Türk Edebiyatında Roman
Tarih: 28 Eylül 2011 | Bölüm: Roman | Yorumlar: Yorum yok.
Türk edebiyatında önemli bir anlatı birikimi ve geleneği olmakla birlikte, modern Batı romanının ilk örnekleri Tanzimat döneminde ortaya çıktı. Batı dillerini bilen aydın edebiyatçı kesimin yabancı dilden okumaları ve ilk roman çevirilerinden sonra Türk edebiyatında ilk roman denemeleri yapıldı. İlk Türkçe roman Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat ‘ından (1872) sonra, Ahmet Midhat Efendi ‘nin Hasan Mellâh (1874), Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbulda Neler Olmuş (1874), Hasan Fellâh (1875), Felâtun Bey ile Rakım Efendi geldi. Namık Kemal’in İntibah (1876) romanıyla Batı romanı çizgisinde örnekler verilmeye çalışıldı. Bu nesilden sonra, Batı kültürünün çeşitli kollardan ülkeye girmesi, yazarların Batı edebiyatıyla olan yakınlaşmaları giderek roman türünün gelişmesine yol açtı. Romanlarını daha gerçekçi bir zemine taşımak isteyen Sami Paşazade Sezai’nin Sergüzeşt ve Nabizâde Nazım’ın Karabibik ve Zehra, Recaizâde Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanlarından sonra Servet-i Fünun döneminde modern Batı romanına daha çok yaklaşıldı. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mâl ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Mehmet Rauf’un Eylül romanı ilk olgun örnekler olarak kabul edildi.
Bir yandan daha popüler bir çizgide Ahmet Midhat Efendi’nin tarzını devam ettiren Ahmet Rasim’den sonra, Hüseyin Rahmi Gürpınar Türk romanına çok sayıda eser verdi. II. Meşrutiyet’le gerek dönemin hareketli yapısı, gerekse önceki yaklaşık kırk yılı bulan bir deneyim ve birikim yayımlanan roman sayısında büyük bir artış sağladı. Bu dönemde birçok roman yazan yanında, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin gibi usta romancılar yetişti. Cumhuriyet döneminde de eser veren bu yazarlar, yaşadıkları dönemleri, siyasî ve sosyal çalkantıları, toplumsal değişimleri, Kurtuluş Savaşı yıllarını. Cumhuriyet kurulduktan sonra toplumun ve bireyin değişimlerini anlatarak dönemlerine tanıklık ettiler.
Türk edebiyatına roman Fransızca’dan yapılan çevrilerle girdi. Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiler’i (Les Miserables) çevirdi. 1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere bir çok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi. İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami’den sonra Ahmed Mithad romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi.
Roman Türünün Özellikleri
Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri
Tarih: 28 Eylül 2011 | Bölüm: Roman | Yorumlar: 1 Yorum var.
İnsan ya da insan topluluklarının başlarından geçmiş ya da geçmesi muhtemel olan sosyal, siyasî, psikolojik, ekonomik, askerî vb. olayların belli bir sisteme bağlı bütünlük içinde anlatıldığı hacimli, olay anlatımına dayalı metinlere roman denir. Masal, hikâye ve efsane gibi geleneksel anlatı türlerinden farklı olarak batılı roman kavramı ilk olarak Tanzimat döneminde görülmeye başlamıştır.
Romanın ayırıcı nitelikleri olarak şunlar söylenebilir:
• Roman düzyazıyla yazılmış, uzun, katmanlı kurmaca bir anlatı biçimidir.
• Bireyin kendisini kuşatan gerçeklikle –toplumsalve maddi gerçeklik– ilişkilerini anlatan, irdeleyen, sorgulayan bir içeriğe sahiptir. Gerçekliğin türlü görünüş biçimlerini kendi iç gerçekliğini kurarak yansıtır.
• Roman farklı söylemleri bir araya, karşı karşıya getirerek toplumsal hiyerarşiyi kırdığı gibi, farklı türlere bünyesinde yer açarak türler arasındaki hiyerarşiyi de kırar.
• Roman, modernitenin, yani Batı’nın bireyci, akılcı, laik dünya görüşünün ifadesi olmuştur.
• Yine roman, modernitenin gereği olarak kendini eleştirmiş ve bu bireyci, akılcı, laik dünya görüşünün karşısına çıkabilmiştir.
• Romanın bireyin, toplumun ve çevrenin değişim ve dönüşümlerine kendini uyduracak esnek yapısı, değişmez kurallara bağlı kalmaması, kendini sürekli değiştirmeye yatkınlığıyla kazandığı çok biçimlilik onun en temel türsel niteliğidir.
Roman Örnekleri
Tarih: 28 Eylül 2011 | Bölüm: Roman | Yorumlar: 5 Yorum var.
Yalnızız
Peyami SAFA
“Samim ayağa kalktı ve odada dolaşmaya başladı. Meralin “r” harflerini nasıl telâffuz ettiğini düşünüyordu. Bilhassa “i”den sonra. Kendisi birkaç defa “güzeldi”yi tekrarladı. Birincide “i” harfinden sonra, “r” ne kadar ihmal edilirse edilsin, T’nin başka harfle çarpışmasından çıkan ve “ş”ye çalan bir ses, ikincide ‘T’nin boş kalan önünde yalnız kendi hafif aksinin çınladığı bir sessizlik meydanı vardı. Fakat birincinin sesi uzak bir ihtimalle, Samimin dikkatinden kaçmış olabilirdi. Sonra, Meral “güzeldir” dediğini söylemek için vakit kaybetmemişti. Kadın sezgisi ve yalan melekesi, o kadar kısa bir an içinde böyle bir izahı yakalayabilir miydi? Şuuraltı endüstrisinin bundan daha ne büyük harikalara muktedir olduğu düşünülürse, yalanın cinsi de, sürati de imkânsız değildi.
Samim hatırladı. Meral daha sonra izahım şöyle tamamlamıştı: “Evde otururken hep şöyle deniz gören, Boğazı gören bir yer düşünmüştüm”. Samim, kızın istanbul sayfiyelerinden birinde bir ev yaptırmakta hâlâ tereddüt eden babasından şikâyetlerini de hatırladı. Şüphesi uzaklaşıyordu. Onun yerine onun kadar ölçüleri yanlış bir emniyet hissi alabilirdi. Kendisini bu hata kutuplarından uzaklaştırmak için, bugün Merali gördüğü andan ayrıldığı ana kadar onun, hatırda kalan bütün sözlerini ve hareketlerini daha sakin bir dikkatin ışığında geçirmek istedi. Sıraya bir türlü hâkim olamıyordu. Onun kapıdan içeri girişini hatırlarken, sıra oturuşuna ve ilk bakışına geldiği zaman, zihni süratle “kavga” kelimesinin sertliği ve argo bahsi, hatta Boğaziçi meselesinin üstünden kaydı, geriye ve ileriye gitti, fakat muayyen bir noktaya nişan almış gibi muntazam bir ritmle sallandıktan sonra hediye üstünde durdu.
Evvelâ Meralin sevincini, sonra hayretini hatırladı. “Feriha’nın rujunun tıpkısı”. Burada beki şuuraltından gelen bir anlayışla, zihnin tuhaf bir ısrarı vardı. Samimi düşünmeğe davet ediyordu. Fakat ne var bunda? Tıpkısı olamaz mı? Olmasa ne çıkar? Meral aldanmıstır. Cümle nasıldı? “Hayret… Çok güzel.. .Feriha’nın…”
Roman Türleri
Tarih: 28 Eylül 2011 | Bölüm: Roman | Yorumlar: Yorum yok.
Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir. Üslup bakımından “romantik roman”, “gerçekçi roman”, “doğalcı roman”, “estetik roman”, “izlenimci roman”, “dışavurumcu roman”, “yeni roman” türleri sayılabilir.
Şimdi üslubuna ve konusuna göre romanları birkaç cümleyle anlatmaya çalışalım:
Üslup Bakımından Romanlar
Romantik roman: Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi.
Gerçekçi roman: Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı roman: Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı romanlardır.
Estetik roman: Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.