Mehmet Fuat Köprülü’nün Hayatı ve Eserleri
Tarih: 16 Haziran 2014 | Bölüm: M | Yorumlar: Yorum yok.
Ord. Prof. M. Fuat Köprülü, XX. yüzyılda Türk dünyasının yetiştirdiği en büyük âlim ve düşünürlerdendir. Gustave Le Bon’un bazı fikirlerinden esinlenerek “Türk Edebiyatında Usül”ü ve benzerlerini yazdı. Böylece, milliyetçi görüşlerden ayrılmadan Batılı metotların bize nasıl kullanılacağını, hangi konulara nasıl uygulanması gerektiğini gösterdi. 28 yaşında iken yazdığı “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” adlı eseri, Batı’da da büyük takdir ve itibar gördü; Batılı bir kısım şarkıyatçıların yanlışlarını düzeltmesine vesile oldu.
M. Fuat Köprülü’nün Türk tarihi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, etnik menşei, Anadolu’da İslâmiyet, Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseselerine tesiri, Türk hukuk tarihi gibi önemli konularda çığır açan araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmalarındaki yeni tezleri de hem yeni nesillere ışık tutmuş hem de hatalı görüşleri ve tezleri yıkmıştır. M. Fuat Köprülü, eleştirici zekâsı ve büyük terkip (sentez) gücü ile çok geniş bir sahada çalışmıştır.
1918’de Osmanlılık üzerine yazdığı bir yazıda; devleti büyük bir ictimaî daireye benzeterek, merkezdeki daireyi Türklük, sonraki daireyi, ilkin sıkıca bağlı olan İslâmlık, daha sonrakini de Hıristiyan unsurların teşkil ettiğini söyler. O, Osmanlı Devleti’nin önce bir Türk-İslâm saltanatı olduğuna kanidir. Merkezi kuvveti ise önce Türklük ve İslâmlık teşkil eder. Milliyetçiliğini, bu anlayışla temellendirmeye çalışan Köprülü, “Türklerin millî bir vicdana” sahip olmalarını çok lüzumlu görür. Bu bakımdan o, Türk mütefekkirlerini, bu hakikati anlamaya, Türklüğün uyanması için bütün kuvvetleriyle çalışmaya davet ediyor: Osmanlı’nın devamını da bu çalışmaya bağlıyor.
Mehmed İzzet
Tarih: 12 Haziran 2014 | Bölüm: M | Yorumlar: 1 Yorum var.
Mehmet İzzet, genç yaşta olgunlaşmış ve verimli çağında erken yaşta vefat etmiştir. Bir filozofumuzdur. Felsefî idealizminin Batı’da çeşitli kaynakları vardır. Batı’yı iyi tetkik etmiş ve milliyet nazariyelerini eleştiren bir kitap yazmış ve kendi milliyet anlayışının felsefî ve sosyolojik izahını yapmıştır. Mehmed İzzet bu konudaki görüşlerini izah ederken Ziya Gökalp’ın bazı görüşlerini tenkit etmekten geri durmaz.
Mehmet İzzet, medeniyet ile kültür arasında sıkı bir ilişki kurar ve bu konu Gökalp’tan farklı düşünür; ona göre medeniyet diye “insanı hayvandan ayırt eden bu ihtiyaçlara (ahlâki, hukukî) ve onların tatmin edilmesine müteallik usûllerin mecmuuna” denir. Bir millette hars “içindeki bütün insanların iştirak eylediği manevî hayattır.” Kültür, medeniyet ayırımının yansıması milliyet ve milletlerarası zıddiyetini doğuruyor. Mehmed İzzet, bu milliyet internasyonel zıtlığın fert ve cemiyet tezadı gibi tâbiri görür.
