Varyasyon Nedir? – Dilde Varyasyon
Tarih: 16 Ekim 2011 | Bölüm: Dil Bilimi | Yorumlar: Yorum yok.
Varyasyon doğal dillerde, dilin kullanıldığı her ortamda kolayca gözlenebilen basit bir dil gerçeğidir. İletişim değeri, yapısı ve kökeni bakımından aynı olan eve gidiyor, eve gidiyo, eve gediyoru cümlelerinden ilki standart yazı diline, ikincisi konuşma diline, üçüncüsü ise bir yerel ağza aittir. Verilen her üç cümle de dil bilgisi bakımından doğrudur. Ama kuralcı açıdan bakarak ilkinin “en” doğru biçim, sonrakilerin ise belli durumlar için kabul edilebilir olduğuna karar vermekteyiz.
Buna göre ilk cümle her şeyiyle yazılı “standart Türkçenin” kurallarına uyarken, ikincisi düşmüş olan M sesinden ötürü konuşma dili için kabul edilebilir durumdadır, ama standart yazım açısından yanlıştır. Üçüncü örnek ise fiilin ilk hecesindeki kapalı “e” ve şimdiki zaman ekinin sonundaki henüz düşmemiş “u” ünlüsü nedeniyle hem standart yazı dili hem de konuşma dili açısından yanlış olmakla birlikte yerel ağızların bazıları için kabul edilebilir, yerel standarda uygun bir cümledir.
Bir metin oluşturulurken dil bilgisi, normatif bilgi ve davranış bilgisi olmak üzere üç konuda bilgiye ihtiyaç duyulur. Bunlardan dil bilgisi, belli bir /amanda var olan dil kuralları ve söz varlığı hakkındaki bilgiyi içine alır. Varyantlara has farklar ve başka dillerin yapısına ilişkin bilgi de buraya dahildir. Aktif olarak kullanılan bilgi yanında dil yapılarına dair pasif bilgi de söz konusudur. Bu bilgi, yazılı ve sözlü dilde kabul edilebilir ve mantıklı cümleler kurmaya ve anlamaya yardımcı olur. Normatif bilgi ise bir dilde gerçekten mümkün olan ve günlük hayatta gerçekleşen biçimler ve örnekler hakkındaki bilgiyi kapsar.
Lehçe, Şive ve Ağız Nedir?
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: 23 Yorum var.
Birçok yazımızda, sık sık “Türkçenin çok köklü ve güçlü bir dil olduğunu” vurgulamışızdır. Çünkü bugün yaşayan dillerin birçoğuna baktığımızda, Türkçedeki düzenliliği, türetme gücünü ve geniş söz varlığını göremeyiz. İngilizceyi örnek verecek olursak, çok uzun bir geçmişinin olmadığını, özellikle 18. yüzyıldan sonraki sömürgecilik akımlarıyla birlikte kurulan emperyalist devletlerin çabalarıyla bir yerlere geldiğini görürüz. Benzer biçimde Sırpça, İspanyolca, Danca, Arnavutça… gibi birçok dilin geçmişi, aslında birkaç yüzyılla ifade edilebilecek kadar azdır. Fakat Türkçenin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık 8.500 yıllık bir dil olduğu kabul edilmektedir. Osman Nedim Tuna‘nın Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmaları sonucunda, Türkçenin yaşayan diller arasındaki “en eski geçmişe” sahip dil olduğu ortaya koyulmuştur. Buna benzer çalışmalar da göstermiştir ki, Türkçe yaşayan dillerin “en eski geçmişe sahip olan dili” olmasa bile, en köklü birkaç dilinden biridir.
Türkçenin tarihi gelişimine bir göz attığımızda, Türkler‘in göçleri ile Türkçenin de dünyanın birçok bölgesine yayıldığını görürüz. Türkçemiz, “En Eski Türkçe” ile başlayıp “Orta Türkçe” ile devam edip “Çağdaş Türkçe” ile bugünlere geldiği süreç içerisinde, birçok dilden etkilenmiş, birçok dili etkilemiş ve büyük değişikliklere uğramıştır. Türkler’in dünya üzerindeki yayılma alanlarına paralel olarak, Türkçe de birçok alanda konuşulmuş ve zamanla birbirinden kopan Türk boylarının, kendilerine özgü birer “konuşma ve yazma dilleri” ortaya çıkmıştır. Bundan yaklaşık 8 – 10 bin yıl önce, bugün konuşulan bütün Türk Dilleri tek çatıda toplanmıştı ve bugün yaşayan Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Gagauz, Uygur, Tatar, Azeri… Türkçesi, o dönemlerde yoktu. Çünkü henüz Türkler bir arada yaşıyorlardı, bunun için dilleri de farklı yazı ve konuşma dillerini oluşturmamıştı. Biz Tanrı Dağları’ndan ayrıldıktan sonra, her bölgede kalan soydaşlarımız kendilerine özgü yazı dillerini oluşturdular ve bugün yaşayan “Türk Lehçeleri” adı verilen diller (Azerbaycan Türkçesi, Kırgız Türkçesi… gibi) oluştu.
Çok köklü bir dilimiz olduğu için, Türkçemiz bugünlere gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil biliminde “lehçe“, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır. Türkçenin oldukça eski ve köklü bir dil olması, dil bilimsel sınıflandırmalarda farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur. Bazı dil bilimciler “Türkçenin yalnızca iki büyük lehçesi olduğunu” kabul etmişler; bazıları ise Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Başkurt Türkçesi… gibi birbirinden ayrı “yazı dilleri” olarak varlığını devam ettiren Türk Dilleri’ni birer “lehçe” olarak kabul etmişlerdir.