Sebk-i Hindi Akımı
Tarih: 30 Haziran 2014 | Bölüm: Edebi Akımlar | Yorumlar: 2 Yorum var.
Bu dönem şiirini etkileyen yabancı üslûplardan biri olan “Sebk-i Hindî“, Hind üslûbu veya Hind tarzı demektir. Sebk-i Hindî, XVI. asırdan XVIII. asra yani Örfî-i Şîrâzî’den Bîdil’e kadar gerek Hindistan’da gerekse Hindistan dışında yaşayan ve Hint felsefesinin, edebî zevkinin ve Hint şiirinin etkisinde kalan çoğunluğu İranlı olan şairlerin oluşturdukları şiir tarzına verilen isimdir. Nitekim İran şairleri Hint kültürü ve inançlarından etkilenmişler ve eserlerinde kendi itikatları yanında. Hint mistisizmine ait bazı motiflere de yer vermişlerdir.
Özellikle “Din-i İlâhî” adıyla yeni ve karma bir inanç sistemi koymaya kalkışan Ekber Şah dönemi şairlerinden Örfî, Nazîrî, Gazâlî ve Meşhedî’nin şiirlerinde Hint tesiri açıkça görülür. İran’da doğan Hindistan’da gelişen ve daha çok Hindistan, Afganistan ve Anadolu’da kullanılan akımın önde gelen şairleri Örfî-i Şîrâzî, Feyzî-i Hindî, Tâlib-i A’mulî, Kelîm-i Hemedânî, Sâ’ib-i Tebrîzî, Şevket-i Buharı ve Bîdil’dir. Sebk-i Hindî, XVII. asırdan itibaren Türk edebiyatında etkisini östermeye başlamıştır. Bu üslûp özellikle Türk şiirinde zengin ve ince hayaller le ıstırap ve elem konularının gelişmesine yol açmıştır.
Mübalağa sanatının çok fazla kullanıldığı şiirlerde, soyut kavramlar, somut kavramlarla birleştirilmiş ve orijinal mânâlar süslü ifadelerle yansıtılmıştır. Ayrıca Türk şairlerin ince ve yeni nanâlar bulma konusunda çaba sarf etmelerini sağlamış ve edebiyatımıza konu, dil ve ifade zenginliği getirmiştir. Sebk-i Hindî’nin genel özellikleri ve Türk edebiyatındaki uygulanışı kısaca şu şekilde olmuştur: Anlam sözden üstün tutulduğu için derin ve girifttir. Bundan dolayı Sâ’ib-i Tebrîzî, “ince anlamlar bulanilmek için kıl gibi inceldim” demiştir.
Vitamin Eksikliği Belirtileri
Tarih: 30 Haziran 2014 | Bölüm: Bilgisaçar | Yorumlar: Yorum yok.
Vücudumuzda vitamin eksikliği olduğunda, bazı belirtiler ve hastalıklarla karşılaşırız. Çünkü vücudumuz vitamin, minerallerle ayakta durur ve tırnaklarımızdan beynimize kadar her organımızın bu vitaminlere ihtiyacı vardır. Bunlar bazen çok basit belirtilerle kendini belli eder ve vitamin takviyeleri ile ortadan kalkar; fakat bazen çok ciddi hastalıklara davetiye çıkarır veya onların habercisidir. Bunun için vücudumuzdaki vitamin eksiklikleri dikkate alınmalı ve doktor kontrolünde gerek beslenme şeklimizde yapacağımız değişikliklerle, gerekse de alacağımız vitamin takviyeleriyle vücudumuzun ihtiyacı karşılanmalıdır.
Hangi vitamin eksikliğinin hangi hastalığa veya belirtiye neden olduğunu belirtmeden önce şunu açıklamak gerekir: Çoğu zaman vücudumuzdaki bir belirti veya hastalık, tek bir vitamin eksikliğine bağlanamaz. Çünkü bir organ yalnızca bir vitamine ihtiyaç duymaz. Örneğin bazen B12 ve demir eksikliği, kansızlık şeklinde belirti gösterir ve halsizlik, yorgunluk, stres, iştah kapanması gibi belirtiler gösterebilir. Bu durumda hem B12 hem demir takviyesi yapılmalıdır. Ve ayrıca bu vitaminler birbirlerinin çalışma prensiplerini etkiler ve böylece sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle, vitamin eksikliği kaynağı doktor tarafından tespit edilerek giderilmelidir.
Aşağıda sıralanan belirtilerden bir veya birkaçı size uyduğu için, “Kesinlikle bende … vitamini eksik.” gibi bir yargıya varmanız da pek doğru olmaz. Çünkü vitamin eksikliği, sizdeki hastalığın belirtilerinin yalnızca bir nedeni olabilir. Bunun dışındaki nedenleri belirlemek için ileri düzeyde tetkikler gerekebilir. Şimdi aşağıda her bir vitamin eksikliğinin hangi belirtiler ve rahatsızlıklarla karşımıza çıktığını sıralıyoruz:
Nureddin Topçu
Tarih: 29 Haziran 2014 | Bölüm: N | Yorumlar: Yorum yok.
