Türklerin Yerleşik Hayata Geçişi
Tarih: 2 Ağustos 2012 | Bölüm: Tarih ve Kültür | Yorumlar: 1 Yorum var.
İlk Türk devleti Hunlar Dönemi’nde etrafı surla çevrili bazı yerleşim yerlerinden bahsedilmekle birlikte, Türklerde şehir yaşamının başlangıcına ait bir takım arkeolojik, işaret ve örneklerin Göktürklerden itibaren görülmeye başlandığı söylenebilir. Bu konuda herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için öncelikle belirtelim ki, Göktürklerin çoğunluğu, göçebe idi. Ancak Göktürklerden yerleşik yaşam sürenler, köy ve kasabalarda oturanlar ve tarım yapanlar da vardı. Göktürk Devleti sınırları dışında yaşayan Türkler için de tabiatıyla aynı durum söz konusudur.
Göktürk Devri Türk göçebeleri belirli yayla ve kışlaklar arasında göç ediyorlardı. Bir yenilgi sonunda vatanlarından sürülmezler ise bu yayla ve kışlaklardan ayrılmamakta idiler. Göktürk Devri’nde surlu yerleşim üniteleri daha ziyade hükümdara, maiyetine ve askere mahsus idi. Bazı yerleşimler ise ticaret yolları üzerinde Soğdlar tarafından kurulmuş güvenlik ve ikmal merkezlerinden ibaretti. Bunların yanında tarım havzalarında ortaya çıkan feodal yaşamın beylerine ait çiftlikler üzerinde kurulmuş şatovari yerleşim üniteleri de önemli bir yerleşim grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın büyük çoğunluğu çadır altında ve surlar dışında yaşıyor ve ancak savaş halinde surlar içine sığınıyorlardı.
Arkeolojik incelemeler Türklere ait bölgelerde VII. yüzyıldan itibaren şehir ve kasabaların gittikçe artmaya başladığını göstermektedir. VIII. yüzyılın ortalarından itibaren İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılması bu gelişmeye hız katmış ve Türk bölgelerinde büyük küçük çok sayıda şehir varlık bulmuştur. İslamiyet’in şehirleşmeyi teşvik edici etkilerine rağmen, daha sonraki yüzyıllarda bile Türklerin önemli bir kısmı göçebeliği sürdürmüştür.
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
Tarih: 5 Aralık 2011 | Bölüm: İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı | Yorumlar: 1 Yorum var.
Türkçenin yaşı, eldeki en eski lengüistik ve filolojik örneklere dayandırılarak milattan önce 2500-3000 ve 3500 yıllarına kadar götürülebilmektedir. Ancak Türk dilinin bu kadar eski bir geçmişi olmasına rağmen, ilk yazılı metinleri bugünkü bilgilerimize göre VIII. yüzyılda Orhun Abideleri ile başlamaktadır. VI-II. yüzyıldan önceki dönem bugün için karanlık dönemdir. Araştırmacılar, VI. yüzyıldan geriye doğru milat yıllarına kadar olan döneme “Ana Türkçe” (Proto-Turkic), milattan önceki döneme “İlk Türkçe” (Pre-Turkic) adlarını vermişlerdir.
Bu devirlere ait hiçbir metin elimize geçmemiştir. Burada şunu belirtmekte fayda vardır: Medeniyet tarihimizin eskiliği göz önünde bulundurularak yazılı Türkçe metinlerin VIII. yüzyıldan çok önce başladığında şüphe yoktur. Eski Çin kaynaklarında Türk edebiyatının milattan önce ikinci asırda varlığını gösteren Türkçeden tercüme edilmiş bir şiir parçası mevcuttur. Bu da bize Türk edebiyatının köklerinin çok daha eski zamanlarda aranması gerektiğini göstermektedir.
Türk edebiyatının İslamiyet’ten önceki bölümünü “Sözlü Edebiyat” ve “Yazılı Edebiyat” olmak üzere iki ayrı bölümde incelemek mümkündür. Bu tasnife göre içeriğe ulaşabilmek için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz:
1. Sözlü Edebiyat
2. Yazılı Edebiyat
Bugünkü bilgilere göre, Türklerin İslâmiyetten önceki edebiyatları üç bölümde incelenmek de mümkündür:
HUNLAR ÇAĞINA AİT SİYASÎ MEKTUP VE TÜRKÜ TERCÜMELERİ
Bir dilin yerleşik ve yaygın olarak kurulabilmesi için uzun bir siyası birliğin himayesinde gelişip olgunlaşması gereklidir. Bu şart Türk tarihinde bilindiği kadarıyla önce Hunlar zamanında oluşmuştur. Bundan dolayı Türkçenin Hunlar zamanında teşekkül ettiği sanılmaktadır. Bu Türkçenin aşağı yukarı Göktürkler çağındaki dilin daha iptidaî bir şekli olduğu belirtilmektedir.
