İsmail Gaspıralı
Tarih: 21 Kasım 2013 | Bölüm: Ulular | Yorumlar: Yorum yok.
Osmanlı Devleti’nde Türkçecilik eğiliminin hız kazandığı ve Orta Asya Türklüğü ile İslâmiyetten önceki Türk tarihine ilginin arttığı dönemde, diğer Türk illerinde de Türkçülüğün ilk belirtileri görülmeye başlamıştı. Bunların Azerbaycan’la ilgili olanlarına kısaca temas etmiştik. Bu bölümde ise, Türkçülüğün çok önemli bir şahsiyeti olan İsmail Gaspıralı’dan ve onun hizmetlerinden söz edeceğiz. İsmail Gaspıralı’nın hayat çizgisi ile fikirlerinin gelişmesi arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Onun yetişme tarzı, bulunduğu çevreler, aldığı tesirler ve hayat tecrübesi, sonunda Türkçülük fikrine ulaşmasını sağlamıştır.
İsmail Gaspıralı, 1851’de Kırım’ın Bahçesaray şehrinde dünyaya gelmiştir. Kırım, o tarihte yaklaşık yetmiş yıldan beri Rus hâkimiyeti altında bulunuyordu. Ruslar, Kırım‘ın Türk halkını tehcire zorlamışlar, böylece buradaki Türk nüfusun azaltılmasına çalışmışlardı. 19. yüzyılın ortalarında bu faaliyetleri hâlâ devam ediyordu. İşgal altında tuttukları diğer Türk illerinde yaptıkları gibi, Kırım’da da Türklerin milliyet şuurundan uzak kalmaları için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Kaldı ki, Gaspıralı daha küçük yaşlardayken Kırım Savaşı çıkmış; Rusya, Osmanlılara karşı savaşırken İngiltere, Fransa ve daha sonra Piyemonte‘nin de katılmasıyla karşısında bir müttefikler cephesi bulmuştu. Kırım Savaşı, özellikle Sivastopol dolaylarında yoğunlaşmış; Ruslar, dünyanın en güçlü kalesi sayılan bu şehri bir yıla yakın şiddetle savunmuşlar, ancak sonunda boyun eğmek zorunda kalmışlardı. Savaştan sonra toplanan Paris Konferansında Rusya’nın Karadeniz’de savaş gemisi bulundurmasını ve tersane inşa etmesini önleyici kararlar alınmıştı.
Aynı dönemde Rusya, Panslavizmi bir devlet politikası hâline getirmişti. Panslavizm, Slav soyundan gelen bütün topluluklann. Rusya’nın önderliği altında birleşmesi hedefini güdüyordu. Bunun tatbikattaki sonuca ise, Rusların, birer Slav topluluğu olan Bulgarları, Sırpları ve Karadağlıları himayesi, hattâ kışkırtması, Osmanlı Devleti’nden bağımsız olmalarını sağlayıcı yollara başvurması olmuştu.
Fuzuli
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: F, Fuzuli, Ulular | Yorumlar: 5 Yorum var.
Asıl adı Mehmed, babasının adı ise Süleyman’dır. Irak’ta yaşayan Akkoyunlu Türkmenlerinin Bayat boyundandır. “Fuzûlî-i Bağdadî” diye anılmasına rağmen, doğum yeri ihtimallere göre Hille, Necef veya Kerbelâ olarak gösterilmektedir. Doğum tarihi de tam olarak bilinmemekle birlikte kendi sözü olan “menşe’ve mevlidim Irak” (888) ibaresinin Ebced karşılığı olan 888/1483 tarihi son yıllarda kabul görmüştür. Böyle bir mahlası kimsenin beğenmeyeceği düşüncesiyle “Fuzûlî” mahlasını seçmiştir.
Bir rivayete göre babası Hille müftüsü olduğundan ilk eğitimini ondan almış, daha sonra da Rahmetullah adlı bir hocadan ders görmüştür. Tahsilinin ilk dönemlerinde Arapça ve Farsçayı bu dilde şiir yazacak kadar Öğrenmiş ve kendisini yoğun olarak şiir için gerekli olan ilim tahsiline vermiştir. Hikemî ve hendesî ilimlerle uğraştığı kadar tefsir ve hadis gibi ilimleri de öğrenmiştir.
Şah İsmail‘in Bağdat’ı ele geçirmesinden sonra (914/1508) Beng ü Bade adlı eserini ona sundu. Şairin, Kanunî’nin Bağdat’ı fethine (1534) kadar geçen zaman zarfındaki hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Kanunî’ye beş kaside sunan Fuzûlî, Sadrazam İbrahim Paşa’ya, Kazasker Abdülkâdir Çelebi’ye ve Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi ye de kasideler sunarak Osmanlı ileri gelenlerinin himayesine girmeyi arzulamıştır.
Bu arada Hayalî Beğ ve Taşlıcah Yahya gibi önde gelen Osmanlı şairleriyle de tanışmıştır. Kendisine evkaftan bağlanacağı vadedilen maaş günlük dokuz akçeyle sınırlı kalınca şair hoşnutsuzluğunu ifade etmek üzere meşhur Şikâyet-nâme’sini yazmıştır.
Aşağıda Fuzulî ile ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşabileceğiniz sayfaların bağlantıları bulunmaktadır. Bağlantılara dokunarak ilgil içeriğe ulaşabilirsiniz:
Fuzuli’nin Eserleri
Leyla ile Mecnun Efsanesi
Leyla ve Mecnun Hakkında Bilgi
Fuzuli Divanları
Hadikatü’s Süeda
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Tarih: 9 Aralık 2011 | Bölüm: M, Ulular | Yorumlar: 5 Yorum var.
