Dilekçe Nedir? – Nasıl Yazılır?
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Dilekçe | Yorumlar: 8 Yorum var.
Dilekçe de aslında bir resmî/iş mektubu olarak değerlendirilmektedir. Ancak dilekçenin hem günlük yaşamda hem iş hayatındaki öneminden dolayı ve ayrıca mektup bütünlüğü içerisinde konunun akışını kesmemek için dilekçeye ayrı bir başlık açılması uygun görülmüştür.
Bir isteği , bir şikâyeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek için resmî veya özel kurum ve kuruluşlara, gerçek ve tüzel kişilere yazılan imzalı başvuru yazısıdır. Her Türk vatandaşının resmî kurumlara dilekçe verme hakkı vardır ve bu hak anayasa teminatı altındadır.
Dilekçe yazımı ile ilgili genel kurallar şöyle sıralanabilir:
• Çizgisiz kâğıda yazılmalı. Kesinlikle yarım kâğıt kullanılmamalıdır. Kâğıdın arka yüzüne geçilmemelidir,çok gerekli ise ikinci kâğıt kullanılmalıdır.
• Bilgisayar, daktilo veya dolma kalemle yazılabilir. Tükenmez kalemle mavi ve siyah mürekkepli kalemler dışında başka renkli kalemlerle yazılmaz.
• Anlatım açık, net, dolaysız olmalı.
• Ciddi, resmî, saygılı bir dil ve üslûp kullanılmalı, nesnel olunmalıdır.
Dilekçe Örneği – Hazır Dilekçe Örnekleri
Tarih: 1 Ekim 2011 | Bölüm: Dilekçe | Yorumlar: 15 Yorum var.
Dilekçe, özellikle resmi işleri halletmeniz gereken durumlarda sıkça kullanmanız gereken bir yazı türüdür. Devlet kurumları, yazıyla sabitlenmiş belgeler üzerinden çalıştığı için, resmi kurumlar sürekli sizden dilekçe talebinde bulunmaktadır. Teknolojik gelişmelerle bazı başvuruların sanal ortamdan yapılması ile artık eskisi kadar kullanılmasa da, dilekçe yazmanız gereken durumlarla yaşamınızda sıkça karşılaşmanız mümkündür.
Dilekçeyi yazarken, “Dilekçe Nasıl Yazılır?” adlı sayfamızdaki kuralları ve uyarıları dikkate almanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü doğru düzenlenmemiş, eksikleri bulunan dilekçe metinleri, işlerinizin aksamasına ve dilekçeyi yeniden yazmanıza neden olacaktır.
Üstteki resimde gördüğünüz dilekçe, son gelişmelerle değişen dilekçe yazım kurallarına göre hazırlanmış bir örnektir. Üzerindeki bilgiler, herhangi bir kuruma yazılan bir dilekçeyi örneklemek üzere öylesine yazılmış / uydurulmuş bilgilerdir.
Altın Oran: “Evrenin Matematiği“
Tarih: 14 Ağustos 2011 | Bölüm: Benim Kalemimden, Felsefe | Yorumlar: 8 Yorum var.
Evrende görebileceğimiz tüm nesne ve varlıkların parçaları arasında bir uyumun olduğunu ve binlerce yıldır hiç değişmediği saptandığı için Yaratıcı‘nın matematik sistemi olarak bilinen bağıntıya “altın oran” denilmektedir. Sanatta ve matematikte çok kez karşılaşabileceğimiz bu oran, aslında basit bir kural üzerine oturtulmuştur. Fakat gözlemleyebildiğimiz bütün varlık aleminde bu oranın geçerli ve tutarlı olarak göze çarpması, insanları şaşkına çevirecek kadar ciddi bir sistemi ortaya koyuyor. Evrenin var oluşundan bu yana tutarlı olarak bütün varlıklarda aşağıda açıklanacak olan 1,618’e karşılık gelen bir oranın bulunması, dünyaca ünlü matematikçilerin de hayranlıkla incelediği ve kendi çalışmalarında kullandıkları bir konu alanı olmuştur.
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri, evrendeki düzeni keşfetme güdüsü de var olmuştur. Geçen on binlerce yıl içinde yapılan tüm çalışmalar, evrenin alelâde bir düzen içinde yaratılmadığını, hâlâ insan aklının alamayacağı kadar sistematik bir ölçü içerisinde yaratıldığını ortaya koymuştur. Evrenin bu sistemi, kuşkusuz sayılar üzerine oturtulmuştur. Var olan her şey, bir sayıya karşılık gelmektedir. Dil bilimi bile matematiksel kurallar sayesinde gelişim göstermektedir. Ve biz bu sayıları, daha çok gündelik matematik hesaplamalarında, ölçüp tartmada, mühendislikte ve bunun gibi basit konular üzerinde incelemeye çalışıyoruz. Felsefik boyutta düşünüldüğünde, varoluşun ve doğa yasalarının temelinde de bu sayılar bulunmaktadır. Bu anlamda evrene hâkim olan sayıların yasası, kuşkusuz Tanrı‘nın matematik düzenini ortaya koyacaktır. İşte bu düzeni görmemizi sağlayacak anahtar, altın orandır…
İlk olarak kimler tarafından keşfedildiği bilinmese de, Mısırlılar’ın ve Yunanlılar’ın bu konu üzerinde yapmış oldukları bazı çalışmalar olduğu görülmektedir. Öklid, milattan önce 300’ü yıllarda yazdığı “elementler” adlı tezinde “ekstrem ve önemli oranda bölmek” olarak altın oranı ifade etmiştir. Mısırlıların keops piramidinde, Leonardo da Vinci’nin “İlahi Oran” adlı çalışmada sunduğu resimlerde ve aşağıda onlarcası sayılacak nesne ve çalışmalarda kullanıldığı bilinen altın oran, “Fibonacci Sayıları” olarak da bilinmektedir. Orta Çağ’ın en ünlü matematikçisi olan İtalyan kökenli Leonardo Fibonacci, birbiri arasında ardışık ilişki ve olağanüstü bir oran bulunduğunu iddia ettiği sayıları keşfetmiştir. Evrendeki muhteşem düzenle birebir örtüşen bu sayıları keşfetmesi nedeniyle, altın orana da adının ilk iki harfi olan “Fi” (Φ) sayısı denilmiştir.