Şemsettin Sami
Tarih: 31 Ekim 2013 | Bölüm: Ş | Yorumlar: 1 Yorum var.
19. yüzyılın Türk milliyetçilik hareketlerinde en belirgin husus, Türkçeye ve Türk tarihine verilen önemdir. Türkçeye karışmış Arapça ve Farsça kelimelerin tasfiye edilerek yerlerine Türkçelerinin kullanılması eğilimi, Türkçü yazarların yanı sıra ve dilciler tarafından da devamlı olarak teşvik edilmiştir. Bu yolda Türkçeye (ve Türkçülüğe) en büyük hizmeti yapanların başında Şemseddin Sami (1850-1904) gelmektedir.
Şemseddin Sami, Yanya’ya bağlı Fraşeri’de doğmuştur (1850). tik öğrenimini önce özel olarak yapmış, sonra bir Rum okuluna devam etmiştir. Öğrenimi sırasında italyanca, Fransızca, Rumca ve eski Yunancayı; ayrıca, bir müderristen aldığı özel derslerle de Arapça ile Farsçayı öğrenmiştir. Türkçe ve Arnavutça da hesaba katıldığında sekiz dil bildiği anlaşılır. Şemseddin Sami, 1872 yılında İstanbul’a gelerek matbuat kaleminde kâtipliğe başlamış, bir yıl kadar Trablusgarb‘a sürgün edilmiş, daha sonra Rodos ve Yanya’da resmî görevlerde bulunmuştur. Bu arada Sabah gazetesinde makaleler ve tiyatro eserleri yazarak adım duyurmuş, askerî teftiş komisyonu başkâtipliğine tayin edilmiştir. Bu görevde hayatının sonuna kadar kalarak rahat bir çalışma ortamı bulmuş ve büyük eserlerini bu suretle meydana getirmiştir.
Şemseddin Sami’nin edebiyat çalışmaları arasında roman, tiyatro eseri ve tercümeler önemli yer tutmaktadır. Telif eserleri, orta derecede bir yazarın ürünleridir. Tercümelerde ise daha başarılı olmuştur. Ancak, onun asü varlık gösterdiği alanlar ansiklopedi ve dilcilik alanlarıdır. İlk büyük eseri Kamus-ı Fransevî‘dir. Bu eser Fransızcadan Türkçeye ve Türkçeden Fransızcaya büyük bir sözlüktür. Bu sözlük, Türk yazı hayatında uzun zaman başvurulan bir kaynak görevi yapmıştır.
Wolfram Eberhard
Tarih: 24 Temmuz 2013 | Bölüm: Önemli Türkologlar | Yorumlar: 1 Yorum var.
Wolfram Eberhard, 17 Mart 1909′da Almanya’nın Potsdam kentinde dünyaya geldi. Anne ve baba tarafı astrofizikçi ve astronomdu. Ailesinin bu özelliği ilerleyen yıllarda, Eberhard’ın bilimsel çalışmalarında kendini gösterdi. Bu yöndeki çalışmalarının en önemlileri “Çin’in Han Hanedanlığı’nın Astronomisi ve Astrolojisi” adlı doktora tezi ve dayısı Rolf Müller’le birlikte yazdığı “Han ve Üç Krallık Dönemleri Astronomisi”dir. Bu çalışmalar Eberhard’ın tüm denemelerini bir araya getiren Sterkunde und Weltbild im alten China (1970) adlı kitabın dördüncü cildinin tekrar basımında da yayımlandı.
Lise tahsilini Potsdam’daki Victoria Gymnasium’da yaptı ve bu dönemde Latince, Yunanca, Fransızca ve iki yıl da İngilizce öğrenimi görür. 1927 yılında Berlin Üniversitesi’ne girer. Burada klasik Çince ve sosyal antropoloji öğrenimi görür. Ayrıca Mançuca, Moğolca, Japonca ve Sanskritçe dersleri de alır. Bu dönemde en önemli hocaları Otto Franke ve Erich Hauer’dir. Wolfram Eberhard klasik Çince’nin yanı sıra Çince konuşma dilini de öğrenmek istemektedir ancak o yıllarda Berlin Üniversitesi’nde klasik Çince öğrenimine ağırlık verilmekteydi.
