Ahmed-i Dâi
Tarih: 14 Mayıs 2013 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
XV. asırda dikkati çeken ilk şair, XIV. asrın sonu ile XV. asrın başında yaşayan Ahmed-i Dâ’î’dir. Döneminde bazı şair ve naşirlerin Türk dilinin güçlüğünden, duygularını ve düşüncelerini ifade etmede yetersizliğinden şikâyet etmelerine karşılık yüzyılın başında hem nazım hem de nesir alanında Türkçeye önemli eserler kazandıran Dâ’î’nin hayatı hakkında bilinenler sınırlıdır. Babasının adı İbrâhûn, dedesinin adı Mehmed’dir. Asıl adı Ahmed, mahlası Dâ’î olup adı ve mahlası birlikte anılır. Ahmed-i Dâ’î hakkında bilgi veren kaynakların hepsi onun Germiyanlı olduğunu kabul eder. Ancak doğum tarihi ve yeri hakkında verilen bilgiler birbirini tutmaz.
Sehî Bey ve Latîfî, Dâ’î’nin Emîr Süleyman devri (1402-1410) şairlerinden olduğunu söyledikleri hâlde, Hasan Çelebi ve ondan naklen Mehmed Süreyya onu Sultan I. Murad dönemi (1362-1389) şairlerinden sayarlar. Eserlerinden, Sultan I. Murad, Germiyan Beyi II. Yakub, Yıldırım Bâyezîd’in oğlu Emîr Süleyman ve Sultan II. Murad devirlerinde yaşadığı anlaşılan Ahmed-i Dâ’î, bu sultanlar adına eserler de yazmıştır. Germiyan’da bir müddet kadılıkta bulunan Dâ’î’nin ölüm tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bursa’da adını taşıyan bir mahalle, bir hamam ve cami bulunmaktadır. Kabrinin de Bursa’da olduğu tahmin edilmektedir.
Ahmed-i Dâ’î, Türkçeye hâkim, vezin, kafiye ve edebî sanatları kullanmakta maharetli, sehlimümteni denecek kolaylık ve akıcılıkta kelimeleri nazma sokan, çok hassas ve derin bir şiir kabiliyetine sahip bir şairidir. Nazım ve nesir yazabilen Dâ’î, ruhundaki coşkunun türlü görünüşlerini, rikkat ve hüznü, hicranı, Ümitsizliği çok samimi ve sade bir dille anlatarak zarif, şuh ve ince aşk şiirleri yazmıştır. Sık sık büyük bir coşku içinde söylediği tasavvufî ve arifane şiirleri de görülmektedir. Lirik şiirlerinde gösterdiği başarıyı didaktik olanlarda da gösteren Dâ’î, ince hayâlleri, derin duyuşları ile olduğu kadar tasvir ve tahkiyedeki kudreti ile de dikkat çekmektedir. Yer yer renkli, ritmik ve lirik mısraları görülen şairin eserleri derinlikten çok sanat ve zarafetle ön plana çıkarlar.
Şiirleri klâsik edebiyatın tekâmülüne destek vermiş bir şairdir. Çağdaşı Ahmedî’ye nispetle daha yumuşak ve sempatik olmasına rağmen; nazımdaki kudret ve genişlik bakımından Ahmedî’yi geçememiş, şöhret ve kendisinden sonrakilere tesir bakımından da geride kalmıştır. Fars şiirini iyi kavrayan Dâ’î, bu şiirin ahenk ve söyleyiş inceliklerini Türkçeye çevirmede başarı göstererek klâsik tarz şiirin Anadolu’daki kurucuları arasında önemli bir yer kazanmıştır. Geniş kültürü ve her konudaki derin bilgisiyle devrinde saygı uyandırıp ünlenen Dâ’î’nin değişik konularda on beş kadar eseri vardır. Manzum eserleri şunlardır.
Avnî / Fatih Sultan Mehmet
Tarih: 13 Mayıs 2013 | Bölüm: A | Yorumlar: Yorum yok.
Avnî mahlasıyla şiirler söyleyen Fâtih Sultan Mehmed, II. Murad’ın ikinci oğlu olup 30 Mart 1432 Pazar günü Edirne’de doğdu. II. Murad, Fâtih’in yetiştirilmesine büyük önem vermiş, devrin en meşhur bilginlerinden Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Akşemseddîn, Molla Hayreddîn, Hoca Yusuf, Sinan Paşa, Bursalı Ahmed Paşa ve Hasan Çelebi ‘den dersler aldırmıştır. Ayrıca Bizanslı ve İtalyan hocalardan da dersler alarak her konuda yüksek bir kültürle yetişen Fâtih, Arapça, Farsça, Yunanca, Latince, Slavca ve İbraniceyi; ayrıca Uygur harflerini ve lehçesini öğrendi. 11 yaşında iken 847/1443’te Manisa’ya vali oldu.
