Zeki Velidi Togan’ın Hayatı ve Eserleri
Tarih: 16 Haziran 2014 | Bölüm: Z | Yorumlar: 1 Yorum var.
Ord. Prof. Zeki Velidî Togan, Başkırdistan’dan olup, orada cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Kendisi, Türk bilimini ve tarihçiliğini dünya çapında temsil etmiş bir âlimdir. Muhtelif eserleri olmakla beraber en önemlileri “Umumî Türk Tarihine Giriş”, “Tarihte Usûl” ve “Hatıralar”dır. Zeki Velidî’nin şahsiyetinin ve ilim-fikir hayatının gelişmesinde önce, Türk töresi, büyük rol oynamıştır. Ondan sonra onu en çok etkileyen âmil, İslâmîyet’tir. Bunları zaten Hatıralar’ında belirtilmiştir. O, İslâm’ın tasavvuf cephesiyle ilgilenmemiştir. Kendisine yapılan tavsiye üzerine İslamîyet’in, Türkü fenalıklardan koruyan en önemli kültür bağı olduğunu ve ona sarılmak gerektiğini idrak eder. O, İslâm’a şüpheye yer vermeden inanır, ama İslâm’ın ilim alanında savunmasını yapar; İslâm’ın sosyal yönüyle kişilerin ezilmesine razı olmaması, onu çok etkilemiştir.
Zeki Velidî, aynı zamanda sosyalizmin de tesiri altında kalmıştır. Ama sosyalist yayınlar ve fikirler onu tatmin etmemiştir. Sosyalizmin ona etkisi, Türk örfüne ve inançlarına uyan tarafı çerçevesinde olmuştur. Zeki Velidî, bir milliyetçi olarak önce kendi çevresini ve milletini, sonra da başka milletleri ve bütün insanları sevmiştir; onlara saygı duymuştur. Ona göre, insan ve insanlığı sevmenin yolu kendi milletinden geçer. Zeki Velidî, “Tarihte Usûl”de tarih metodolojisi yapmış, tarih felsefelerini ele alıp onların tarih anlayışlarını kısaca eleştirmiştir; kendi tarih anlayışını da ortaya koymuştur. O, tarihî olaylarda en çok “tabiî ve iktisadî âmillerin ve bizzat beşer hayatının kendisinin müessir (etkili) olduğuna kâni”dir.
Bununla beraber “ruhî âmîlleri” (etkenleri) de bağımsız neden olarak kabul ediyor. Zeki Velidî, tarih tetkiklerinde en iyi yol olarak tam tarafsız kalarak, olayların hangilerinde ne gibi âmillerin etkili olduğunu, önyargısız, tespit etmeyi görmektedir. Zeki Velidî, tarihî olayları incelerken tarihçi okulların, doktrinlerin fikirlerine kapılmamayı tavsiye etmeyi unutmaz. Zeki Velidî’nin tarih araştırmalarında tabiî, iktisadî gibi maddî âmillerin yanında insan hayatını ve ruhsal âmilleri (yani insanın içinden gelen motivasyonları) heseba katması ve tarih felsefesi içinde, bu bakımdan hümanist tarih anlayışını yakın bulması, onun tarihe nasıl baktığını ortaya koymaktadır.
Zübeyde Hanım
Tarih: 1 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk, Z | Yorumlar: 1 Yorum var.
Aslen Konya-Karamanlı olan Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi’nin eşi ve Mustafa Kemal’in annesidir. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım, muhtemelen Anadolu’dan Balkanlara yeni getirilmiş ve Yunanistan’la sınır oluşturan bölgeleri korumak için oralara yerleştirilmiş olan halkın içinden çıkma yeni yetme bir genç kızdı. Zübeyde Hanımın kısa aralıklarla ikisi kız, biri oğlan olmak üzere üç çocuğu oldu, fakat üçü de daha çocukken öldüler.
20’li yaşlarının sonuna doğru dul kalmış olan Zübeyde Hanım, kendisinden önce ölmüş olan üç kardeşinin yerine geçecek çocuk olma özelliğiyle zaten özel olma hususiyeti kazanmış olan çocuğunun hayatına yoğun bir şekilde karışmaktaydı.Bunun bir uzantısı olarak da onun asker olmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Onun arzusu, oğlunun dinî bir okulda öğretmen olması ya da Kur’an’ı ezberine alan bir hafız olarak yetişmesiydi. Fakat Zübeyde Hanım oğullarının alacağı eğitimin türü konusunda kocasıyla aralarında çıkan fikir ayrılığında kaybeden taraf oldu.
