Leyla ve Mecnun’un Açıklaması
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: Yorum yok.
Ya râb bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Ya rab, beni aşk belasıyla tanıştır,
Bir an olsun bile beni aşk belasından ayrı düşürme.
Bu beyitte mutasavvıf bir şair olan Fuzuli’nin aşk belasından kastı Allah aşkından başkası değildir. Tasavvufa göre bir tek gerçek aşk vardır: Allah aşkı. Bu aşk-ı hakiki, aşk-ı ilahidir, oysa insana duyulan aşk beşeri aşktır ve gerçek değildir. İnsan dünyaya aşk-ı ilahiyi aramaya gelmiştir ve hayatın mutlak gayesi de budur. İşte bu beyitte de fuzuli Allah’a kendisini önce gerçek aşkla tanıştırmasını, sonra da bir an olsun bu aşktan kendisini ayırmamasını ister.
Bu beyitte geçen bela kelimesi aynı zamanda arapçada gam, keder manasına gelmektedir. Bu açıdan beyite baktığımız zaman aynı zamanda aşkın belasının yanında aşkın getirdiği gam ve kederden de bahsetmek mümkündür.
Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Dert ehlinden iyiliğini eksik etme, yani beni çok fazla belaya mübtela et.
Burada fuzuli dert ehli olduğundan bahseder, ancak bu dertlerden şikayetçi de değildir. Aksine memnuniyet duyar ve bu dertlerin devamını diler.
Leyla ve Mecnun Mesnevisi – Fuzuli
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: 1 Yorum var.
Leylâ ve Mecnûn Türk edebiyatında bu konuda yazılmış eserlerin en meşhuru ve en güzeli olup bir şaheser hüviyetindedir. Aruzun “mefûlü mefâilün fe-ûlün” kalıbıyla yazılan mesnevî, 3098 beyittir. İçerisinde yer yer Leylâ ile Mecnûn’un dilleriyle söylenmiş gazellerin de yer aldığı eser, 941 / 1535 tarihinde Bağdad’ın alınmasından bir yıl sonra Bağdat ve Halep Beylerbeyi Üveys Paşa’ya takdim edilmiştir.
Eser manzum-mensur bir dîbâce ile başlamaktadır. Fuzûlî, bu serini kaleme alma sebebini dîbâcede yer alan ikinci kıt’ada açıkça ifade etmektedir. Buna göre Fuzûlî, eserinde “mecaz yolu” olarak nitelendirdiği edebiyat va-tasiyla ilâhî hakikatleri ve sırları açıklamak istemiş, “Leylâ” ismi altında “Allah’ın sıfatlarını”, “Mecnûn” kimliği ile de “Allah’ı arayan ve ona ulaşma yoluna meşakkatlere katlanan insanı” ifade etmeyi amaçlamıştır.
Ayrıca dîbâcenin mensur bölümünün ilk cümlesinde, “Leylâ’yı hakikat sırrının, Mecnûn’u da insanın ruhunun sembolü olarak kullandığını” açıkça belirtmiştir. Eserin hikâye edilişinde hâkim olan ruhun vahdet-i vücûd inancı ile plâtonik aşk anlayışı olduğu bilinmektedir. Leylâ ve Mecnûn, tasavvuf öğretisini kuru kuruya sunan didaktik bir eser olmayıp, beşerî bir aşk macerasının bütün canlı tezahürleri arasına ilâhî, coşkun panteist duyguların lirizmi doğuran ruhunu büyük bir ustalıkla yeren bir şaheserdir.
Fuzuli’nin Eserleri
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: 10 Yorum var.
Afyonla şarabın karşılaştırılıp şarabın üstün olduğu sonucuna varılan Beng-i Bade, aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılmış olup 444 beyitten müteşekkildir. Safevî hükümdarı Şah İsmail’e sunulan eser, alegorik ve sembolik bir yapıya sahiptir. Hikâyedeki şahıslar bade, boza, arak, afyon, berş, nukl gibi mükeyyefat ve işret meclisinden seçilmiş sembolik kullanımlar içermektedir. Ancak bu sembolik kullanımlar hususunda farklı düşünceler ileri sürülmüştür. Bu yorumlardan biri Beng ü Bâde’rim sadece okuyucuyu eğlendirmek için yazıldığı, diğeri şarabın ve esrarın zevkini ve neşesini anlatmak için kaleme alındığı, bir başkası da tasavvufi bir anlamı olduğudur.
Bir iddiaya göre de, Badenin şiî Safevî hükümdarı Şah İsmail‘i, Beng’in ise Osmanlı padişahı Sultan II. Bâye-zid’i temsil ettiği, hatta bu hükümdarların kendilerini sembolize eden nesneleri kullandığıdır. Fuzûlî, eserinde şarabı üstün göstermekle Şah İsmail’i beğendiğini, onu Osmanlı hükümdarından üstün tuttuğunu göstermektedir. Kemâl Edib Kürkçüoğlu tarafından (Beng ü Bade, İstanbul 1955) yayımlanan eseri, Necati Lu-gal ve Oscar Recher ise Almancaya çevirmiştir .
Manzum bir kırk hadis tercümesi olan Tercüme-i Hadîs-i Erba’în, Molla Câmî’nin Hadîs-i Erba’în isimli eserinin aynı vezinle Türkçeye çevirisidir. Küçük bir mensur dîbâce ile başlayan eserde, her “hadis dörder mısralık birer kıt a ile tercüme edilmiştir. Eser Abdülkadir Karahan (“Fuzûlî’nin Tedkik Edilmemiş Bir Eseri: Kırk Hadis Tercümesi”, Selâmet Mecmuası, nr. 57, 59, 61, 63, 64, 65, İslanbul 1948) ve Kemâl Edip Kürkçüoğlu (Kırk Hadis Tercümesi, İstanbul 1951) tarafında” yayımlanmıştır.
Fuzuli’nin Belli Başlı Eserlerinin Listesi
Türkçe manzum eserleri
Kültür
Tarih: 6 Ocak 2012 | Bölüm: Kültür | Yorumlar: 21 Yorum var.
Kültür, bir milletin maddi ve manevi değerlerinin bütününe denir. Burada “maddi değerlerden” kastımız, bir milletin yeme, içme, yaşama, geçimini sağlama gibi etkinliklerini kapsamaktadır. “Manevi değerler” ise, milletin duygu, düşünce, ahlak, gelenek ve göreneklerini içeren özellikleridir.
Türk Dil Kurumu “kültür” kavramını temel anlamda “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin” olarak tanımlamaktadır.
Kültür, bir milleti ayakta tutan en önemli yapı taşlarından biridir. Kültürün bozulması veya yok olması, milletlerin sonunu hazırlayan nedenlerdir. Türk kültürü, milletler içinde en yüksek ahlakı ve yaşayışı içeren değerlerden oluşmaktadır.