Mehmed İzzet, başlangıçta milliyet mefkûresinin, aslının, unsurlarının, kıymetinin ne olduğunu araştıracağını söylüyor. “Milliyet”i bir millete mensup ve bağlı olmak mânâsına alan (s. 11) Mehmed İzzet, milleti meydana getiren toprak, dil, iktisat ve ırk gibi unsurların milliyeti olduğu kadar ferdiyeti ve beynelmileliyeti (uluslararası olmayı) de teşhise yarayabilen vasıtalar olarak görür (s. 149). Bunlar, vakıa (gerçekçiliği) ile mefkûreyi telif etmekten acizdirler. Bunlarla esir olabildiğimiz gibi, hayatımızı da geçindirebiliriz. Mehmed İzzet buradan şu sonucu çıkarır; “Toprak lisan, ırk birer âlettir.”
Muhibbi
Tarih: 17 Ocak 2012 | Bölüm: M | Yorumlar: Yorum yok.
Asıl adı Süleyman olup Osmanlı Devleti’nin onuncu hükümdarıdır. Babası Yavuz Sultan Selim’in altı kızından başka tek oğlu olup, annesi Hafsa Sultan’dır. Yavuz’un Trabzon valiliği sırasında dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini Trabzon’da görmüştür. Henüz on beş yaşında iken önce Karahisar sancak beyi, amcası Ahmed’in itirazı üzerine de Bolu sancak beyi olarak atanmıştır.
1509’da bir aralık Kefe’ye nakledildikten sonra İstanbul’da kaymakamlık vazifesiyle kalmış ve ardından 1513’te Saruhan sancakbeyliğine getirilmiştir. Babasının ölümü üzerine 26 yaşında bulunduğu 17 Şevval 926/30 Eylül 1520 tarihinde tahta geçti. Belgrat, Rodos, Mohaç, Viyana, Alaman, Irakeyn, Pulya, Karaboğdan, Istabur, Estergon, İran, Nahcivan ve nihayet Sigetvar olmak üzere bizzat on üç sefere kumandanlık eden Kanunî, seferde ölen dördüncü Osmanlı padişahıdır.
Sokollu tarafından ordudan ve hatta hazı önde gelen devlet adamlarından dahi başarıyla gizlenmiştir. O sırada Kütahya valisi olan oğlu Şehzade Selim’in yaklaşık yirmi gün sonra Sigetvar’a gelişi kadar, cesedi tahnit edilerek iç organları Otağ-ı Hümâyûn’da bir yere defnedilmiş, cesedi ise gizlice yaptırılan ve otağa sokulan bir tabut içinde tahtın altına gömülmüştür. Daha sonra İstanbul’a getirilen naşı, kendi inşa ettirdiği Süleyma-njye Camii avlusuna defnedilmiştir.
Mihri Hatun
Tarih: 28 Aralık 2011 | Bölüm: M | Yorumlar: 1 Yorum var.
Sultan II. Bâyezîd devri kadın şairlerinden olup Amasyalıdır. Kaynaklar onu güzel, iffet sahibi ve hoş sohbetli biri olarak kaydederler. II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya valiliği sırasında çevresinde oluşan edebî muhitte yer almayı başarmış, bayram ve Ramazan gibi değişik vesilelerle bu şehzadeye on bir methiye sunmuştur. Devrin padişahı II. Bâyezîd için de bir kasîde nazmedip gönderdiği ve karşılığında 3000 akçe ihsan aldığı bilinmektedir.
Divanının nüshalarından birinde bu padişahın kütüphane mührünün bulunması, eserinin bir nüshasını tertip ederek II. Bâyezîd’e gönderdiği kanaatini uyandırmaktadır. Zamanının önde gelen şair ve bilginlerinden Necâtî, Güvâhî, Makâmî, Münîrî, Âftâbî, Zeyneb Hatun ve Hâtemî mahlasıyla şiir söyleyen Müeyyed-zâde Ab-durrahmân ile görüşüp karşılıklı şiirler yazmıştır. Özellikle Zatî ve Necatı Bey‘e yazdığı nazireleri, kendisine bu şairlerle boy ölçüşebilecek kadar güven duyduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Mihrî Hatun öldüğü zaman II. Bâyezîd tarafından yaptırılıp Zevâdiye namıyla anılan bir Halvetî tekkesinde metfun bulunan dedesi Pîr İlyâs’ın yanına defnedilmiştir.