Etkili Ders Çalışmanın İlkeleri
Ders çalışmaktan çabuk sıkılan öğrencilerin bayağı arttığını görünce, bu konuda birkaç ilke belirleyip çalışmaları kolaylaştırmanıza yardımcı olmak istedim. İlkeleri belirlemeden önce, öğrencilerin şunu bilmesinde yarar var: Normal koşullar altında ve benzer zekâ gelişimlerine sahip bireylerin öğrenme düzeyleri paralellik gösterir. Yani kişilerin öğrenme becerileri, yaşıtlarıyla genellikle benzer niteliktedir. Elbette öğrenme becerisinde “sayısal / sözel eğilim“, “istek“, “zekâ düzeyi“… gibi etkenler etkili olsa da, “benzer” kişilerin benzer öğrenme güçlükleri çektiğini gördüğümüz için, böyle bir genelleme yapmanın pek de yanlış olmayacağını düşünüyorum.
“Öğrenme” amacıyla yapılan çalışmalarda aşağıda sıralayacağım ilkeler göz önünde bulundurulursa, daha etkili bir çalışma gerçekleştirilebilir:
1. Her şeyden önce dersin içeriğini kavrayabileceğinize inanmanız ve bu yönde kendinizi güdülemeniz gerekmektedir. Ders hakkında eğer bir ön yargı taşıyorsanız, onlardan kurtulmanız gerekir. Örneğin; “Ben matematik dersini başaramam.” demekten uzak durmalısınız. Çünkü inanmak, başarmanın önemli bir kısmını oluşturur. Eğer sürekli kendinizi o dersi başaramayacağınız yönünde bir düşünceye zorlarsanız, psikolojide “kendini gerçekleştiren kehanet” adı verilen durumla karşılaşmanız olasıdır.
2. Dersi başarabileceğinize inandıktan ve bu yönde kendinizi güdüledikten sonra, uygun bir çalışma ortamı hazırlamanız gerekir. Bu çalışma ortamı çalışmayı engelleyecek veya olumsuz yönde etkileyecek bütün öğelerden arındırılmış olmalıdır. Mümkünse herkesin sıkça girip çıkmadığı özel bir odada, çevrede dikkatinizi dağıtacak şeylerin bulunmadığı bir yerde ders çalışmaya özen gösterin. Eğer bilgisayara çok fazla vaktini ayıran biriyseniz, bilgisayar masasında ders çalışmaktan kaçının. Veya çevrenizde sürekli bakışlarınızı ve dikkatinizi ona kaydırabileceğiniz bir nesne (oyuncak, süs eşyası, resim…) varsa, onları kaldırmayı deneyin. Ortamın sıcaklık, ışık, hava, ses… gibi yönlerden uygun olmasına dikkat edin. Çalışma sırasında oturacağınız sandalyenin – koltuğun çok sert veya çok yumuşak olmamasına özen gösterin.
3. Çalışma ortamını güzelce ayarladıktan sonra, dersle ilgili kaynakları ve ilgili araç gereçleri masada toplayın. Çalışma sırasında lazım olabileceğini düşündüğünüz sözlük, defter, kitap, hesap makinesi… gibi ders araç ve gereçlerini kolayca erişebileceğiniz biçimde yanınıza alın. Masanın üstünü çalışma biçiminize göre düzenleyin. Yanınızda önemli bilgileri not almak veya başka gereksinimleri karşılayabilmek için karalama kağıdı bulundurmaya çalışın.
4. Ders araç gereçlerimizi de ayarladıktan sonra bir çalışma planı (taslağı) hazırlayın. Bu çalışmaya ne kadar zaman ayıracağınızı, çalışmayı hangi yöntemlerle (not alma, beyin fırtınası, özetleme, anlatma…) sürdüreceğinizi, çalışma sonunda öğrenmenin düzeyini nasıl belirleyeceğinizi, hangi konuları daha önemsemeniz gerektiğini ve çalışma sonunda elde edeceğiniz “kazanımları” belirlemeniz gerekir. Plansız çalışma, tarifi bilinmeden yapılmış bir “yemeğe” benzer. Lezzetli bir yemek yapmak için, hangi malzemelerin, ne kadar ve ne zaman koyulacağı gibi konularda bir ön bilginin olması gerekmektedir. Buradan hareketle siz de neyi, nasıl, ne zaman… biçimindeki soruları yanıtlayabilecek bir plan hazırlamalısınız.
5. Çalışma planını hazırladıktan sonra, taslağa uygun olarak çalışmaya başlayabilirsiniz. Taslakta belirlediğiniz ilke ve amaçlardan şaşmamaya dikkat etmelisiniz. Çünkü belirlenenlerden bir kere kaçmaya çalışırsanız, ardından diğer şeylerden de kaçma riski doğar. Bu da amaçlara ulaşmanıza engel olur.