Yazılı Edebiyat
Tarih: 7 Ekim 2011 | Bölüm: Yazılı Edebiyat | Yorumlar: 6 Yorum var.
İslamiyet Öncesi Yazılı Türk Edebiyatı
Yazılı Edebiyat, Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır. Eldeki en eski ürünler 5. ve 6. yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen Yenisey Kırgızlarına ait “balbal” adı verilen mezar taşlarıdır. Ancak bu yazıtlar, adlar ve birkaç sözcükten oluşan Türkçe sözlerden ibarettir. Bu yazıtlardaki alfabe daha sonraki dönemlerde kullanılan Göktürk alfabesine göre ilkel bir nitelik taşır.
Yazılı edebiyata ait en önemli örnekler 8.yüzyılda dikilen ve günümüze dek ulaşan Göktürk Kitabeleri’dir. Bu yazıtlara bugün Moğolistan’da bulunan Göktürk Kitabeleri, Orhun Irmağı’nın eski yatağı üzerinde bulunduğu için Orhun Yazıtları (Anıtları/Kitabeleri) denmiştir. Göktürk Kitabeleri’de Yenisey Yazıtları gibi dikili taşlar üzerine Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
Yazıtlarda Doğu Göktürklerin tarihinden, komşularıyla olan ilişkilerinden savaşlarından ve yönetiminden söz etmektedir. Canlı bir söylev dili ve üslubu vardır. Bu yazıtlar, Türk dili tarihi açısından önemli belge niteliği taşır.
Yazılı Dönem Ürünleri
* Orhun kitabeleri
* Uygur Metinleri
Orhun kitabeleri:Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk birliğini yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Köktürklerin hikayesi anlatılır bu yazıtlarda.Bu abideler 38 harfli olan Köktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları 3 tanedir.
Tarih Boyunca Türklerin Kabul Ettiği Dinler
Tarih: 1 Eylül 2011 | Bölüm: Din | Yorumlar: 2 Yorum var.
Türkler, tarih boyunca çok çeşitli coğrafyalarda yaşamışlar, çok çeşitli kültürlerle temas etmişler, bu temasların sonucunda da çeşitli dinleri kabul etmişlerdir. Ancak dikkati çeken nokta, Türklerin, tespit edilebilen ilk dinî inanç ve hayatlarından başlayarak kabul ettikleri çoğu dinlerin tek tanrılı oluşu ve semavî nitelik taşıyışıdır. Bir başka önemli nokta ise dinî hayatta hâkim olan hoş görü ve tanrının hakkının tanrıya, insanın hakkının insana verilişidir. Bu unsurlar, Türk milletine has bir lâiklik, daha doğrusu bir hoş görü anlayışının tarihin ilk dönemlerinden beri Türk cemiyetinde var olduğunu göstermektedir. Nitekim Göktürk yazıtlarında kağanların Tanrı yardımıyla kağan oldukları, güç kazandıkları ifade edilmekte; felâketlerin ve başarısızlıkların gerekçesi ise bazen cemiyetin gevşekliğine ve duyarsızlığına, bazen de kağanların yetersizliğine bağlanmaktadır. Yazıtlarda bu konudaki ifadeler çok açıktır:
“Tanrı güç verdiği için, babam kağanın askerleri kurt gibi imiş, düşmanları koyun gibi imiş.” (KT, D – 12) “Babam kağan … Tanrı buyurduğu için, devletliyi devletsiz bırakmış, kağanlıyı kağansız bırakmış.” (KT, D – 15) “Besleyip doyurmuş olan kağanlarının sözlerini tutmadan her yere gittin oralarda hep mahvoldun tükendin.” (KT, G – 9) “Akılsız kağanlar tahta oturmuş kuşkusuz … Türk halkı kurduğu devletini elinden çıkarıvermiş.” (KT, D – 5)
Ayrıca, meselâ Hazar hükümdarlarının çevresinde Müslüman, Hristiyan, Musevî ve putperest cemaatlerinin temsilcilerinin rahatça faaliyet gösterdikleri ve yönetimin bu temsilcilerin faaliyetlerini kısıtlamadıkları, bütün dinlerin temsilcilerine eşit davrandıkları bilinmektedir.
Bu hususları belirttikten sonra Türk tarihinde Türk cemiyetinin kabul ettiği dinler hakkında topluca şu biçimde bilgi vermek mümkündür: