Kutadgu Bilig Üzerinde Yapılan Çalışmalar
Tarih: 18 Temmuz 2013 | Bölüm: Kutadgu Bilig | Yorumlar: Yorum yok.
1825 yılında Pierre Amedee Emilien Probe Jaubert (bk. bibliyografya)’in bu eseri ilk kez bilim çevresine tanıtmasından bugüne kadar geçen müddet içinde, muhtelif kimseler tarafından ele alınmış ve birçok bakımlardan tetkik edilmiştir. Türk dil bilgisi ile yaşıt olan bu araştırma faaliyeti, aynı zamanda Türklük bilgisinin inkişaf tarihi ile de yakından ilgilidir. Aradan uzun bir zaman geçmiş, bu arada birçok şeyler yapılmış ve birçok noktalara işaret edilmiştir, fakat birçok meseleler henüz halledilmemiş olduğu gibi, Türklük bilgisinin umumî inkişafına bağlı bazı noktalardaki tereddütlerin sürmesini de tabiî karşılamak icap eder.
Kutadgu bilig üzerindeki çalışmaların tarihinde ilk adım Hermann Vâmbery tarafından atılmıştır. Müellif 1870’te neşrettiği eserde Uygurlar, memleketleri, içtimaî hayat ve dil yadigârları ile bunların dilinden ve yazılarından söz etmekte ve Kutadgu Bilig’in menşei ve tarihi ile dili üzerinde durmaktadır. Burada ilk olarak ortaya attığı meseleler, son zamanlara kadar, eser üzerindeki araştırmaların mevzuunu teşkil etmiştir.
Giriş mahiyetinde olan bu kısmı, eserin muhtelif bâblarından seçilmiş yaklaşık bin beytin çeviriyazı ve çevirisi ile Uygur abecesine göre sıralanmış bir lügat takip etmektedir. Vâmbery’in tetkiki, Türk dil bilgisinin bugünkü durumunda fazla bir değer ifade etmemekle birlikte, bu sahadaki araştırmalara bir başlangıç olması bakımından, çok mühim bir rol oynamıştır.
İkinci mühim adımı W. Radloff‘un daha geniş ölçüdeki teşebbüsü teşkil eder.1600 ‘da eserin malûm olan ilk yazmasınm faksimilesinin neşrini, ertesi yıl metnin Mançu abecesi ile çevriyazısı izlemiştir. Bu sonuncu esere eklenmiş olan giriş kısmında, Vâmbery’in ortaya attığı meseleler daha geniş ölçüde ele almmak suretiyle, Uygurlar ile ilgili malûmat bir araya toplanmıştır; bütün bu hazırlıklardan sonra, asıl metnin okunmasına ve çevirisine geçilmiştir.
Hadikatü’s Süeda – Fuzuli
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: Yorum yok.
Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilişinin anlatıldığı Hadîkatü’s-süedâ Fuzûlî’nin en tanınmış eserlerinden olup asırlarca bütün Türk illerinde okunagelmiştir. Hüseyin Vâ’iz-i Kâşifî’nin Ravzatti’ş-İştihedâ’sı esas alınarak yazılan eser, yer yer manzum parçalarla örülmüştür. Kâşifî’nin bâb sırasına göre tertip edilen esere, bazı yeni parçalar da ilâve edilmiştir. Tezkirelerde eserin tam bir tercüme olmadığı, ifade kudreti ve tesiri bakımından Kâşifî’ninkinden üstün olduğu belirtilir.
Nitekim Fuzûlî gazellerinde görülen lirizmi ve heyecanı bu eserine de yansıtmayı başarmıştır. Hadîkatü’s-süedâ kısa bir mukaddime ile başlar. Fuzuli burada Arapçada Tâvûsî’nin bir Maktel’i olduğunu, Farsçada Hüseyin Vâ’iz-i Sifî’nin Ravzatü’ş-şülıedâ’sı bulunduğunu, kendisinin de bu eseri örnek alarak başka eserlerden de yararlanarak Hadîkatü’s-süedâ’yı yazdığını açıklar. Eser 10 bab ve bir hatime olarak tertip edilmiştir. Birinci bâbda sırasıyla Hz. Adem, İbrahim, Yakub, Yusuf, Musa. İsa, Eyyub. Zekeriya ve Yahya peygamberlerin hayatlarında çektikleri eziyetlerden söz edilmiştir.