Zübeyde Hanım dindar bir kişi olup geleneksel görüşlere sahip bir kadındı. Oğlunun Batılı çizgide eğitim almasını ve böylece askerî bir kariyer için daha hazırlıklı olmasını isteyen Ali Rıza Bey, başlangıçta karısının arzusuna uyarak Mustafa Kemal’i mahallede bulunan dinî okula kaydettirdi, fakat birkaç gün sonra onu o okuldan alarak Şemsi Efendi tarafından yönetilmekte olan ve Batılı tarzda eğitim veren yeni açılmış bir okula yerleştirdi. Bu şekilde Mustafa Kemal, babasının hem askerî geçmişinden hem de onun üstün konuma geçmek için herhangi bir durumun sınırlamaları içinde nasıl hareket edilmesi gerektiği yönünde sahip olduğu bilgiden faydalanmış oldu.
Osmanlı devrinde, Fatih Sultan Mehmet zamanında Anadolu Larende-Karaman’dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesindendir. Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu da, Karaman’dan gelerek Selanik ile Manastır’ın arasında bulunan Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen “Kayalar” Nahiyesine yerleştiler. Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Langaza’ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi’in taşıdığı “Sofu-zade” (Sofular) lâkabı, yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” olarak Rumeli’de anılan Yürük, Türkmenlerdendir. Zübeyde, 1857’de Lankaza’da dünyaya gelmiştir.
Zati
Tarih: 16 Ocak 2012 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Sehî ve Latîfî’ye göre Bahşî, Âşık Çelebi ‘nin halk arasında yaygın rivayetten nakletmesine nazaran Satılmış’tan bozularak Satı olup, bu ismi “Zatî” şeklinde mahlas edinmiştir. Ancak kendi ifadesine göre asıl adı ivaz olup bu da Ebced hesabıyla doğum tarihini (876) vermektedir.
Gençlik yıllarında Balıkesir’de geçimini çizmecilikle sağlayan Zatî, II. Bayezid’in saltanatı yıllarında İstanbul’a gelmiş ve burada şiirde ilerlemek için gerekli bilgileri edinmeye çalışmıştır. Bu arada Müneccim-zâde’den remil kaidelerini öğrenen Zâtî’nin şairliği yanında remmallik de ömrü boyunca geçimini sağladığı ikinci mesleği oldu. Aynı dönemde Hadım Ali Paşa’nın divan kâtibi Mesîhî ile tanışarak onun vasıtasıyla paşanın himayesine girdi.
Ali Paşa aracılığı ile padişaha biri nevruz ve diğeri de bayramlarda olmak üzere yılda üç kaside sunmaya ve bu arada zamanın devlet ve bilim adamlarının sohbet meclislerine girmeye başladı. Zamanla Hacı Hasanzâde, Hersek-zâde veTâcî-zâde’nin ihsanlarına nail oldu. Bu arada Sultan II. Bayezid, kendi isteği üzerine zamanın şairlerinin gönderdikleri gazeller arasında Zâtî’ninkini çok beğenerek ona bir mansıb verilmesini emretmişse de, sağırlığı buna engel olduğundan kendisine Bursa ve diğer yerlerden otuz akçelik tevliyetler verildi. Fakat padişahın şairlere dağıttığı “sâlyâne” 1= yıllık) ve diğer şiirlerinden elde ettiği gelir daha iyi olduğundan, İstanbul’daki dostlarını da bırakmama düşüncesiyle buna rağbet etmedi.
Hadım Ali Paşa’nın şehadeti ve taht kavgasıyla geçen karışık yıllar ardından Yavuz’un tahta geçmesi üzerine ona bir cülu-siye sunarak karşılığında Bursa ve Balıkesir’de iki köyün geliri kendisine bağlandı. Kanunî ve şairleri himaye eden İbrahim Paşa devrinde de saraydan fazla bir ilgi göremedi. Kanunî’nin oğlu Şehzade Mehmed sancağa çıkarken, kendisine Dîvân’ım sunduysa da beklediğini bulamadı.
Zeynel Abidin Erdem
Tarih: 9 Aralık 2011 | Bölüm: Z | Yorumlar: Yorum yok.
Aileden Erdem’li
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 13 Ocak 2001 s.319
Mardin ve bölgesine ‘ilkleri’ getiren ve kökeni itibarıyla seyyid olan aileye mensup olan Zeynel Abidin Erdem, soyadındaki gibi Erdemli davranmaktan hiç bir zaman taviz vermiyor
Zeynel Abidin Erdem, soyadına yaraşır bir şekilde iş dünyasının ‘Erdem’li kişilerinden birisidir. Erdem’in ataları da, beylik ve mutasarrıflık yaptıkları dönemler dahil, erdemli davranış sergileyerek idare ettikleri halk üzerinde olumlu etki bırakan bir aile olarak bilinegelmiştir Mardin yöresinde.
