- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Zati

zatiAsıl adı Sehî ve Latîfî’ye göre Bahşî, Âşık Çelebi ‘nin halk arasında yaygın rivayetten nakletmesine nazaran Satılmış’tan bozularak Satı olup, bu ismi “Zatî” şeklinde mahlas edinmiştir. Ancak kendi ifadesine göre asıl adı ivaz olup bu da Ebced hesabıyla doğum tarihini (876) vermektedir.

Gençlik yıllarında Balıke­sir’de geçimini çizmecilikle sağlayan Zatî, II. Bayezid’in saltanatı yıllarında İs­tanbul’a gelmiş ve burada şiirde ilerlemek için gerekli bilgileri edinmeye çalış­mıştır. Bu arada Müneccim-zâde’den remil kaidelerini öğrenen Zâtî’nin şairliği yanında remmallik de ömrü boyunca geçimini sağladığı ikinci mesleği oldu. Ay­nı dönemde Hadım Ali Paşa’nın divan kâtibi Mesîhî ile tanışarak onun vasıtasıy­la paşanın himayesine girdi.

Ali Paşa aracılığı ile padişaha biri nevruz ve diğeri de bayramlarda olmak üzere yılda üç kaside sunmaya ve bu arada zamanın dev­let ve bilim adamlarının sohbet meclislerine girmeye başladı. Zamanla Hacı Hasanzâde, Hersek-zâde veTâcî-zâde’nin ihsanlarına nail oldu. Bu arada Sultan II. Bayezid, kendi isteği üzerine zamanın şairlerinin gönderdikleri gazeller arasında Zâtî’ninkini çok beğenerek ona bir mansıb verilmesini emretmişse de, sağırlığı buna engel olduğundan kendisine Bursa ve diğer yerlerden otuz akçelik tevliyet­ler verildi. Fakat padişahın şairlere dağıttığı “sâlyâne” 1= yıllık) ve diğer şiirle­rinden elde ettiği gelir daha iyi olduğundan, İstanbul’daki dostlarını da bırakma­ma düşüncesiyle buna rağbet etmedi.

Hadım Ali Paşa’nın şehadeti ve taht kavga­sıyla geçen karışık yıllar ardından Yavuz’un tahta geçmesi üzerine ona bir cülu-siye sunarak karşılığında Bursa ve Balıkesir’de iki köyün geliri kendisine bağ­landı. Kanunî ve şairleri himaye eden İbrahim Paşa devrinde de saraydan fazla bir ilgi göremedi. Kanunî’nin oğlu Şehzade Mehmed sancağa çıkarken, kendisi­ne Dîvân’ım sunduysa da beklediğini bulamadı.



Yaşlılık yıllarında Fatih’te Sangüzel Hamamı Mahallesi’nde oturan Zâ­tî’nin, Bayezid Camii avlusunda bir remilci dükkânı bulunuyordu. Bu dükkân devrin şairlerinin ve Bakî gibi şiire hevesli gençlerin uğrak yeriydi. Daha sonra evinin yakınında bir dükkân tutarak mesleğine orada devam etti. Vefatı üzerine cenazesi Âşık Çelebi ve Yahya Beğ gibi dostları tarafından kaldırıldı ve Edirne-kapı dışında İbni Kemâl ve Bâkî’nin mezarları civarına defnedildi. Gerek kendi  eserlerinden gerekse hakkında yazılanlardan çiçek bozuğu tenli, büyük burunlu, sağır, hayatının sonlarına doğru gözlük kullanan, çirkin biri olduğu anlaşılmak­tadır. Yaratılıştan şair olan Zatî, hoş sohbetli, hazırcevap, nüktedan mizaca sahip biriydi.