Bir yıl sonra babasının tahttan çekilme isteği doğrultusunda İstanbul’a gelerek henüz 12 yaşında iken tahta oturdu.Ancak devlet aleyhine iç ve dış gelişmeler görülünce babası II. Murad, iki yıl aradan sonra tekrar tahta geçerek idareyi ele aldı. ;55/1451’de babasının ölümü üzerine ikinci defa tahta geçti. 857/1453 yılında istanbul’un fethini gerçekleştirdi. Bundan sonra kendisinden “Fâtih” diye bahsetmeye başlandı. İstanbul’un alınmasından sonra birçok yeni fetih gerçekleştiren Fâtih rivayete göre; bir Yahudi dönmesi olan özel doktoru Yakup Paşa tarardan zehirlenerek öldürülmüştür (886/1481).
Fâtih’in edebî kişiliği incelendiğinde, onun iyi bir şair olduğu görülür. Şiirlinde söylemek istediklerini açık ifadelerle dile getirmiştir. Kullandığı edebî sanatlar ve üslûbu bakımından iki üstadı olduğu görülmektedir. Bunlardan biri Şey-‘«diğeri Ahmed Paşa’dır. Divanında bir hükümdar edasını sürekli hatırlatan şair, aynı zamanda kendini duygulan, sevinçleri, üzüntüleri ile sıradan bir insan olarak sergiler. Devlet idaresinde oldukça sert bir mizaç sergileyen hükümdarın şiirlerinden, onun aynı zamanda son derece de hassas bir ruha sahip güçlü bir şair olduğu anlaşılıyor.
Şehzade Korkut
Tarih: 11 Mayıs 2013 | Bölüm: Ş | Yorumlar: Yorum yok.
Yine Osmanlı Hanedanına mensup şairlerden olan Korkud, II. Bâyezîd’in oğludur. Çocukluk ve ilk eğitim yıllarını İstanbul’da dedesi Fâtih”in yanında geçirdi. Döneminin en iyi bilgin ve sanatkârlarından dersler alan şehzade, âlim, şair ve musikişinas olarak yetişti. Zayıf, hassas, sanatkâr ruhlu, ilmi, irfanı, musikîsi ve şiiri ile tanınmış bir şehzade olan Korkud, sükûnet içinde yaşamayı severdi.
Kardeşi Sultan Selîm’den büyük olduğu hâlde, saltanatı ona bırakmağa razı olmuş, İstanbul’a geldiğinde Yenibahçe’deki karşılama törenine o da katılmıştı. Arapça eserler veren ve bazı kitaplara şerhler yazan Korkud, musikîde usta olup her nevi sazı çalardı. İran’dan gelen üstat Zeynelabidîn, musikîde hocası olmuştur. Kendisi “gıdâ-yı rûh” adını verdiği bir saz icat etmiştir. Şeyh Hamdullah’tan hüsn-i hat dersleri de alan şehzadenin çok güzel yazısı vardı. Aynı zamanda şair olan Korkud, “Harîmî” mahlasıyla şiirler de yazmıştır.
Harem-i Şerif ziyaretine niyet ettiği için bu mahlası alan şehzade, şiirlerini küçük bir divanda toplamıştır. Harîmî’nin şiirleri Filiz Kılıç tarafından yayımlanmıştır. Bu yayıma göre Harîmî’nin 52 gazeli, 2 beyitlik Arapça bir şiiri ve Türkçe 2 beyti bulunmaktadır. Muhteva açısından Harîmî’nin gazellerinde ana eksen aşk olup bu eserlerde tasavvuf! unsurlar da göze çarpmaktadır.
Konu olarak aşk, sevgiliden olayı çekilen acı, yalnızlığın, dostun olmayışının verdiği üzüntü işlenmiştir. Ayrıca “kopuz” redifli şiirinde kopuz bağrı yanık, dertli bir âşık gibi ele alınarak neden yapıldığı, nasıl çalındığı hakkında bilgi verilmiştir. Harîmî’nin şiirlerinde ikkati çeken noktalardan birisi de, şiir sayısına oranla deyimlerin çokluğudur. Harîmî’nin klâsik edebiyatı iyi bildiği, şekil ve muhteva olarak başarılı olan şiirinden anlaşılmaktadır.