Eberhard bu nedenle hocalarına haber vermeden Doğu Dilleri Semineri’ne kaydolur ve Çince konuşma dilini öğrenir. Bu sırada Ferdinand D. Lessing ile çalışmıştır. İlginçtir; Eberhard’ın klasik Çince hocaları Çince konuşma diline, Çince konuşma dili hocaları ise klasik Çince’ye ilgi göstermemişlerdir. Ancak Eberhard onlardan farklı olarak her ikisini de öğrenmiştir. 1929′da seminerden diplomasını alınca F. D. Lessing yönetimindeki Berlin Antropoloji müzesinde çalışmaya başlar. 1933 yılında doktorası kabul edilen Eberhard, 1934 yılında Çin’e ilk seyahatini gerçekleştirir. Bu seyahatin amacı çalıştığı müzeye etnografik malzemeler toplamaktır.
İlk Yazılı Tarihimiz: “Orhun Yazıtları”
Tarih: 9 Ağustos 2012 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 35 Yorum var.
Türk yazı dilinin ilk örneklerinin ortaya konulduğu, eşi bulunmayacak değerde bilgiler içeren Orhun Yazıtları, her Türk’ün hakkında bilgi sahibi olması ve onu okuyup hakkıyla benimseyerek Atalarımızın verdikleri uyarıları dikkate alması gereken büyük bir abidedir. Çünkü o kutlu yazıtlarda bilge, alp, inançlı ve pek yürekli atalarımızın, binlerce yıl önce dünyaya düzen vermek ve Türk soyunu, kültürünü, ulusunu… bengi (ebedî) kılmak için yaptığı çalışmalar neticesinde oluşan Türk tarihi yazılmaktadır. Orhun Yazıtları’nın değerini anlatabilmek için “Çünkü…” ile başlayan tümceler arka arkaya dizilebilir. Ben, yazıma yazıtların değerini ustalıkla dile getiren büyük Türkolog Muharrem Ergin‘in Orhun Abideleri adlı yapıtındaki bir paragraflık alıntıyla başlamak istiyorum:
“Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururun ilâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…” [1]
Türk yazı dilinin ilk örneklerini gördüğümüz bengü taşlar, bugün hâlâ yaşayan Orkun Irmağı’nın [2] çevresine dikildiği için onlara “Orhun Yazıtları (Abideleri)” denmiştir. Aynı zamanda yazıtlara, Göktürkler döneminde dikildikleri için “Göktürk Yazıtları” da denmektedir. Ayrıca bir de “Yenisey Yazıtları” vardır ki, bunlar Orhun Yazıtları ile aynı değildir. Kesin olarak bilinmese de, Yenisey Yazıtları’nın Orhun Yazıtları’ndan daha önce dikildiği tahmin edilmektedir. Orhun Yazıtları, yaklaşık olarak 720 – 735 ‘li yıllar arasında dikilmiştir. Dikili taşlardan önemli olan üç tanesi “Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları” dır. Kül Tigin ve Bilge Kağan, 2. Göktürk Devleti‘nin kurucusu olan İlteriş (Kutlug) Kağan’ın çocukları; Tonyukuk da dönemin veziridir.
Osman Gazi – Sultan I. Osman
Tarih: 19 Temmuz 2012 | Bölüm: O | Yorumlar: Yorum yok.
1258’de Söğüt’te doğan I. Osman’ın babasının Kayı boyunun beyi Ertuğrul (Erdoğdu) Bey, annesinin de Hayma Hatun olduğu rivayet edilir. Osmanlı Devletinin kurucusu I. Osman, Türkçe kaynaklarda Osmancık, Kara Osman, Osman Gazi, Osman-ı Evvel olarak, yabancı kaynaklarda ise Ottoman ve kurduğu devlet de “Ottoman Empire” olarak geçer.
Neşrî’nin Cihannümâ’sındaki rivayete göre, kendisine bağışladığı köy için berat isteyen Derviş Turgut’a okuma yazma bilmediğini söyleyerek nişan olmak üzere kılıç ve maşraba verir, iradesi, kabiliyeti, zekâsı ve sağlam karakteriyle hâlis bir Türk kahramanı olarak bir devlet kurucusu için lâzım olan bütün vasıfları kendisinde toplamış bir hükümdardır.
Osman Gazinin boyuna ve soyuna ait bilgiler rivayetlere dayalı olarak gelenekseldir. Onunla ilgili bilgiler ölümünden ancak yüz yıl sonra ağızlardan yazılı belgelere geçirilmiştir. Osman Gazi’den söz eden ilk kaynak Ahmedînin (Ö.1407) Dâstân u Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman adlı manzum eseridir.