Fuzuli’nin Türkçe, Farsça ve Arapça Divanı
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: 2 Yorum var.
Türkçe Dîvân’ı Fuzûlî’nin sanat kudretini gösteren en tanınmış eseridir. Fuzûlî’nin poetikası için önemli bir kaynak değeri taşıyan mensur bir dîbâce ile başlayan divan, kasideler, gazeller, musammatlar, kıt’alar ve rubaîlerden oluşmaktadır. Yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunan, eski harflerle birçok baskısı yapılan Fuzûlî Dîvânı, Abdülbaki Gölpınarlı (Fuzûlî Dîvânı, İstanbul 1948, 1961), Ali Nihad Tarlan (Fuzûlî Dîvânı, İstanbul 1950) ve Kenan Akyüz, Şedit Yüksel, Müjgan Cunbur, Süheyl Beken (FuzûlîDîvânı,Ankara 1958. 1990) tarafından yayımlanmıştır. Ali Nihad Tarlan, gazellerin şerhini yapmış (Fuzûlî Divanı Şerhi, Ankara 1998), Nahid Aybet ise Fuzûlî Dîvânı’nda yer alan maddî kültür üzerine tahlilî bir çalışma yapmıştır (Fuzûlî Dîvânı ‘ında Maddî Kültür, Ankara 1989).
Necmettin Hacıerhinoğlu (Fuzûlî, İstanbul 1984), Müslim Ergül (Fuzûlî Hayatı, Sanatı ve Eserleri, İstanbul 1984), Hasibe Mazıoğlu (Fuzûlî ve Türkçe Divanı’ndanSeçmeler, Ankara 1986) ve Halûk İpekten (FuzûlîHayatı, Sanatı, Eserleri,Ankara 2000) tarafından Türkçe Divanı’ndan seçilen şiirler neşredilmiştir. Ayrıca Hasibe Mazıoğlu Fuzûlî’nin Türkçe şiirleri ile Hâfız’ın şiirlerinin mukayesesini yapmıştır (Fuzûlî-Hafız, Ankara 1956). Muhammed Nur Doğan ise, Farsça ve Türkçe divanların dibaceleri ile hem divanlarda hem de Leylâ ve Mecnûn‘da şiir dili ile ortaya koyduğu yaklaşımlardan hareketle Fuzûlî’nin poetikasmı ortaya koyan bir çalışma yayımlamıştır (Fuzûlî’nin Poetikası, İstanbul 1997).
Leyla ve Mecnun’un Açıklaması
Tarih: 7 Ocak 2012 | Bölüm: Fuzuli | Yorumlar: Yorum yok.
Ya râb bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Ya rab, beni aşk belasıyla tanıştır,
Bir an olsun bile beni aşk belasından ayrı düşürme.
Bu beyitte mutasavvıf bir şair olan Fuzuli’nin aşk belasından kastı Allah aşkından başkası değildir. Tasavvufa göre bir tek gerçek aşk vardır: Allah aşkı. Bu aşk-ı hakiki, aşk-ı ilahidir, oysa insana duyulan aşk beşeri aşktır ve gerçek değildir. İnsan dünyaya aşk-ı ilahiyi aramaya gelmiştir ve hayatın mutlak gayesi de budur. İşte bu beyitte de fuzuli Allah’a kendisini önce gerçek aşkla tanıştırmasını, sonra da bir an olsun bu aşktan kendisini ayırmamasını ister.
Bu beyitte geçen bela kelimesi aynı zamanda arapçada gam, keder manasına gelmektedir. Bu açıdan beyite baktığımız zaman aynı zamanda aşkın belasının yanında aşkın getirdiği gam ve kederden de bahsetmek mümkündür.
Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Dert ehlinden iyiliğini eksik etme, yani beni çok fazla belaya mübtela et.
Burada fuzuli dert ehli olduğundan bahseder, ancak bu dertlerden şikayetçi de değildir. Aksine memnuniyet duyar ve bu dertlerin devamını diler.