Çevresindekiler kendisine nükteli sözler ve şiirler söyletebilmek için onu ak sık tahrik ederlermiş. Şiirinin en önemli özelliği daha önce söylenmemiş bir takım hayâlleri kullanma gayretidir. Kaynaklar ilim tahsili olmadan usta şair olu­namayacağı tezinden hareketle, belirli bir eğitimi bulunmayan Zâtî’nin olağanüs­tü güzellikteki şiirlerini hayretle karşılarlar. Bazıları onun, şiirlerini göstermek için dükkânına gelen şiir heveslilerinin orijinal fikirlerini kendine malederek, de­ğişik mazmunlara sahip olduğunu öne sürerler. Şiirlerini çaldığını iddia edenlere “Bizler dîvân sahibi şairleriz- Şiirlerimiz kıyamete kadar okunur. Bu hoşça manacıklar kaybolup gitmesin diye dîvânımıza alırız” cevabını verir, bazen de İran şairlerinden tercüme yoluyla divanına aktardığı anlaşılan şiirler için kendisini it­ham edenlere de “Beniim Fârisî bilmedügüm biliirsüz…” dermiş.

Ömrünün son­larına doğru geçim derdine düşerek otuz akçelik müderrislere ve dânişmendlere dahi kasideler sunar olmuş, kendisine şiir sipariş edenlere para karşılığı gazeller yazmaya başlamıştı. Daha sonra şiirlerini başkalarının imzasıyla görünce bunla­rın kendisine ait olduğunu söyleyerek öfkelenirmiş. Zatîden bahseden hemen bü­tün biyografik eserlerde, sanatından övgüyle bahsedilerek, gazel alanındaki üs­tatlardan biri sayıldığı ve şiirlerinin eşi benzeri olmadığı dile getirilmiştir. Necâtî Bey ve Ahmed Paşa’dan gelen ve Bâkî’ye ulaşan çizgide önemli bir halka olan Zâtî‘nin şiirleri genellikle âşıkanedir. Rintlik de şiirlerinde önemli bir konu ola­rak kendisini gösterir.

Klâsik edebiyatın en çok şiire sahip şairlerinden olan Zâ­ti, şiir nazmederken Ahmed Paşa ve Necâtî Bey gibi titiz ve seçici davranmamış, kaleminin ucuna gelen her şeyi işlemeğe ihtiyaç hissetmeden yazmıştır. Bundan dolayı şiirleri arasında gerçekten güzel olanlar bulunduğu gibi kusurlu ve zevk­siz olanlar da vardır. Bu tavrından dolayı kaynaklar tarafından da eleştirilmiştir. Ayrıca Zâtî’nin şiirlerine o dönem Türk kültürü ile gündelik hayatının yansıdığı da müşahede edilmektedir. Ahmed Paşa ve özellikle Necâtî Bey’den etkilenen Zatî, şiirdeki yeteneğiyle Figanî, Hayalî, Helâkî, Bakî, Cinânî, Usûlî, Hayretî, Enverî ve Celilî gibi şairler üzerinde etkili olmuştur. Sehî ve Latîfî’ye göre 3.000, Âşık Çelebi’ye göre ise 1700 gazellik ve 500 kasidelik bir Dîvân’ı vardır.

Gazelleri Ali Nihad Tarlan (Zatî Divanı, I. c, İstanbul 1967, II. c, İstanbul 1970), Mehmed Çavuşoğlu ve M. Ali Tanyeri (Zatî Divanı, III. c, İstanbul 1987) tarafından neşredilmiştir. Bu neşirlere göre Zâtî’nin 1825 gaze­li bulunmaktadır. Coşkun Ak ve Mehmet Akkaya ise divanından seçmeler neşret-miştir (ZatîDivanından Seçme Gazeller, Balıkesir 1993). 5.000 beyitten fazla hacim­de bir Şem’ ü Pervane mesnevisi (Günay Alpay, “Zatî ve Şem’ü Pervane Mesnevisi-İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,c. XI, İstan-bul ‘961, s. 129-142) ile Edirne Şehrengizi vardır (bk. Mesnevi).

Devrin ileri gelen şahsiyetleri ve şairleri ile arasında geçen nükteleri derlediği ve bazı meslek erbabını birer cümle ile tanıttığı Letâifi (Mehmed Çavuşoğlu, “Zâtî’nin Letâifi y İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. XVIII, İstan­bul 1970, s. 25-51; “Zâtî’nin Letâifi II”, Türk Dili, c. XXIV, nr. 237 Ankara 1971, 211-212) nefistir.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|