6. Ders çalışırken kesinlikle sadece derse yoğunlaşılmalıdır. Çalışma masasının üzerinde dersle ilgisiz şeyler olmamalı; hem ders çalışıp hem müzik dinlemek gibi bir tutumdan kaçınılmalı; mümkünse kurulacak hayaller sonraya bırakılmalı; bir gözünüz cep telefonunuza gelecek çağrılarda veya mesajlarda olmamalı; konular birbiriyle bağdaştırılarak anlaşılacak biçimde çalışılmalı; çok sık olmamakla birlikte arada kan dolaşımını hızlandırmak ve zihni açmak için ayağa kalkıp 5 – 10 dakika ara verilmeli; çalışılan dersi bırakıp diğer derslerle ilgilenilmemelidir.
Yukarıda sıraladığım altı ilke ile, bir çalışmanın ne koşullarda gerçekleştirilirse etkili olabileceğini adım adım anlatmaya çalıştım. Bu ilkelerde genel kapsamlı ifadeler kullanmaya çalıştım. Böylelikle burada sıralanabilecek yüzlerce maddeyi, birkaç cümle ile ifade etmek istedim. Burada sıralananlardan hareketle, akıl yürüterek birçok ilkeyi de siz belirleyebilirsiniz. Örneğin yukarıda “yatarak veya uzanarak ders çalışmamak” konusunda bir şey yazılmadığı hâlde, mantıklı düşünerek onun yanlış bir tutum olduğunu çıkarabileceğinizi düşünüyorum.
Ayrıca insanların okuduklarının % 20’sini; okuduktan sonra dinlediklerinin % 40’ını; okuyup dinledikten sonra yazdıklarının ise % 60’ını uzun süre hatırında tutabildiğini unutmayıp, buna uygun yöntemlerle ders çalışma biçiminizi belirlemeniz gerekir. Çok maddeli konuları “kodlayarak“, uzun metinleri ise “öyküleştirerek” kolayca aklınızda tutabilirsiniz. Çalıştığınız konuyu sık sık tekrarlamanız ve çalışma bittikten sonra onu sözlü veya yazılı olarak özetlemeye çalışmanız, öğrenme sürecini olumlu yönde etkileyecektir.
Yavuz Tanyeri
BENZER KONULAR
Bu Yazıya 32 Kişi Yorum Yazmış!
Yorum Yaz! | Görüş Bildir!
- Yazının Bağlantısı: Etkili Ders Çalışmanın İlkeleri
- Yazının Bölümü: Eğitim
- Diğer kaynaklarda arayın:
- Etiketler: Çalışma, Çalışma Biçimi, Çalışma Ortamı, Çalışma Planı Taslağı, Çalışma Taslağı, Ders, Ders Çalışma Önerileri, Ders Çalışma Programı, Ders Çalışma Sıkıntısı, Ders Çalışma Teknikleri, Dersler, Dikkati Toplama, Etkili, Etkili Çalışma İlkeleri, Etkili Ders, Etkili Ders Çalışma, Etkili Ders Çalışma İçin Öneriler, Etkili Ders Çalışma İlkeleri, Etkili Ders Çalışma Önerileri, Etkili Ders Çalışma Özellikleri, Etkili Ders Çalışma Yöntemleri, Etkili Ders Çalışmanın Gerekleri, Etkili Ders Çalışmanın İlkeleri, Hazırbulunuşluk, ilke, Isı, Kodlama, Öğrenme Güçlüğü, Öğrenme Sıkıntısı, Öneri, Orkun Kutlu, Ortam, Öyküleştirme, Plan, Program, Rehberlik, Sıcaklık, Taslak, Yavuz Tanyeri, Yöntem
- Rastgele 10 Yazı:
- Battal-name Destanı / Türk Destanları
- Evlilik Sözleri / Kutlama ve Teklif
- Alp Er Tunga Destanı / Türk Destanları
- Öz Yaşam Öyküsü Türleri ve Örnekleri
- Terim Nedir? – Terim Anlam / Terimler
- Türkiye’nin Jeopolitik Konumu Nedir?
- Türk Tarihi Üzerine Çalışmalar
- Prof. Dr. Saadet Çağatay
- Lehçe ve Şive Nedir?
- İzmir Suikasti Girişimi
Peki, dersi başarabileceğimize “yürekten” nasıl inanabiliriz? :) 7. sınıfa kadar matematikte sınıfın en iyisiyken (sınav notları ve öğretmen görüşlerine göre konuşuyorum) 8. sınıfta yaşadığım bir olaydan sonra matematiğim düştü ve şu an matematik korkum sağlıksız bir boyutta :( O kadar psikolog, psikiyatrist gezdim yok, fayda etmedi.
