık 20 yılda yaşamıştır.
Teknolojinin Yararları ve Zararları Nelerdir?
Tarih: 3 Eylül 2019 | Bölüm: Bilgisaçar | Yorumlar: 13 Yorum var.
Her geçen gün hayatımızın biraz daha içine giren teknolojinin yararları ve zararları yıllardır tartışılmaktadır. Okullarda münazara konusu olan ve genellikle toplum yaşamını olumsuz etkileyen birçok sorunun kaynağı olarak öne sürülen teknoloji, acaba hayatın vazgeçilmezi hâline getirilecek kadar yararlı veya hastalıklarımızın bile sebebi hâline gelecek kadar zararlı mıdır? Elbette bu tartışmayı sadece bilimsel veriler ışığında yapmak imkânsızdır. Bazen öznel yargılar da işin içine gireceği için, muhtemelen bu tartışma daha uzun yıllar devam edecektir.
Teknoloji gündelik yaşamda “insanın hayatını kolaylaştıran ve onlara imkân yaratan araç ve gereçlerin üretilmesini sağlayan bilgi ve beceri” şeklinde bir anlam yüklenmiştir. Telefon, televizyon, bilgisayar, internet, beyaz eşyalar, araba, uçak… gibi araç ve gereçlerin hepsi teknoloji ürünüdür. Bu anlamda teknoloji, bir çağın gelişmişliğini belirleyen ve toplumların çok kısa zamanda kalkınmasını sağlayan bir kavramdır. Hayatımıza kazandırdığı araç ve gereçlerle insan hayatını kolaylaştırırken, hayatımızdan alıp götürdükleri ile de çağın sorunu hâline gelmiştir.
Sanayi devrimi ile dünyada güç dengeleri değişmeye başlamış ve devletler bilim ve teknik ile kalkınmanın önemi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu süreç her geçen yıl artarak devam etmiş ve sanayileşme beraberinde teknolojinin hayatımızın içine çok hızlı bir şekilde girmesinde etkili olmuştur. En basitinden elektrik, bir teknolojik buluş olarak arkasından binlerce elektronik ürünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bugün iletişim, ulaşım, inşaat, ticaret, yaşam ve çalışma kavramları teknoloji sayesinde yepyeni bir boyut kazanmıştır.