Adı tezkire yazarlarının ittifakı ile Muhammed, lakabı Celâleddin’dir. Ancak özellikle Mevlânâ, Mevlevî, Hüdâvendigâr, Mevlânâ Hüdâvendigâr, Mollayı Rûm, Mevlânâyı Rûm lakaplanyla; Belhî, Rûmî ve nadir de olsa Konevî nisbeleriyle anılan Celâleddîn Muhammed, bugün Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Belh şehrinde 6 Rebiülevvel 604/30 Eylül 1207 tarihinde doğmuştur. Mevlânâ’nın Rûmî diye şöhret kazanması, uzun bir seyahattan sonra, Konya’ya gelip yerleşmesi, uzun müddet burada oturması, ömrünün büyük bir kısmını burada geçirmesi ve türbesinin burada bulunmasından dolayıdır.
Bahattin Veled, İslâm dünyasının önemli merkezlerinden biri olan Belh’te etkin bir bilgin ve sûfî olarak yaşamaktayken, XIII. asrın ilk yarısındaki mevcut ilmî ve siyasî ortamdan rahatsızlık duymuş, bütün aile fertleri ve çevresiyle hicreti tercih etmiştir. Hac maksadıyla yola çıkan Bahaddîn Veled, Nişabur, Bağdat, Mekke, Şam gibi şehirleri dolaşarak Anadolu’ya ulaşmış, bu arada aile yol boyunca büyük alaka görmüştür. Mevlânâ, babasının yanında geçirdiği bu ilk yolculuk esnasında birçok ünlü âlim ve sûfî ile karşılaşmış ve onların sohbetlerine tanık olmuştur.
Bahaddîn Veled ve maiyeti Lârende’ye yani bugünkü Karaman’a vardıkları zaman Mevlânâ ve ailesi için önemli gelişmelerin olduğu bir döneme de girilmiş oldu. Muhtemelen Lârende’de geçen yedi yıl zarfında Mevlânâ, kafilede yer alan Hâce Lâlâ Şerefeddîn-i Semerkandî’nin kızı Gevher Hatun’la evlendirilmiş, iki oğlu Sultân Veled ve Alâaddin Çelebi dünyaya gelmiş ve annesi Mümine Hatun vefat etmiştir.
Divan edebiyatının ve tasavvufi eserlerin en önemli isimlerinden olan Mevlana’nın belli başlı eserleri hakkında bilgi edinmek için, aşağıdaki başlıkları kullanabilirsiniz: | |
1. Mesnevi3. Fihi Ma Fih5. Mektubat |
2. Divan-ı Kebir4. Rubailer6. Mecalis-i Seb |
Yusuf Has Hacip / Kutadgu Bilig
Tarih: 6 Aralık 2011 | Bölüm: Ulular, Y | Yorumlar: 56 Yorum var.
Yusuf Has Hacib Karahanlı edip, şâir ve devlet adamı. Doğu Türkistan’daki Balasagun şehrinde, muhtemelen 1017 yılında doğdu. Asil bir Türk ve Müslüman âileye mensup olduğu tahmin edilmektedir. Balasagun’da tahsil ve terbiye gördü. Karahanlı hizmetine girip, ‘Has Hâcib’ unvânını almadan önce Balasagunlu Yûsuf, olarak tanındı.
Balasagunlu Yûsuf, kendini çok iyi yetiştirdi. Elli yaşlarındayken on sekiz ay içerisinde manzum olarak Kutadgu Bilig adlı meşhur eserini yazdı. Bu kitabı, Kaşgar’a gelip, 1070′te Karahanlı hükümdarı, edebiyat meraklısı Uluğ Kara Buğra Hana arz etti. Kara Buğra Han, Türklerin ahlâk hukuk ve devlet idâresi ile törelerini çok güzel olarak dile getiren eseri, Balasagunlu Yûsuf’a, sarayında okuttu. Kutadgu Bilig, Karahanlı Sarayında günlerce okunup, çok beğenildi. ‘Uluğ Has Hâcib’ unvânı ile başvezir yardımcılığı ile taltif edilerek, en yüksek Karahanlı devlet memuriyetlerinden biri verildi. Bu vazifesiyle ‘Yûsuf Has Hâcib’ olarak tanınıp, târih ve edebiyat literatürüne girdi.
Yûsuf Has Hâcib, İslâmî Türk edebiyatının, eseri elimize geçen ilk yazarıdır. Devrinin bilgin bir yazarı ve Türk tefekkür târihinin mümtaz bir düşünürüdür. Eserini, münâcât, nât, cihâr yâr-ı güzîn’i övme ile süslemiştir. Yûsuf Has Hâcib’in vefâtı muhtemelen 1077′dir.
Karahanlı dönemindeki yeni oluşum diğer alanlarda olduğu gibi kendisini edebiyatta da göstererek, özellikle bu dönemde önemli bir Türk-İslâm merkezi haline gelen Doğu Karahanlıların başkenti Kaşgar‘da, İslâmî Türk edebiyatının bilinen ilk eserleri -XI. yüzyıl ortalarında- Hakanî Türkçesi ile yazılmaya başlandı. Bunlardan biri Balasagunlu Yûsuf’un Balasagun’da iken yazmaya başladığı ve Kaşgar’a gelerek orada tamamlayıp 1069/1070’te Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunduğu Kutadgu Bilig’dır.