Atatürk’ün Askeri Öğrencilik Yılları
Tarih: 8 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 1 Yorum var.
Öğrenim hayatına sivil öğretim kurumlarında başlayan Mustafa Kemal, çocukluğundan itibaren askerlik mesleğine duyduğu büyük ilginin de yönlendirmesiyle asker olmak istiyordu. Anılarında anlattıklarına göre, Askeri Rüştiye öğrencisi olan komşu çocuğu Ahmet’in üniformalı görüntüsü ve sokakta rastladığı subayların üniformalarının onun üzerindeki etkisi, askerlikle ilgili heveslerini kamçılıyordu.
Yüreği askerlik mesleğine karşı ilgi ve sevgi ile dolan Mustafa Kemal, asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri Rüşdiyesi’nin sınavlarına girer ve başarılı olur. 1894’te bu okulun ikinci sınıf öğrencilerinden birisi olarak askeri öğrenime başlar. Daha çocuk yaşta böylesine önemli bir kararı tek başına vermesi, onun kararlılığının, kuvvetli kişiliğinin ilk belirtileridir.
Askeri Rüşdiye’de en çok matematik dersine meraklıdır. Bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey, O’nun yetenek ve yaratıcılığını takdir eder ve O’ndan gördüğü bu değerleri ifade etmek için “Kemal” adını verir. Bundan sonra adı, Mustafa Kemal olarak anılmaya başlar. Mustafa Sabri Bey, yirminci asrın dâhisi olarak kabul edilen Mustafa Kemal’in sahip olduğu üstün yeteneği ilk defa gören ve takdir eden kişi olmuştur. 1895 yılı sonu veya 1896 yılı Ocak ayında on beş yaşındaki Mustafa Kemal, Askeri Rüşdiye’nin son sınıfını dördüncü olarak bitirir.
Askeri Rüştiye’yi bitiren Mustafa Kemal, idadî öğrenimine İstanbul’da devam etmeyi düşünür. Ancak değerli bir kurmay subay olan Hasan Bey, O’nu bu fikrinden vazgeçirmek için Manastır Askeri İdadisi’ne girmesini tavsiye eder. 1896 yılı Mart ayında bu okulda öğrencilik hayatı başlar.
Atatürk’ün Karakter / Kişilik Özellikleri
Tarih: 7 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: Yorum yok.
Atatürk’ün kişilik özelliklerini sıralamaya, kadınlara verdiği önemi belirterek başlıyoruz. Çünkü Atatürk, kadınların da toplumsal yaşamda erkekler gibi yer bulmasını ve kendilerini yetiştirmeleri gerektiğini düşünmüş ve bunun için onlara çeşitli siyasal / sosyal haklar vermiştir. Kadınların da erkekler kadar hatta onlardan daha iyi eğitim görmeleri gerektiğini belirtmiştir. Çünkü erkekleri de yetiştiren onlardı. Bu konuda şu görüşleri ileri sürmüştür.
“Mümkün müdür ki, toplumun yarısı topraklara zincirlere bağlı kaldıkça öbür yarısı göklere yükselebilsin? Şüphe yok; ilerici adımlar, dediğim gibi iki cins tarafından, birlikte, arkadaşca atılmalı, yenilik ve ilerleme düzeyinde aşamalar birlikte geçilmelidir. Böyle olursa, devrim başarıya ulaşır. Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez ya da bir peştemal ve yanından geçen erkeklere ya arkasını çevirir ya da yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlamı nedir, ne demektir? Efendiler, uygar bir millet anası, millet kızı, bu garip biçime, sıkıntılı duruma girer mi? Bu hal, milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi gerekmektedir.”
Yapılan inkılâpların başarısı ve halk tarafından benimsenmesi bazı muhalif grupları ortaya çıkarmıştır. Bu gruplar 14 Haziran 1926 tarihinde Atatürk’e suikast girişiminde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlardır. Atatürk kendisine yapılan bu suikast girişimi üzerine şu sözleri söylemiştir:
“…Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle, medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”
1937 yılında Lâiklik ilkesi Anayasa’ya dahil edilmiştir. Böylece lâiklik diğer ilkelerle birlikte yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve başta gelen ilkesi olmuştur. Bilimsel ve akılcı bir özellik taşıyan Atatürk ilke ve inkılâpları sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal alanlarda bir bütündür. En büyük özelliği de lâik bir temele dayanmasıdır. Atatürk bu özelliği şöyle açıklamıştır.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir dini yoktur. Devlet yönetiminde bütün yasalar, kurallar, bilimin çağdaş medeniliğe sağladığı esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır. Din anlayışı vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin çağdaş ilerleyişinde de başlıca başarı etkeni görür.”