9 yıllık eğitim-öğretim hayatım boyunca sınav haricinde HİÇ ders çalışmamış bir insan olarak işim zor…
Aile olarak matematik özürlüsü sayılabiliriz. :) Genelde sözel zekâmız ağırdır. Bu nedenle geçmişten bugüne, bizim ailenin gençleri genellikle matematiği kolay kolay başaramayacağına inanmış olarak büyürler. Hâliyle de böyle olur. Lise yıllarıma kadar ben de böyleydim, sayılsal derslerden ciddi anlamda çekiniyordum.
Eğitimde “kendini gerçekleştiren kehanet” diye bir kahram vardır. Bir kişi bir işi başaramayacağını düşüne düşüne, kendisi için yazdığı kehanet senaryoları bir bakarsınız gerçek olur. İşte bizim yaşadığımız durum tam da bu. Aksine “öğrenilmiş çaresizlik” diye bir kavram da bulunmaktadır, ki bu kendini gerçekleştiren kehanetten çok farklıdır. Mesela bir pireyi kavanozun içine hapsederler. Pire her zıplayşında kafasını kapağa çarpar ve yere düşer. Onlarca, yüzlerce tekrarın sonunda pire artık kapağın yüksekliği kadar zıplaması gerektiğine inanır. Pireyi özgür bırakırlar; fakat kendi büyüklüğünün 350 katı kadar ileriye zıplayabilen (kaynak) pire ancak kavanozun yüksekliği kadar zıplayabilir. İşte bu öğrenilmiş çaresizliktir.
Öğrenilmiş çaresizlik, şerefli bir duruştur. :) Neden diyecek olursanız, kişi elindeki imkânların hepsini kullandığı hâlde, bir türlü başarıya ulaşamamıştır. Fakat sonuçta kişi elinden geleni yaptığından içi rahattır. Fakat kendini gerçekleştiren kehanette birey edilgen (pasif) konumdadır ve saplantılı düşünceleri, takıntıları nedeniyle hiçbir edimde (harekette) bulunmadan kendini yok olmaya mâhkum etmiştir.
İşte tam bu anda, lise yıllarımdaki bana dönelim. Lise birinci sınıfta Matematik, Geometri, Fizik ve diğer sayısal derslerim hep 2 idi. Çünkü kendimi bu dersleri başaramayacağıma inandırmıştım. Lise ikiye geçtiğimde, muazzam bir şekilde (başımdan da bir olay geçtiği için) güdülendim, bütün dersler gibi sayısal dersleri de başarabileceğime inandırdım kendimi. Oturup deli gibi çalışmaya koyuldum, eğer başaramazsam bunu Tanrı’nın takdiri olarak görecektim. Fakat başarmak zorundaydım ve kendime inanıyordum. Kişinin kabuğunu kırması gerekiyor, hiçbir şey kendimizden daha önemli ve değerli değil bence. Onun için tüm enerjimi sayısal derslere ayırdım.
Lise iki karnemi görmenizi isterdim, Analitik Geometri dersi bile 98’den 5 düşmüştü. :) Okulun EA bölümünde olmama rağmen, sayısal bölümdeki arkadaşları bile ortak sınavlarda geçip, birinci oluyordum. Yazılı kağıdımı çok kez hocalar cevap anahtarı yaptılar ve ben bu inanç / azim ile lise iki ve üçüncü sınıfta 5.00 ortalama yapmayı başardım.
