Balkan Savaşları ve Atatürk
Tarih: 11 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 1 Yorum var.
Yaklaşık bir yıldır vatanın uzak bir parçasını düşmana karşı kahramanca koruyan Mustafa Kemal, Ouchy (Uşi) Antlaşması’na daha tepkisini bile gösteremeden Balkan devletlerinin saldırılarıyla savaş başlayınca ve peş peşe alınan felaket haberleri üzerine derhal muharebe alanında görev almak istedi (24 Ekim 1912). Hemen yola çıkan Mustafa Kemal, Mısır’a geldiğinde Komanova yenilgisini, Selanik’in düştüğünü, Bulgarların Çatalca önlerine kadar ilerlediklerini haber alınca büyük bir üzüntü duydu. Türk ordularının bu kadar çabuk ve kolay yenilebileceklerine bir türlü inanmak istemiyordu.
Bir an önce savaşa katılmak arzusuna rağmen yolların kapalı olması yüzünden Romanya üzerinden İstanbul’a ulaşabildi. Gelir gelmez savaşın gidişatı hakkında incelemelerde bulundu ve durumu tahmin ettiğinden daha kötü buldu. Gelibolu yarımadası kuzeyindeki berzahın, İstanbul’un savunması açısından taşıdığı önem konusunda Başkumandanlığı uyardı. Bunun üzerine kendisini Bahrisefit Boğazı Kuvvayı Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne tayin ettiler (25 Kasım 1912). Bu kolordu daha sonra Bolayır Kolordusu ismini almış ve Mustafa Kemal de kurmay başkanlığına atanmıştır.
Bu görev esnasında Bolayır ve Gelibolu’da bulunan Mustafa Kemal, muhtemel bir düşman saldırısı karşısında Çanakkale Boğazı’nın nasıl savunulabileceğine dair incelemeler yapmak fırsatını buldu. Bolayır’da iken 1 Mart 1913’te yarbaylığa terfi etti. Edirne’nin kurtarılması için birtakım akılcı önerilen sundu ise de dikkate alınmadı.
Trablusgarp Savaşı ve Atatürk
Tarih: 10 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Mustafa Kemal, Selanik’ten İstanbul’a atandıktan kısa bir süre sonra Avrupa büyük devletler ailesine girmenin yolunun sömürge sahibi olmaktan geçtiğini düşünen İtalyanlar, 29 Eylül 1911’de Kuzey Afrika’da bir Türk toprağı olan Trablusgarp’a saldırdılar. İtalyan saldırısı başladığı sırada geniş Trablusgarp topraklarında toplam 2450 kişilik çok cüz’i bir Türk askeri bulunuyordu. Hiç kimse güçlü, modern ve sayıları yüz bini aşan İtalyan çıkartma birlikleri karşısında Türk kuvvetlerine başarı şansı tanımıyordu.
Trablusgarp’ta bulunan 42. Tümenin kuvvetlerinin çok büyük bölümü Şeyh İdris Ayaklanması’nı bastırmak üzere Yemen’e gönderilmişti. İki bağımsız süvari alayı lağvedilmiş; top ve tüfekler ise eskidikleri gerekçesiyle İstanbul’a götürülmüş, yerlerine yeni silahlar gönderilmemişti. Bölgenin valisi başta olmak üzere mülki ve askeri memurların tamamına yakını izin ve tayin gerekçesiyle Trablusgarp’tan ayrılmışlardı. Yeni tayin olan memurlar ise henüz görev bölgelerine ulaşamamışlardı.
İtalyanların Trablusgarp’ı kolayca işgali için tüm şartlar uygundu. Bu şartları dikkate alan siyasî ve askerî çevreler, Trablusgarp’ı savunmanın imkansız olduğunu düşünüyorlardı. Hatta Osmanlı Hükümeti de aynı düşüncede olduğu için İtalyanları savaştan vazgeçirtip Trablusgarp’ı uygun şartlarda vermenin yollarını arıyordu. Ancak tüm barış girişimleri sonuçsuz kalınca Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, İtalya’yı barışa zorlayabilmek için tüm imkanların kullanılarak direnişe geçilmesini emretti.
Uzakta da olsa vatanın bir parçasının işgale uğraması, idealist genç Türk subayları arasında büyük bir yankı yarattı. Bunların zihinlerinde Trablusgarp’ı İtalyanlara karşı gerilla savaşı ile savunmak fikri vardı. Bunun için öncelikle Trablusgarp’a ulaşmak gerekiyordu. Ne var ki, hükümetten umdukları desteği göremiyorlardı.
Direnişin devamını isteyen Harbiye Nazırlığı, İtalya’ya resmen savaş açılmadığı için, kendi subaylarını gönderme sorumluluğunu almak istemiyordu. Gönüllü olarak direnişe katılmak isteyen subayların arasında geleceğin büyük önderi Mustafa Kemal, Berlin Askerî Ataşesi Enver Bey, Ali Fethi Bey, Süleyman Askerî Bey ve onlarla aynı arzuyu paylaşan yüzlerce subay vardı. Hepsi de cepheye ulaşabilmenin hesaplarını yapıyorlardı. Deniz yoluyla gitmeleri imkansız görünüyordu. Kara yoluyla Mısır ve Tunus üzerinden Trablusgarp’a ulaşmayı planlıyorlardı. İngiliz ve Fransızların geçiş izni vermeyecekleri ihtimali de gözden uzak tutulmuyordu. Yakalanma ihtimaline karşı topluca değil, küçük gruplar halinde yola çıkılacaktı.
Iphone Şarj Süresini Uzatmak
Tarih: 10 Haziran 2013 | Bölüm: Teknoloji | Yorumlar: Yorum yok.
