Tasavvuf edebiyatının ünlü kişilerinden olan Eflâkî’nin asıl adı Ahmed olup daha çok Eflâkî nisbesiyle tanınmıştır. Büyük bir ihtimalle bir astronomi âliminden ders alıp gözlemle uğraştığı için kendisine Eflâkî nisbesinin verildiği tahmin edilmektedir. Ayrıca Mevlânâ‘nın torunu Ulu Arif Çelebi’ye intisabından dolayı hakkında Arifi nisbesi de kullanılmıştır.
Altınordu Devleti sınırları içerisinde doğan Eflâkî, büyük ihtimalle tahsiline burada başlamış, daha sonra devrin önemli kültür merkezlerinden olan Konya’ya gelerek burada Sirâceddin Mesnevîhan, Abdülmü’min-i Tokadı ve Nizameddîn-i Erzincânî’den ders almıştır. 761/1360’ta ölmüştür.
Menâkıbu’l-ârifîn Eflâkî’nin en önemli eseri olup şeyhi Ulu Arif Çelebi‘nin isteği üzerine otuz altı yılda Farsça olarak kaleme alınmıştır. Özellikle Mevlevîlik tarihi açısından önemli olan eserde, başta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî olmak üzere diğer Mevlevi büyükleri ve Mevlevi tarikatı hakkında bilgiler verilmektedir. Ayrıca eser Anadolu’nun XII1-XIV yüzyıllardaki dinî, tarihî, sosyal ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgileri bünyesinde barındırması bakımından oldukça önemlidir.
Eflâkî’nin bu eseri dışında ayrıca dört de Türkçe gazeli vardır. Bunlardan Mevlânâ, Ulu Arif Çelebi ve Sultan Veled için yazılan üçü Kilisli Rifat vej Veled Çelebi tarafından yayımlanan Dîvân-ı Türkî-i Sultân Veled’m sonunda bi rinci ilâve şeklinde eski imlâ ile neşredilmiştir. Daha sonra bu;lere Ulu Arif Çelebi için yazılan “Şol beşeler bâşesi gönlümi kıldı esîri Hükmü revân canıma kul anunam ol emir” matlalı gazeli de ekleyerek F. Nafiz Uzluk tarafından hem eski hem de yeni harflerle neşredilmiştir.
Ef-lâkî’nin “İy ki hezâr aferin bu nice sultân olur I Kulu olan kişiler Hüsrev ü Hakan olur” matlalı gazeli hem Sâkıb Dede hem de Veled Çelebi tarafından tahmis edilmiştir. Bu şiirlerde Yunus Emre etkisi hissedilmektedir. Eflâkî’nin şeyhinin vefatı üzerine yazdığı Farsça iki de rubaisi vardır.