Anadolu Türk Şehirciliği / 1. Bölüm
Tarih: 3 Ağustos 2012 | Bölüm: Türk Tarihi - Kültürü | Yorumlar: Yorum yok.
Kaynaklardan öğrendiğimize göre Osmanlılara gelinceye kadar Türklerde, kentsel düzenlemelerden sorumlu belediye teşkilatı benzeri bir kurum mevcut olmamıştır. Bununla birlikte şu da bir gerçektir ki, Türk şehrinde gerçekleşen yapısal faaliyet ve kentsel düzenlemelere, her zaman o şehirde ikamet eden hükümdar ya da emirin bazı müdahalelerinden söz etmek mümkündür.
Türklerde yerleşik hayatın başlangıcında gördüğümüz kale ve şatovari yerleşim ünitelerinin inşası, bizatihi hükümdar veya emirin tasarrufunda olduğundan, bu yapı komplekslerinin geometrik olarak tasarlanmış, oldukça düzenli bir planlamanın ürünü oldukları görülmektedir. Kale ve şato formuna benzer bu ilk Türk yerleşmelerinin etraflarına, yeni yeni konutların yapılmaya başlanması ve şehirlerin büyümesiyle birlikte, düzenli, planlı kent dokusundan giderek uzaklaşıldığı fark edilmektedir.
Bunun yanında belirtmek gerekir ki, Uygurlar tarafından kurulmuş şehirlerle, han ve emirler adına kurulmuş bazı şehirler, düzenli planlarıyla sözünü ettiğimiz gelişmeye aykırı durmaktadırlar. Kısacası bahsettiğimiz istisnaların dışında, Türk şehrinde kent dokusunun planlaması, o şehirde ikamet eden kişilerin sorumluluğuna terk edilmiş görünmektedir.
Türk şehrinin en önemli yapısal unsurlarından biri tüm Orta Çağ şehirlerinde olduğu gibi, şehir savunmasını ve güvenliğini temin eden sur duvarlarıdır. Kale ve şato benzeri ilk Türk yerleşimlerinin etrafı, genellikle dörtgen, bazen de dikdörtgen formda surlarla çevrilmiştir. Şato ve kale benzeri yerleşimlerden gerçek şehirlere geçildiğinde, kaleyi de içine alan ve tüm şehri kuşatan surlar inşa edilmiştir.
Türklüğün Kalesi: “Türkçe”
Tarih: 13 Eylül 2011 | Bölüm: Türkçe | Yorumlar: Yorum yok.
Bir arada yaşayan insanların bir “ulus” oluşturabilmeleri için, bazı ortak değerler etrafında birleşmeleri gerekmektedir. Toplumların ayakta kalmasını sağlayan bu ortak değerlerin en önemlilerinden biri “dil”dir. Dil, insanların etkileşimini sağlayan bir araç olmaktan da öte, kültürün gelecek kuşaklara aktarılması işleviyle de önem taşımaktadır. Bunun için ulusal, kültürel ve toplumsal değerlerin yaşatılması, büyük oranda ulusların dillerinin varlığını devam ettirebilmesine bağlıdır.
Türk ulusu, kökleri mazide, gövdesi hâlde, dalları ve yaprakları istikbâlde olan köklü bir çınar gibidir. Bizim, türlü yabancı etkilere rağmen tarihin en eski dönemlerinden bugüne kadar benliğimizi koruyarak ulaşmamızı sağlayan belki de en büyük farkımız, kültürel dokumuzu oluşturan törel değerlerimizdir. Türk ulusunun binlerce yıllık tarihi boyunca işlenerek bugünlere ulaşan Türkçemiz ise, toplumumuzun temel yapı taşlarını oluşturan bu törel değerlerden biridir. Bu yapı taşları birbirine kenetlenmiş durumda ve sürekli bir etkileşim içindedir. Türkçenin olmadığı durumda Türk yok olur; Türk’ün olmadığı durumda ise Türkçenin adı dahi unutulur. Bunun için Türk adını ve bizi biz yapan bütün ulusal değerlerimizi yaşatmanın ön koşulu, güzel dilimiz Türkçeyi koruyup geliştirerek gelecek kuşaklara ulaştırmaktır.