Türkçede Eş Anlamlılık
Tarih: 11 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Bir sözcüğün gösterdiği kavram veya nesneyi, aynı dildeki başka bir sözcüğün göstermesi durumunda eş anlamlılıktan söz etmek mümkündür. Fakat yapılan dil bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, bir dilde aynı kavramı karşılamak için birden fazla gösteren bulunmamaktadır. Farklı sözcükler, zaman içinde aynı kavramı karşılayınca “eş anlamlılık” ortaya çıkmaktadır.
Dünyadaki dillerin çoğunda bulunan eş anlamlılık (İng. synonym, Fr. synonyme) aslında eski zamanlarda aralarında küçük de olsa farklılıklar bulunan kavramları karşılamak üzere kullanılan birden fazla sözcüğün, bugün aynı kavramı karşılar hâle gelmesidir. Türkçede tam eş anlamlı olduğu düşünülen “yollamak” ve “göndermek” fiilleri de, Eski Türkçedeki anlamlarına bakılırsa bu eş anlamlı olma durumunu sonradan kazandıkları görülecektir. Uygur ve Eski Anadolu Türkçesinde bulunan ve Divan’da “köndgermek” biçiminde kullanılan “göndermek” eylemi, o dönemlerde “gerçeğe yönelmek, doğrulmak” anlamlarında kullanılmıştır. “Yollamak” sözcüğü de ilk olarak “uğurlamak” anlamında kullanılmıştır. Günümüzde ise bu eylemler, aynı eylemi karşılıyor gibi görünmektedirler.
Türkçe tarihi gelişim dönemlerinde de görüldüğü üzere, eş anlamlı sözcükler açısından oldukça zengin bir dildir. Yalnızca bir kişinin söz ve davranışlarından olumsuz etkilenme ve üzüntü duyma durumunu ifade etmek için bile “darılmak, küsmek, gücenmek, kırılmak, incinmek, alınmak” gibi birçok eş anlamlı sözcük bulunmaktadır. Türkçedeki eş anlamlı sözcüklerin çokluğu, Türkçenin söz varlığındaki zenginliği göstermekle birlikte, Türk dilinin ne kadar köklü bir dil olduğuna da işaret etmektedir. Çünkü bir dilde eş anlamlı sözcüklerin oluşabilmesi için, o dilin söz varlığındaki ögelerin uzun zaman içinde bilim, teknik, edebiyat ve sanat gibi çeşitli uğraşılar içinde kullanılması ve farklı anlamlar yüklenmesi gerekmektedir. Anlam değişmeleri yüzyıllar alan bir süreç istediği için, Göktürkçede bile görülen eş anlamlı sözcüklerin varlığı Türkçenin çok eski dönemlerde yaşadığının kanıtıdır.
Atatürkçülük Nedir?
Tarih: 10 Haziran 2014 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Atatürkçülük nedir sorusuna en kısa tanım olarak Türkiye’yi “muasır medeniyet seviyesi”ne çıkartma ve bunun için gereken her tedbiri alma idealidir, denebilir. Gerçi Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde, 1950’li yıllardaki baskılarında, “Kemalizm, Türk milletinin dinidir.” diye tarif ediliyordu. Aslında Atatürk ne bir din kurmak ne de bir peygamber olmak istedi. Kemalizm, topyekün ve tavizsiz bir modernleşme ideolojisidir. Bu çerçevede Kemalist reformlar toplumu laikleştirerek modernleştirme hareketidir. Laikleştirme hareketinin en keskin görülen alanlarından biri de ailedir. Aile hukuku tam laikleştirildi. Dinî nikâh ve çok kadınla evlenme kaldırıldı.
Gökalp’in ilke olarak savunduğu dayanışmacılık (Tesanütçülük), Cumhuriyet döneminde halkçılığa dönüştü. Gökalp zaten “Halka Doğru” yazısıyla halkçılığın esaslarını ortaya koymuştu. Kemalist ideolojide belirleyici bir role sahip olan din, millî kimliğin içinden atıldı ve ferdî alana inhisar ettirildi.
