Atatürk’ün Çocukluğu
Tarih: 4 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 25 Yorum var.
Zübeyde hanım, genç yaşta babasını kaybeden Atatürk ve kardeşi Makbule’yi alarak kardeşi Hüseyin Ağa’nın yanına gitmiştir. Ancak oğlunun eğitim hayatı yarım kalmasın diye tekrar Selanik’e dönmüştür. 1894’de Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne giden Atatürk, matematik öğretmeni Kaynak Hafız’ın sert disiplini karşısında okuldan uzaklaşmış, Askeri Rüştiye’ye gitmiştir. Selanik Askeri Rüştiyesi disiplinli ve düzeyli eğitimiyle Atatürk’ün yetişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Matematik öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Efendi tarafından kendisine “Kemal” adını vermiştir. Bundan sonra Mustafa Kemal diye anılmıştır.
Rüştiyeyi bitiren Atatürk, 1896’da Manastır Askeri İdadisi’ne geçer. Manastır, Makedonya’da kalabalık asker grubunun bulunduğu, çeşitli Balkan uluslarının milliyetçi hareketlerinin etkili olduğu bir ordu ve vilayet merkezi idi. Manastır Askeri İdadisi’nde İttihat ve Terakki Partisi’nin ünlü hatibi Ömer Naci, Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı olup, O’nun fikrî gelişiminde önemli bir etkisi olmuştur. Şiir, edebiyat ve hitabete ilgisi başlamıştır. Fakat, Türkçe öğretmeni ona, kendisini askerlikten uzaklaştıracağı korkusuyla şiirle ilgilenmeyi yasaklamıştır.
Mustafa, ilk önce mahalle mektebinde öğrenim hayatına başlamış, sonra da babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi’ne geçmiştir. 1888 yılında babasını kaybetmiş, bir süreliğine dayısının yanında kalarak eğitimine ara vermek zorunda kalmıştır. Makbule Atadan’ın anılarından anlaşıldığı üzere; Mustafa, kardeşleri Makbule ve Naciye ile ceviz oyunu, saklambaç ve daha bir çok değişik oyunlar oynarmış. Çok hareketli olan Mustafa, kız kardeşleri ile şakalaşır, bir çok muziplikler yaparmış. Aslında mizaç olarak sert bir yapıya sahip olan Mustafa, kız kardeşi Makbule’nin itaatkâr olmasından dolayı ona pek kızmazmış.
Atatürk’ün Eğitim Hayatı
Tarih: 3 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 2 Yorum var.
Mustafa Kemal, daha sonra babasının kendisine miras olarak bıraktığı şeyleri ne kadar iyi öğrendiğini gösterecekti. Babasının ölümünden sonra annesinin arzusu doğrultusunda kendisini bürokraside kariyer edinmesi için hazırlayacak olan bir okula kaydoldu. Fakat Selanik caddelerinde gördüğü askeri üniformalarıyla dolaşan gençleri kıskanan Mustafa Kemal’in kafasında eğitimiyle ilgili başka fikirler bulunmaktaydı.
O, zaten her şeye gücü yeten düş gücüyle desteklenen, erken gelişmiş ve etkiye açık bir özerklik hissi ortaya koymaya başlamıştı. Annesine haber vermeksizin özerklik ve muktedirlik hissinin geliştiğini ortaya koyan bir adım attı; askerî okula giriş sınavına girdi ve bu sınavda başarılı oldu. Sınavda başarılı olması, hem onun vefat etmiş olan babasıyla kendisini özdeşleştirmesini güçlendirdi, hem de annesinin kendisini özel biri olarak görmesi hususunu da kendisinin de bilinç altında verdiği destekle daha da kuvvetlendirdi.
Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in özel olduğu duygusunu daha da geliştirirken, bu durum, kendi kendini gerçek haline dönüştüren bir kehanet haline dönüşecekti. İleride Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere büyüyüp olgunlaşacak olan küçük Mustafa gerçekten özel biriydi.
Başka belirleyici nitelikte olan, bir olay onun askeri okuldaki eğitimi sırasında ortaya çıktı. Mustafa Kemal, yine Mustafa adını taşıyan öğretmeninin rehberliğinde matematik dersinden çok hoşlanmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla kendisiyle öğrencisi arasında bir ayırım yapmak amacıyla öğretmeni ona Kemal, yani mükemmel biri lakabını verdi. Bu isim Mustafa Kemal’in kendisinin özel biri olduğunun farkında olmasına da uygun düşmekteydi ve bundan sonra hep onunla birlikte anılacaktı. Bundan sonra o artık Mustafa Kemal olarak bilinecekti.
Ali Rıza Efendi (Bey)
Tarih: 2 Haziran 2013 | Bölüm: A, Atatürk | Yorumlar: 3 Yorum var.
Ali Rıza Bey, Zübeyde Hanım’ın eşi ve Mustafa Kemal‘in babasıdır. İlk önceleri dinî vakıfların yönetiminde görev alan düşük düzeyli bir Osmanlı bürokratıydı; 1877 yılındaki Rusya’yla yaşanan savaş sırasında askerlik hizmetini yerine getirdikten sonra da gümrük kurumlarında düşük düzeyli bir bürokrat olarak görevini devam ettirdi. Onun görev yeri, Yunanistan sınırına yakın olan ve Selanik’in doğusunda bulunan ormanlık bölgenin sınırları içindeydi.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi önce Selanik’te evkaf kâtipliği yapmıştır. Atatürk babasının çalışkan ve modern bir kişi olduğunu söyler. 1876’da Sırbistan’la savaş başladıktan sonra Selanik’te gönüllülerden bir tabur kurulmuş babası Ali Rıza Efendi de bu taburda mülazım-ı evvel (Üsteğmen) olmuştu. II. Abdülhamit’in vehmi üzerine bu ve benzer birlikler dağıtıldıktan sonra, Ali Rıza Efendi evkaftan çekilerek gümrük memuru olmuş ve daha sonra da serbest çalışmaya kereste tüccarlığı yapmaya başlamıştır.
Muhtemelen 1839 yılında Selanik’de dünyaya gelen Ali Rıza, Osmanlı Devleti’nin Makedonya ve Teselya’yı Türkleştirme politikası çerçevesinde 1460’larda Makedonya’nın Manastır Vilayeti’nin Debre-i Bala Sancağı’na bağlı Kocacık Köyü’ne; oradan 1830’larda Selanik’e göç etmiş olan Kocacık Yörüklerinden olduğu ve dedesi Ahmet Efendi ve Amcası Hafız Mehmet Emin Efendi’nin taşıdıkları Kızıl lakabının, Kocacık Yörüklerinin Orta Asya’dan gelerek Anadolu’da Konya-Karaman Bölgelerinde yaşayan “Kızıloğuz” Türkmenlerinden olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre, 1830’larda Selanik’e Söke’den göç etmiştir.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi
Tarih: 1 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 1 Yorum var.
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!