İnkılapçılık / Devrimcilik İlkesi
Tarih: 29 Haziran 2013 | Bölüm: Atatürk | Yorumlar: 2 Yorum var.
İnkılapçılık devrim kelimesine eş düşmektedir. Ama, altı ilke içinde inkılâp tabiri yer aldığından biz böyle kullandık. İstanbul Üniversitesinde Türk Devrim Enstitüsü tabiri kullanıldığı gibi Ankara Üniversitesinde Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü tabiri mevcuttur. Cumhuriyet halk Fırkasının parti programında inkılâp sözcüğü geçmekte, ancak parti genel sekreteri Recep Peker, 13 Mayıs 1935’te parti programını kongreye sunarken “Devrimcilik esas yoldur.” ifadesini kullanmıştır.
1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile Anadolu ihtilâli başarıya ulaşmış ve Osmanlı Devleti tarihe karışmıştı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile bağımsız Türk Devleti bütün devletler tarafından (Amerika imzalamadı) tanındığından bir sulh dönemi başlamış ve inkılâpların gerçekleşmesi dönemine geçilmişti.
Toplumsal öğelerin birbiriyle çarpışması sonucu ortaya çıkan ve mevcut düzeni yıkan ihtilâl sonrasında, çok daha uzun sürecek bir inkılâp dönemi başlar. İnkılâplar ülkenin yararına ve başarılı olmuş ise, ihtilâl de başarıya ulaşmış demektir. Atatürk inkılâpları (Medeni Kanun, Harf İnkılâbı,Tevhid-i Tedrisat, Halifeliğin kaldırılması, şapka ve giysi inkılâbı, dil ve tarih inkılapları vb) halen başarılı bir şekilde uygulandığına göre, Anadolu İhtilâli başarılı olmuş demektir. Atatürk inkılâpları yapılır ve uygulanır iken, eski sistem kökünden kaldırılmış, yepyeni bir sistem kurulmuştur. Tanzimat dönemindeki gibi eski ve yeni kurumlar bir arada sürüp, gitmemiştir. Bu husus çıkarılan yasaların içeriğinde de mevcuttur.
Nitekim, halifeliğin kaldırılması ile ilgili 431 sayılı yasanın gerekçesinde “Türkiye Cumhuriyeti içersinde halifelik makamının bulunması Türkiye’yi dış ve iç politikasında iki başlı olmaktan kurtaramadı. Bağımsızlığında ve milli hayatında ortaklık kabul etmeyen Türkiye’nin dolaylı bile olsa, ikiliğe tahammülü yoktur.” denilmekteydi. Zaten, 429 sayılı yasa ile din ve devlet işleri birbirinden ayrıldığına, inanç ve ibadetle ilgili işleri yürütme görevi de Diyanet İşleri Başkanlığına verildiğine göre, halifeliğin bir anlam ve fonksiyonu kalmamıştı. Gene, 430 sayılı öğretimin birleştirilmesi ve öğretim birliği yasanın gerekçesinde de “Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği açısından bir çok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder.” ifadesi yer almaktaydı.