İşte tüm olay bundan ibaret. İnanmak, kendini gerçekleştirmek. Rehberliğin nihai amacı budur. Saygılar efendim. (:
Vakit ayırıp sıkıntıma çözüm bulmaya çalıştığınız için çok teşekkür ederim :)
Size matematik korkumun nasıl ortaya çıktığını anlatayım. 8. sınıftayken başka bir matematik öğretmeni girmeye başlamıştı dersimize. Ben de aşırı derecede sıkılgan biri olduğum için derse katılamıyordum (hala öyle). Derslerde işte sesimi çıkarmadan öylece tahtaya bakıyordum. Öğretmen herhalde anlamadığımı sanıyordu ve bana sınıfın ortasında durmadan: “Anladın mı Gökçe?” diye soruyordu. Ben de gururlu bir insanım, öğretmenin bu tavrını yediremiyordum kendime. Hayatım boyunca matematikte üstün başarı göstermiş biri olarak bu durum fazlasıyla alışılmışın dışında bir şeydi benim için. Zamanla bu bilinçaltıma yerleşti ve kafamın matematiğe basmadığına inandırdım kendimi. Bir de baba baskısı var… Bu ikisi birleşti ve işte şimdi durum ortada, karnemize 3’ü sözlü notuyla düşürebiliyoruz :) Ama geometriyi aşırı derecede severim ve geometri öğretmenimin hazırladığı sınavlar ciddi anlamda zor olur. Buna rağmen en ufak bir korkum yok. Gerçekten çok düşündüm başka bir sebebi var mı bu durumun diye; ama bulamadım. Her şey 8. sınıftaki öğretmenim yüzünden oldu :) Şimdi de düzeltemiyorum. Benim son derece saçma bir huyum vardır: başarılı olamadığım derslere çalışamıyorum. Çalışma esnasında anlamadığım bir şey çıkacak diye korkuyorum. Anlamadığım bir şey çıkarsa moralim bozuluyor ve işin içinden çıkamayacakmışım gibi geliyor. O yüzden o derse elimi süremiyorum. Bir de, hayatım boyunca hiç ders çalışmadım, sadece ders dinlemekle yetindim ve çok başarılı da oldum. Ama fen lisesinde çalışmadan olmuyor… Şimdi birden bire ders çalışmaya başlamak o kadar zor ki… İşte tüm bunlar katlanılamayacak boyutta bir stres olarak geri dönüyor ve sonu antidepresanlara kadar gidiyor :) Bu derdimi anlatınca da bir ton azar işitiyorum. Kafası her türlü ıvır zıvıra basan biri olarak da zoruma gidiyor normal olarak. Ama yazdıklarınız beni umutlandırdı. Belki benim başımdan da bir olay geçer ve ben de lise 2 de şeytanın bacağını kırarım. Benim durumun öğrenilen çaresizlik midir yoksa kendini gerçekleştiren kehanet midir yoksa bambaşka bir olay mıdır bilmiyorum. Ama söyledikleriniz, durumumun bir çözümü olabileceğine beni inandırdı. Belki de bana ibret olsun diye Tanrı tarafından bir ceza… Böylelikle zekama güvenmeyi bırakırım :) Söylemlerinizi fazlasıyla dikkate aldım, tekrar teşekkür ederim, saygılar! :)
Ben bu site sayesinde çok başarılı oldum hepinize teşşekkür ediyorum hele hele Orkun Kutluya çok teşekkür ederim.
Merhaba.
Ben 8. sınıf öğrencisiyim.Okulda derslerim çok iyi ama deneme sınavı puanlarım düşük geliyor. Eve gelince de canım sıkılıyor,ders çalışmak istemiyorum. Zaten bu yıl üzerimde bir ders çalışmama isteği var. Yardımcı olursanız çok sevinirim.
Çok tşkler verdiğiniz bilgiler için.
Helal olsun size bende yeni gördüm bu siteyi tek kelimeyle harika bir site sizlere çok ama çok tşk ederim her türlü bilgi var ne ararsan var bu siteyi herkese tavsiye ediyorum tekrar herkese tşk ediyorum iyi ki varsınız. Allah’a emanet olun kendinize iyi bakın…
Emeği geçen herkese teşekkürler güzel bir site.
Benim şahsi görüşüme göre ve yabancılar üzerinde yaptığım araştırmalara göre, Türk toplumunda çocuk odası kavramı % 20 civarındadır ve %80 çocuğun odası bile yoktur. aynı odada tv, sohbet yapılmakta ve çocuk bu ortamda ders çalışmak zorunda kalmaktadır. Amerika da dokuz yaşında çocukların odası ayrılmaktadır. Ayrıca Türk aile kökeninde yaşı otuza gelmesine rağmen, kız ve erkek çocuklarının üzerinde bir hakimiyet vardır. bu konuda tartışılması gereken bir konudur. Ailelerin en çok kullandığı cümleler ” senin yaşın daha neki, kendi başına bunu yapamazsın ” cümleleridir. Amerika ve avrupada çocuklar 18 yaşına geldiklerinde,%70 çocuğun eline bavul verilmekte ve hayatını kazanması istenmektedir. Bu konuları aşmadan Türk çocuklarının çalışma şekli üzerinde konuşulması benim görüşüme göre mantıksızdır.
Merhaba bende ders çalişinca çok sıkılıyorum ve inşallh bu sınıtımı değiştirmek için bu site bize yarar. Tşkler…
Ya arkadaşlar bana yardımcı olur musunuz? Öğretmen böyle bir soru verdi: Uygun çalışma koşulları nasıl daha iyi bir yaşam sağladığı lütfen bana yardım edin.
Bu sitede emeği geçen tüm yapımcılara teşekkur ediyorum. Gerçekten çok yararlı bir site olmuş.