Tam bağımsızlık, Atatürk’ün dış politikadaki hedefiydi. Bunu şu sözlerle açıklamıştır: “Devletler topluluğunda şerefli, haysiyetli, namuslu bir mevki sahibi olmak ve mutlaka istiklaline riayet ettirmek. Devlet için istiklal kelimesinin karşılığı hayattır. İstiklali olmayan bir devlet, gerçek manada bir devlet değildir.” Bu düşünce Türkiye’nin dış politikasında temel amaç olmuştur.
Atatürk’ün Gençlik Yılları
Tarih: 6 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 3 Yorum var.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Harp Okulu’nu bitirdikten sonra Erkân-ı Harbiye’ye (Genelkurmay) çağrılmışlardır. Genç subayların Edirne ve Selanik’de bulunan İkinci ve Üçüncü Ordulara gönderilmeleri kararlaştırılmıştı. Kendilerine kura çekmeleri gerektiği fakat aralarında anlaşırlarsa buna lüzum kalmayacağı söylenmişti. Mustafa Kemal ve arkadaşları aralarında anlaşarak kimin nereye gideceğini belirlemişlerdi. Fakat çabuk anlaşmaları şüphe uyandırdığından, Mustafa Kemal Hayfa’daki Otuzuncu Süvari Alayın’da staj yapmakla görevlendirilmişti. Atatürk, böylece subaylık dönemine başlamış oldu. Bu işe ciddiyetle sarılmış, öğretmenlik konusundaki yeteneği ve sevgisi sayesinde başarı sağlamıştır.
Atatürk burada daha sonraki hayatı için önem taşıyan tecrübeler kazanmıştır. Devlet hayatındaki aksamaları, ordunun talim ve terbiyesindeki eksikliği, halkın kötü idare yüzünden çektiği sıkıntıları görmüştür. Atatürk, o dönemi ve bu yönde bir anısını şöyle anlatır:
“Bizim neslin gençlik yıllarında Osmanlılık telkin ve etkileri hâkimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka milletlere, bu arada yanlış bir din anlayışıyla Araplara, sarayın, ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan soydaşlarının etkisiyle Arnavutlara özel bir değer veriliyor, onlardan söz edilirken “kavm-i necib” deyimi ile sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türkler, ikinci planda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyorduk.”
Şair Mehmet Emin Yurdakul’un, ilk defa Manastır Askerî İdadisi’nde öğrenci iken okuduğum “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” mısrasıyla başlayan manzumesinde, bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum. Fakat ben asıl bunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir Anadolu çocuğunun gözyaşlarında gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım oldu. Kendimi hiçbir zaman Osmanlılığın telkin ettiği başka milletleri öven ve Türklüğü aşağı gören eksiklik duygusuna kaptırmadım.
Atatürk’ün Çocukluk Anıları
Tarih: 5 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 42 Yorum var.
“Çocukluğuma ait ilk hatırladığım şey mektebe gitmek meselesine dairdir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Gümrük İdaresi’nde memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi’nin mektebine devam etmemi ve yeni usul üzere okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti. Evvela alışılmış törenler ile annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi’nin mektebine kaydedildim.”
İşte Atatürk, kendi çocukluğunu yukarıdaki sözlerle böyle anlatıyor. Atatürk’ün çocukluk yıllarına dair anıları pek bilinmese de onun çocukluk arkadaşı Asaf İlbay’ın anlatımıyla bir anısını bulduk. Sokakta birdirbir oynayan Asaf İlbay 11-12 yaşlarında ki Mustafa Kemal’in kendilerine hiç katılmadığını ama oyunu izlemeyi çok sevdiğini söyledi.
Hele birde aramızdan biri düşerse keyfine diyecek yoktu. Bu oyunda biri eğilir ve başını öne eğer diğerleri ise onun üzerinden atlardı. Bir gün Asaf İlbay ve arkadaşları Atatürk’ü oyuna katmak için yaka paça yakaladılar. Atatürk eğilme sırası kendine geldiğinde ben eğilmem dedi ve dimdik durdu. Atlarsanız böyle atlayın dedi. Arkadaşları ve Asaf İlbay ne kadar ısrar etse de Atatürk yinede eğilmedi.
Atatürk’ün çocukluk anılarından bir diğeri de şöyledir; Şemsi Paşa mektebinde eğitim gören Atatürk Beden Eğitimi dersinde koşu yarışına katıldı. Bu yarışta birinci gelecek kişi okullar arası yapılacak koşu yarışmasında mektebi temsil edecekti. Öğretmen okulun etrafında iki tur atıp buraya ilk gelen birinci olacak dedi.