1748 yıllık şeceresine göre Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve ailesi Peygamber Efendimiz’e (sav) dayanmaktadır: “İslami ölçülere saygı gösteren ve gerçekten de peygamber soyundan olduğunu davranış biçimi ile de kanıtlayan, Osmanlılar tarafından çok önem verilen bir aile. Zaman içerisinde oranın mutasarrıflığı (valilik) verilerek de bölgede söz sahibi olmuşlar.” Mutasarrıflık yapan, Zeynel Abidin Erdem’in yedi kuşak önceki dedelerinden Hacı Ali Bey’dir. Aile aslında Mardin’e yaklaşık 600 yıl önce Arap topraklarından gelip yerleşmiştir. Ismani ve Mahmutki denilen biri yerleşik diğeri zaman içerisinde bölgeye yerleşen iki grup insan topluluğu arasındaki sürtüşmelerde hakem rolünü üstlenen aileye, sergilediği adil davranışlar sonucunda da Osmanlı tarafından beylik unvanı da verilir: “Dedelerimin yönetimindeki bölgede kapı kilitlemek yasaktı. Çünkü, kimse hırsızlık yapmaz, eğer yapan olursa da bir daha yapmaması için gereken imkanlar o kişilere sağlanırdı. Yöre halkına dikkat ederseniz, hudut bölgesinin dışında Mardin içerisinde anarşi yoktur.
Yakın şehirlerde ideolojik hareketler olmuş, köklü ailelerin olduğu diğer yerlere hadiseler dışarıdan taşınmıştır. Mardinliler daima devlete sadıktırlar. Milli şuur, bayrak, din, ata, Allah bizde çok köklü ve güçlüdür.” Mardin ve Savur’da ikamet eden bu köklü aile zaman içerisinde ticaretin yanında, binlerce dönüm arazide yine binlerce kişi çalıştırarak tarımla da uğraşır.
Mardin’e ilk sinema
Ailenin yıllardır sergileyegeldikleri davranış, soyadı kanunu çıkıp da uygulanmaya başlayınca da kendini gösterecektir. Cumhuriyetin ilanı ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Hacıbeyoğulları diye ün yapmış olan ailede, Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve yedi kardeşine farklı farklı soyadlar verilir: “Zamanın Valisi soyadı dağıtırken, sen çok erdemli kişisin diyerek Hacı Abdülkerim Bey’e Erdem soyadını veriyor. Diğer kardeşine Özbek (Nurullah), Öztürk (Halim), Aras, Hacıbey ve Fidan vs. soyadını yakıştırıyor.” Ortaya farklı farklı soyadları olan bir aile tablosu çıkar. Hacı Abdülkerim Erdem’in yine bir seyyid ailesinden Hasibe Hanım’la evliliğinden doğan Hacı Mehmet Said Erdem ise 1925′lerde başladığı ticaret hayatında Güneydoğu bölgesi için birçok yeniliklere imza atan kişi olarak tanınacaktır. Mardin’e ilk arabayı getiren (1927) de Zeynel Abidin Erdem’in babası Mehmet Said Bey’dir: “Fotoğraf makinesi, sinema, radyo ve benzeri yenilikleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yayan ilk aileyiz. 1927′de babam Savur, Cizre, Midyat, İdil, Gercüş, Mardin’e arabayla gittiği zaman insanlar hoş geldin hediyesi olarak ot getirirlermiş, araba yesin diye.
Yani insanlar o kadar bîhaberler teknolojiden. Ayrıca vali bey, Mardin’e sinema emrediyor ve İstiklal adı altında yazlık sinema kuruluyor. Şehrin ileri gelenleri vali, belediye başkanı vs. orada. Sessiz sinema dönemi. Kovboy filmi oynatılıyor. Kovboyun bir tanesi ekrana doğru silahı doğrultup ateş edeyim derken bizimkiler kendilerini dışarı atıyorlar. Dünya nereden nereye geldi.” Mehmet Sait Erdem Sümerbank’ın ürettiği malların Mardin ve bölgesinde dağıtımı işiyle ilgilenmektedir. Anlayacağınız Erdem ailesi hali vakti yerinde bir ailedir: “Babamlar Midyat’ta da bir dükkan açmış ve Sümerbank mallarını dağıtıyorlar. Annemin babası da Midyat Belediye Reisi. Babam bir gün Midyat’a gidiyor, Hacı İbrahim’in evine misafir oluyor ve orada annemi görüp çok beğeniyor. Fakat onlar Midyat’tan Savur’a kız vermek istemiyorlar. Büyükannem dedeme baskın yapıp ‘kızını istemeye geliyoruz’ deyince dedem evden kaçıyor. Fakat iki aile arasındaki seyyid olma gibi bağlar aileleri birbirine yakınlaştırıyor, iş tatlıya bağlanıyor.” Ve Mehmet Sait Erdem, Belkız Menci Hanım’la böylece evlenir.