Nurettin Topçu, Cumhuriyet döneminde, yurt dışında ilk felsefe doktorası yapan Türk felsefecisidir. Doktorasını Fransız filozofu “Action” felsefesinin kurucusu, Maurice Blondel’in (1860-1947) yanında “İsyan Ahlâkı” (Conformisme et Révolte) konusunda yaptı. Dönüşte doçent oldu; fakat hep lise hocası olarak çalıştı; zira üniversiteye söz verilmesine rağmen alınmadı. 1939’da “Hareket” dergisini kurdu. “Hareket” (action) felsefesini Türk, kültür, fikir ve ahlâk hayatına uygulamaya çalıştı. Onu İslamîleştirdi ve millîleştirdi.
Nureddin Topçu bir ahlâkçı, ama varlık, kültür, teknik eğitim (maarif), tasavvuf, Doğu, Batı, medeniyet gibi pek çok mesele üzerinde düşünmüş; çözüm teklifleri getirmiştir. Nureddin Topçu’da içe dönük tenkit önemlidir. O, milliyetçiliğin mistik bir yorumunu yapmıştır. Meselâ Yunan kültürü, bir Alparslan’ın seciyesini meydana getiremez. Ona, bu seciyeyi kazandıran İslâm’ın ruhudur.
Nureddin Topçu, felsefe deyince “insanın kainatı görüşü”nü anlıyor. Felsefe kainata uzanan kollarımızdır, öyleyse onda biz varız; o, bir milletin benliğinden çıkarak kainatın her tarafına değin uzanan iradesinin, sistem halinde ifadesidir, diyor. Nureddin Topçu metafiziği de felsefeyle ilişkili olarak tanımlıyor ve açıklıyor: Metafizik, içgüdülerimizle yaşamamıza razı olmayıp bizden üstün bir akıl dileyen disiplindir; O, aklın kainata açılması, onu bütün halinde kavrayış cehdidir. Nureddin Topçu metafiziğin ortadan kalkmasını, aklın iflası olarak niteler. Metafiziksiz yaşamak, aklı ortadan kaldırıp, yalnız duyularla yaşamaya razı olmaktır, diye düşünür.
Macit Göberk
Tarih: 28 Haziran 2014 | Bölüm: M | Yorumlar: Yorum yok.
Macit Gökberk, Almanya’da doktorasını yapmıştır. Doktora tezi “Hegel’de ve Auguste Comte’da Toplum Kavram” üzerinedir. Doktora danışmanları Eduard Spranger ve Nicolai Hartmann’dır. Macit Gökberk 1961’de “Felsefe Tarihi”ni yayımladı. Eser derli toplu, düzgün, rahat okunabilen ve anlaşılan bir Türkçe ile kâleme alınmıştı. “Felsefe Tarihi” olmasına rağmen Hint, Çin felsefesinden hiç bahis yoktu. İslâm felsefesinden ise birkaç sayfa içinde İbn-i Sina, İbn Rüşd ve İbn Meymun’dan Aristo ile olan münasebeti dolayısıyla bahsedilmiştir. Eserin en büyük noksanı, hiçbir kaynak göstermemesidir.Ders notları da olsa, bazı fikirlerin nerelerden alındığı bildirilmesi lazımdır.
Bu bilimselliğin, bilimsel bir eserin bilimsel yollarla kontrolünün asgari şartıdır. Bu yüzden, eserin bilimsel değeri, azalmaktadır. Macit Gökberk, felsefe tarihinin varlıkta yer alan insanın bir bilince varmak isteyen düşüncesinin serüvenini anlattığını düşünür. Felsefenin ne olduğunu anlamak, felsefe tarihini iyi bilmekle mümkündür. Felsefe tarihine dayanan bir felsefe öğrenimine taraftar olan Macit Gökberk, bunun gerekçesini de açıklar: Felsefe hep temele inmek, sonuna kadar gitmek ister. Bu konudaki çabalar, tarihsel bir bağlantı içinde yer alır. Felsefenin ne olduğu bu çok uzun süreli çalışmaları iyi kavramakla bununla bütüncü bir bakışla düzene sokmakla anlaşılabilir.
Macit Gökberk’te felsefenin temel görevi, dinin yerini doldurmaktır. Ama felsefe dinileşmemelidir. Felsefe, hayatın esiridir. Onun arkasında da, kültür değerleri ve hayat tecrübesiyle örülmüş olan insan vardır. Macit Gökberk, felsefî problemler çerçevesinde dil, batılılaşma, devrimler, laiklik, aydınlanma gibi meselelerde de ilgilenmiştir. O, Batılılaşmamızın zorunlu olduğunu söyler. Çünkü Batı kültür çevresinin insanlık tarihi içinde belli bir görevi vardır. Kendi ilkelerini, bütün insanlığa yaymak onun asli görevidir.