Türkiye’yi kalkındırmak, Batılı ülkelerin medenî, hür, akılcı hayat tarzlarına ulaştırmayı hedef alan Kemalizm’in iki esası vardır; milliyetçilik ve medeniyetçilik. Kemalizm’in laiklik gibi diğer ilkeleri de açık tanımlanmamıştır. Dolayısıyla bu ideoloji zamanla istismara müsait hale gelmiştir. Kavram kargaşası ve fikir bulanıklığından dolayı, Kemalizm, niyetleri farklı bazı kimseler ve gruplarca dinden, milliyetten, tarihten ve milleti ayakta tutan manevî değerlerden koparılmanın aleti olarak kullanılmıştır, kullanılmaktadır.
Türkçede Çok Anlamlılık
Tarih: 10 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçede soyut kavramlar genellikle somut nesnelerden hareketle oluşturulduğundan, bir somut nesnenin farklı nitelikleri, zaman içinde farklı kavramları karşılar hâle gelebilmektedir. Bu durum dil bilimde “çok anlamlılık” olarak adlandırılmaktadır. Örneğin “göz” sözcüğü hem görme organımız hem de bir dolabın çekmecesi anlamlarını karşılayabilmektedir. Bu kullanım, doğal dillerin neredeyse tümünde bulunmaktadır.
Çok anlamlılığın oluşumu insanoğlunun genellikle birbirine benzer niteliği ve işlev açısından yakınlığı olan nesneler arasında ilişki kurmasıyla bir göstergeyi, ilk yansıttığı kavramın yanı sıra başka bir nesneyi de anlatır duruma getirmesi, daha canlı ve kolay bir anlatıma yönelmesi sonucunda gerçekleşir. Örneğin “dil” sözcüğümüz, önceleri yalnızca ağzımızdaki tat alma organını anlatırken bugün “konuşma yeteneği”, “bir toplumun anlaşma aracı”, “dil biçimindeki nesneler” ve “denize uzanan dar ve alçak kara parçası” gibi çeşitli anlamlar kazanmıştır.
Çok anlamlılık bir dilin yaşına da ışık tutmaktadır. Göktürkçede “oturmak” anlamındaki “olurmak” (BK-D: 3) sözcüğü, aynı zamanda “kağan olmak, tahta çıkmak” anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle bu sözcükte çok anlamlılık söz konusudur. Bir sözcüğün birden fazla anlam kazanması için, ilk anlamından uzaklaşarak yeni anlam kazanacağı uzun bir süre gerekmektedir. Bu nedenle Göktürkçedeki çok anlamlı sözcüklerin oluşabilmesi için, Göktürklerden en aşağı 1.000 yıl önce Türk dilinin var olması gerekmektedir diyerek, Türkçenin yaşına dair çıkarımlar yapmak mümkündür.
Türkçede İkilemeler
Tarih: 9 Haziran 2014 | Bölüm: Söz Varlığı | Yorumlar: Yorum yok.
Türkçenin tarihi dönemlerinde ve yaşayan Türk lehçelerinin tamamında kullanılan ikilemeler, dilin etkileyiciliğini ve canlılığını arttıran söz varlığı ögeleridir. Türkçede sıkça kullanılan ikilemelerin, dünya dillerinde pek kullanılmayışı; yalnızca Korece ve Japoncada ciddi bir ikileme varlığının oluşu da dikkat çekicidir.
Uygur metinlerinde “buluñ bulçak” (köşe), “ton tonangu” (giyim, giysi), “ayıg yabız” (kötü) veya “telim öküş” (çok, fazla) örneklerindeki gibi birçok ikileme, anlatımı güçlendirmek için kullanılmıştır. Karahanlı döneminde “kü çav” (ün, şöhret), “ukuş bilig” (akıl, bilgi) veya “ulug kiçig” (büyük küçük) gibi zıt – eş anlamlı sözcüklerle kurulan ikilemeler sıkça kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde Yunus Emre’nin şiirlerinde “sağlık safalık, yer gök, dağlar taşlar” gibi adlardan oluşmuş ikilemeler bulunurken, Dede Korkut’ta “yad kâfir, sağ esen, katar katar” gibi ikileme örnekleri sıklıkla geçmektedir.