Altın Yatırımı Yapmak
Tarih: 14 Ağustos 2011 | Bölüm: Benim Kalemimden, Ekonomi | Yorumlar: 2 Yorum var.
Altın, yıllardır yatırımcıların en çok güvendikleri yatırım aracı olarak Türkiye’de ve dünya para piyasalarında işlem görüyor. Özellikle uzun vadede ciddi anlamda değer kazanan ve bugüne kadar çoğu yatırımcının yüzünü güldüren altın, bugün de insanların en çok talep ettikleri yatırım alanı olarak karşımıza çıkıyor. Altın – gümüş gibi madenler, dünyadaki gelişmelerden ve özellikle döviz kurlarının işlem gördüğü fiyat aralığından etkilense de, genel olarak artı yönde gelişme seyrediyor ve uzun sürede ciddi bir kâr elde ettiriyor.
2009 yılının Mayıs ayında, yani bundan iki yıl önce altının serbest piyasadaki gram fiyatı, 45,8 TL’den işlem görüyordu. O zaman çeyrek altın 73,19 TL, cumhuriyet altını ise 290,20 TL idi. Üzerinden iki yıl geçti ve dünyada çok farklı gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler döviz kurlarında dalgalanma yarattığı için, insanlar en güvenilen yatırım aracı olan altını tercih etti. Talep artınca, altın fiyatları da yükseldi. Ayrıca Hindistan ve Çin gibi ekonomisi hızla büyüyen dünya devlerinin, altın ithalatını 5-10 katına çıkarmaları ile, altın fiyatları öngörülen değerlerin çok üzerinde işlem görmeye başladı.
Türkçe ve Edebiyat Dersi Çalışma Teknikleri – 1
Tarih: 14 Ağustos 2011 | Bölüm: Benim Kalemimden, Türkçe | Yorumlar: 7 Yorum var.
İlköğretimde Türkçe dersine; ortaöğretimde Türk edebiyatı ile dil ve anlatım dersine; yükseköğretimde ise Türk dil bilgisi ve edebiyatı ile ilgili onlarca derse çalışmak, bazı kişiler için çekilmez ve anlaşılmazdır. Bunun tam tersi biçimde, edebiyat ve dil derslerini dört gözle bekleyen, dil bilgisi konularıyla uğraşmayı bir zevk olarak algılayan kitap kurtları da var. Bu durum, aslında kişilerin dil gelişimi ve edebiyata olan ilgisi ile doğrudan ilgili olmakla birlikte, geliştirilebilir bir beceriyi de dikkate almamız gerektiğini göstermektedir.
Devamı gelecek birkaç yazı ile sizlere, Türkçe ve edebiyat derslerinde başarınızı arttırmak ve bu derslere çalışırken artık mutlu olmanızı sağlamak için farklı çalışma yöntemleri sunacağız. Kuşkusuz bu yöntemler, size sihirli bir çubuk vadetmeyecek. Burada anlatılanlar, kendi çalışma yönteminizi daha iyi hâle getirmeniz için verimli çalışma önerilerinden oluşacaktır. Böylece edebiyat ve Türkçe derslerine farklı bir yön kazandırmış, onları bütüncül bakış açısıyla kavramış olacaksınız.
Bu yazı serisinin her birinde, önce genel hatırlatma yapılacak, sonra bir Türkçe konusu üzerinde örnekleme yapılacak, sonra ise edebiyat konularından biri üzerinde farklı çalışma yöntemi örneklendirilecektir.
Genel Hatırlatma
Tüm derslerde olduğu gibi, Türkçe ve edebiyat derslerinde de bazı konularda parçadan bütüne, bazılarında ise bütünden parçaya çalışmak gerekir. Bazen bu iki yöntemi de sırasıyla uygulamak yararlı olacaktır. Bunu belirlemek için, çalışacağınız konunun ne kadar çok terim, kavram veya kuramsal (teorik) bilgi içerdiğine bakmanız gerekir. Eğer konular çok fazla ezber bilgi içeriyorsa, önce bunlar yeterince kavranmalı, daha sonra bütün hakkında zihinsel bir algı oluşturulmalıdır. Daha genel bir konu üzerinde çalışılacaksa, parçanın tamamı içselleştirilmeli, daha sonra onun hakkında yorum becerisi geliştirme yolu seçilmelidir.
Kitap Telif Ücretleri
Tarih: 12 Ağustos 2011 | Bölüm: Benim Kalemimden, Kitap | Yorumlar: 51 Yorum var.
Bir kitap yazmak, gerçekten çok zahmetli ve yoğun bir süreci gerektiriyor. Elbette öyle baştan savma bir kitap yazmak değil, ciddi ve bilimsel bir esere imza atmaktan bahsediyorum. Bir kitabı yazdıktan sonra, yayınevi bulma ve o yayınevi ile telif konusunda anlaşma sürecinde olanlar için yararlı birkaç bilgi vereceğim.
Öncelikle “telif” ne demektir, onunla başlamak gerekir. TDK şöyle tanımlamaktadır: Bir fikir veya sanat eserini yaratan kişinin, bu eserden doğan haklarının hepsi, telif, yazar hakkı, röyalti.