Iphone şarj süresi çok kısaysa ve bataryanız çok çabuk bitiyorsa, pil tasarrufu sağlamak için belli başlı tavsiyelere uyarak bu sorunu çözebilirsiniz. Öncelikle bilmeniz gerekir ki, yeni nesil akıllı telefonlar içerisinde yüzlerce özellik barındırıyor. Ses, hareket ve ışık sensörü gibi çevre değişkenlerine duyarlı telefonunuz, yüksek hızda bağlantı sağlamak üzere geliştirilmiş özellikleri kullanırken bataryanızın çabuk bitmesine neden oluyor.
Bu aslında bütün akıllı telefonların ortak sorunu. Çünkü HD kalitede ekran görüntüsü ve çok hızlı bir sistem sunan, dahası bütün sosyal araçların anlık bildirimleriyle bir bilgisayar gibi çalışan bu telefonların şarjı resmen sömürmesi hiç de garipsenecek bir durum olmasa gerek diye düşünüyorum.
Iphone kullanıcılarının en çok yakındıkları sorunların belki de başında gelen şarj problemi, aslında birkaç düzenlemeyle büyük oranda kurtulabileceğiniz bir sorun. Aşağıda sıralanan pil tasarruf ilkelerinin büyük çoğunluğunu telefonunuzda etkin hâle getirirseniz, şarjınızın iki güne kadar yeteceğini göreceksiniz.
Iphone Şarjı Normalde Ne Kadar Gider?
Kutusundan yeni çıkarılmış bir Iphone 4S, etkin bir şekilde internet, oyun, arama, mesaj ve facebook / twitter gibi sosyal araçları kullanan biri için en fazla bir gün dayanabilecek pil ömrüne sahiptir. Özellikle işlemciyi yoğun olarak kullanan oyunlar ve yüksek çözünürlükteki videolar, şarjınızın çok kısa sürede bitmesine neden olabilir. Oyun, internet ve sosyal araçlardan çok, arama ve mesaj özelliklerini yoğun olarak kullanan kişiler için ise Iphone‘un şarjı ortalama iki güne kadar dayanabilmektedir. Iphone 4, 4S ve 5 için şarj süreleri aşağı yukarı aynıdır. IOS 6 ve üzeri işletim sistemi kullanan tüm cihazları aşağı yukarı iki güne bir şarj etmek gerekmektedir.
Atatürk’ün Subaylık Dönemi Hayatı
Tarih: 9 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Mustafa Kemal, atama emrini beklerken siyasal çalışmalarını sürdürüyordu. Arkadaşları ile tuttukları bir evde düzenledikleri toplantılarda, kendi aralarında ülkenin siyasi geleceğini tartışıyor, yasak yayınları okuyorlardı. Eski bir arkadaşlarının ihbarı üzerine yakalanarak tutuklandılar. Fakat birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldılar. Salıverildikten sonra sarayda oluşan kuşkular etkili olur ve Mustafa Kemal İstanbul’dan çok uzaklara Şam’da bulunan 5. orduya atanır. Meslek hayatına Şam’da 30. Süvari Alayı’nda stajyer olarak başlar.
Suriye’deki kıta hayatı, daha sonraki askerî ve siyasî hayatı için değerli gözlemlerle geçti. Devlet yönetiminin kötülüğünü, sistemin çürümüşlüğünü, ordunun yetiştirilmesindeki eksikliği, kötü yönetim yüzünden halkın çektiği zorlukları ve sıkıntıları burada yakından görme fırsatı buldu. Mustafa Kemal’in Şam’a ulaşmasından bir süre sonra Havran’da çıkan Dürzi ayaklanmasının bastırılmasında görev aldı. Ayaklanmalar Çerkeslerin yerleştirilmiş olduğu Kuneytra bölgesinde de sürüyordu. Mustafa Kemal’in, görev yaptığı alay bu ayaklanmaları bastırmakla uğraşıyordu. Bazı yerleşim birimlerindeki ayaklanmalar onun uzlaştırıcılığı sayesinde kan dökülmeden bastırıldı.
1906 yılı Ekimi’nde birkaç arkadaşı ile Şam’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Bu derneği geliştirmek için Makedonya’ya gitmek istiyordu. Arkadaşlarının temin ettiği bir izin kağıdından yararlanarak Selanik’e gitti. Burada dört ay kalan Mustafa Kemal, cemiyetin bir şubesini kurdu. Birliğinden ayrıldığı öğrenilince ve tutuklama emri çıkması üzerine Yafa’ya dönmek zorunda kaldı. Daha sonra 14 Kasım 1906’da topçu sınıfında staj yapmak üzere Şam’a geldi.
Bu stajı tamamladıktan sonra 20 Haziran 1907’de Kolağası rütbesi ile Şam’da bulunan 5. ordunun kurmaylığına atandı. Memleketin kaderi ile yakından ilgilenmek isteyen Mustafa Kemal Selanik’e gitmeyi arzuluyordu. Dostlarının yardımı ile 16 Eylül 1907’de 3. orduya atanarak Selanik’te ordu müşirlik kurmayına memur edildi. Bu görevine ek olarak Selanik-Üsküp demiryolu müfettişliği de ona verildi.
Mustafa Kemal, 1908 yılı Eylül ayı sonlarında Meşrutiyet’in ilanına karşı başlayan ayaklanmayı bastırmak üzere Trablusgarp’a gönderildi. Önce İbrahim Paşa ile görüşen Mustafa Kemal, askeri birliklerin ayaklanmacılara karşı bir tedbir almak niyetinde olmadıklarını anladı. Ayaklanmacıların elebaşıları ile Büyük Cami’ye gittiğinde bunların görevlerinden atılmaktan korkan memurlar olduklarını anladı. Onlara teminat verdikten sonra ayaklananların elebaşılarından bir şeyh ile görüştü.