Kitap telif ücretleri, iki şekilde hesaplanmaktadır. Bunlardan birincisi, yazdığınız eserin tüm haklarını yayınevine devretmek koşuluyla olmaktadır. Diğeri ise, eserin hakları sizde saklı kalmak koşuluyla, yayınevinden kitabınızı basmaları karşılığında alacağını telif ücretidir. Birinci yöntemde, yani kitabın tüm haklarını yaynevine devretmeniz durumunda alacağınız telif ücreti, yayınevinin kitabınıza verdiği değerle paraleldir. Yani eğer çok mükemmel bir kitap yazmışsanız ve yayınevi bu kitabı çok sevip, yüz binlerce satabileceğini düşünüyorsa, ona karşılık size aklınızdan geçmeyecek telif ücreti teklif edebilir. Veya sırf basmak için basılaca bir kitap yazmışsanız, çok düşük telif ücretleri teklifi alabilirsiniz.
Güneş Dil Teorisi
Tarih: 17 Temmuz 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 5 Yorum var.
Geçen günlerde Güneş Dil Teorisi konusunda bir araştırma yapıyordum. Genel ağda yaptığım aramada, bu konuyla ilgili adamakıllı bilgi bulamadım. Birçok ağelinde kaynağı belli olmayan birkaç satırlık bilgiden başka bir içerik bulunmuyor bu konuyla ilgili. Hatta bazı kendini bilmez kişilerin yazmış oldukları bir yazıyı da üzülerek okudum. Atatürk ve Türk karşıtı bir duruşla yazılmış o yazı, birçok bölümünde gerçeklikten tamamen uzak tutumlarla işlenmiştir. İdeolojik görüşlerini tarihi çarpıtmak için kullanan ve bu yolla Türk insanının değerleriyle oynamaya kalkışan kişilerin de bu yazıyı okumalarını umut ediyorum.
1930’lu yıllarda, Türkçenin yabancı dillerin etkisiyle ne kadar geri plana atıldığı anlaşılmış ve bu yabancılaşmanın ortadan kaldırılması için çalışmalara başlanmıştır. Bu tarihten önce de bu konuda çalışma yapanlar olmuştur; fakat büyük çaplı ve etkili çalışmalar bu dönemden sonra başlamıştır. O yıllarda dilimiz, Arapça ve Farsçanın yoğun etkisi altındadır ve Türkçemizdeki yabancılaşma oranı %7-80′lere kadar ulaşmıştır. Şöyle ki Türkiye Türkçesi, büyük bir sayfalık metinde ancak birkaç sözcük veya dil bilgisi öğesiyle yaşamaktadır. Fakat burada değinilmesi gereken bir şey vardır: Bu yabancılaşma, büyük oranda “aydın” (?) kesimin yazı dilinde oluşmuştur. Kendini daha bilge gösterebilmek için, TÜRK‘ün olmayan bütün sözcükler ve kalıplar, yüksek kesimin diline alınmıştır. Halkın dili çok daha sadedir ve hatta bu dönemde yazılan metinleri, sıradan insanların anlaması da çok güçtür. Bu kötü durumun düzeltilmesi için, dilimizdeki yabancı sözcüklerin Türkçeleştirilmesi için çalışmalar yapılmak istenmiştir.
Yabancılaşmanın doruğa çıktığı dönemde, dilimizde olmayan sözcüklerin yerine yeni sözcükler alınmamış; tam tersine binlerce yıldır kullandığımız sözcükler bile atılarak yerlerine Arapça ve Farsçaları getirilmiştir. Bunun için dili yeniden canlandırıp özüne döndürmek daha kolay olmuştur. Özleştirme çalışmalarında, ilk başta dilimizdeki bütün yabancı sözcükleri atıp yerlerine Türkçe kökenli karşılıklarının koyulması düşünülmüştür. Bu anlayışla çalışan dil ve edebiyat bilginleri, dilimize yerleşip Türkçeleşmiş sözcükleri de dilden çıkarmaya başlamışlardır. “Kalem, kültür, insan” gibi Türkçeleşmiş sözcüklerin de dilden atılması gerektiği düşünülmüş; fakat bu sözcüklerin yerine koyulan Türkçe kökenli sözcükler eski sözcüklerin gücünde olmayınca, dil bir çıkmaza doğru gitmeye başlamıştır. Tamamen iyi niyetle başlatılan Türkçeleştirme çalışmaları, farklı bir boyut kazanarak Türkçeyi özleştirmesi beklenirken dili çıkmaza doğru sürüklemeye başlamıştır. Çünkü yapılan Türkçeleştirmeler düzensiz ve basittir. Bugün bir sözcük türetilirken Türk Dil Kurumu yüzlerce kişinin görüşünü alır, o sözcüğün yerine kullanılabilecek diğer sözcükleri de inceler ve kurulun onayından geçirdikten sonra kullanmaya başlar. O dönemde ise, üç beş kişinin her gün onlarca sözcüğü Türkçeleştirmeleri böyle sıkıntılı bir ortam yaratmıştır.