- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Türk Savaş Teknikleri

türk savaş sanatıDüşman kuvvetleri Türk ordusuna doğru harekete geçtiğinde Türkler, düşmanın ordunun merkezine doğru harekete geçeceğini bildiklerinden, işte tam bu sırada iki kanadın harekete geçmesi emri verilir, böylece plan amacına ulaşırdı. Bu arada düşman kuvvetleri bütün orduyu Türkler üzerine göndermiş bulunduklarından ve arkadan gelebilecek bir başka güç olmadığından savaş alanından çıkamazlardı. Savaş planını uygulamadaki bu disiplin ve kararlılığa rağmen Türkler, her ihtimale karşı geride bir grup asker daha bekletirlerdi.

Ayrıca Türkler, savaş sırasında farklı pusular kurarlardı. Gece, beklenmeyen bir zamanda düşman üzerine hareket etmek Türklerin en önemli savaş stratejisiydi. “Türkler, bu konuda da kendilerini eğittiklerinden onlar hiçbir zaman böyle sürpriz saldırılarla yakalanmazlardı”.

Bir başka “İskit” tarzı savaş stratejisi ise, düşmanın yiyecek ve içecek ihtiyacını sağladığı kaynakları kurutmak ve insan ve hayvanları için kıtlık baş gösterdiğinde düşman üzerine harekete geçmekti. Türkler düşmanlarının en sıkıntılı zamanlarını kollarlar ve bunu fark ettikleri anda hasımları üzerine giderlerdi.

Arap tarihçisi el-Cahız da, Fezaili’l-Etrak adlı eserinde Türklerin askerî özellikleri hakkında elde ettiği bilgileri yazmaktadır. 820’de Arap meclisi, ordu teşkil ederken halifenin orduyu kimlerden oluşturalım sorusuna, İran asıllı elçisi Humeyd’in Türkleri tavsiye ettiği belirtilmektedir.



Burada Humeyd’in Türklerin savaşçılık konusundaki pek çok özelliklerini aktarmakla birlikte, “harpte ilk hücümu Türkler yapar, baskın yapar, düşmanı gafil avlarlar, hızlı yürürler ve gece seferlerinde sabrederler, istediklerini yakalar, fakat kimseye yakalanmazlar, düşmana yağma ve baskın yapmakta son derece mahirdirler” ifadeleri Bizans İmparatoru Maurice’in Türkler hakkındaki sözlerinin hemen hemen aynıdır.

Demek ki Bizanslılar, Türkleri tanımaya başladıkları ilk dönemlerde bile öncelikle onların askerî vasıflarını kavramışlardı. Ancak, bir düşman olarak savaş meydanında karşı karşıya gelmekten kaçınacak kadar onlardan korkmalarına rağmen Türkleri kaba saba ve barbar olarak görmedikleri, hatta onların askerî disiplinlerine hayranlık duydukları da kısa süre içerisinde Türkleri Bizans ordularında istihdam etmelerinden anlaşılmaktadır.

Maurice, Türklerle karşı karşıya gelindiğinde, Bizans ordusunun alacağı tavır ve durum karşısında da milletine fikir vermektedir. Buna göre, Bizans ordusunun Türk kuvvetleri karşısında konveks (dışbükey) bir şekil oluşturacak düzen içerisinde, herhangi bir engelin bulunmadığı bir arazide, orduyu yerleştirmesinin doğru olacağını ortaya koymuştur.

Türklerin pusu kurabileceği ihtimali karşısında da Bizans askerlerinin dikkatli olmaları gerektiğini vurgulayarak ordunun bir yanını bir nehir, göl veya bataklığa dayamasını tavsiye etmiştir. Ona göre Türkler, savaşa başladıklarında ilk karşılaşmada başarısız olsalar dahi savaşı bırakmazlardı. Maurice’in bu tavsiyeleri sayesinde Bizans,25 daha sonraları yüzyıllarca Türkler ile olan mücadelelerinde onun verdiği bilgilerden istifade etmiş olmalıdır.

Zeki bir Bizans İmparatoru olan Maurice, Bizans İmparatorluğu’nun kendisini diğer devletlere karşı koruyabilmesi için, milletine onların savaş taktiklerinden bahseden kıymetli bir kitap bırakmıştı. Fakat II. Justinus ve Tiberius dönemlerinde, Türkleri hesaba almayan Bizanslılar siyasî ve askerî anlamda Türkler ile olan ilişkilerinde büyük bir yanılgıya düşmüşlerdi. Gerçekten de Maurice’in Bizanslılara bırakmış olduğu eser, Türkler ve diğer devletlerin karakterleri hakkında oldukça esaslı ve gerçekçi bilgileri içeriyordu ve sonraki imparatorlar için de bir rehber olabilirdi.

Onuncu yüzyılda V. Leo da, Maurice’in çalışmasından etkilenerek ve onu esas alarak stratejik konulardan bahseden bir el kitabı hazırlamıştı. Kuman ve Peçenek gibi Türk gruplarının Karadeniz sahillerinde yerleşmeye başlamasıyla Bizanslıların Türklerin tavır ve davranışları, yaşayışları hakkındaki bilgileri de artmaya başlamıştır.

Onuncu yüzyılda İmparator Constantinus Porphyrogenitus için Türk Peçenekler, Tuna nehrinin ve Karadeniz’in kuzeyi hakkında bilgi aldığı en önemli kaynak olmuştu. Daha sonraki yıllarda Grek ve Latin orduları içerisinde Türk ücretli askerlerinin (Bizanslılar bu askerlere, Turcoples/Turkopouloui demişlerdir) sayısı artmış ve Bizans İmparatorluğu, hem orduda Türk gücünden istifade ederek ve hem de Türk savaş tekniklerini gözlemleyerek onlardan etkilenmiştir.

Sonuç olarak tarihte Türklerin bir ordu-millet olarak nitelendirilmelerinin onların hayat tarzı ile bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Belgelerden anlaşıldığına göre, ağır tabiat şartları, Türkler arasında her bir ferdin kendini her an savunabilecek birer asker olarak yetişmelerini sağlamıştır. Çevre ve iklim özellikleri gibi Türklerin tabii karakterlerinin de buna yatkın olduğu belirtilebilir.

Demek ki Türklerin hayat tarzındaki bu askerî ruh, herhangi bir ileri hareket veya savunma sırasında geliştirdikleri teknikler, imal ettikleri savaş araç-gereçleri, askerî disiplin, at yetiştiriciliği ve ustalıkla atın kullanılması, savaş sırasında hafif zırh, teçhizat ve levazımat taşımaları, savaş meydanında hızlı ve çevik hareket etmeleri onların belirgin özellikleri olarak kabul edilebilir.

İşte Türkler tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren günümüze kadar dünya milletleri içerisinde bu özellikleri ile tanınmışlardır. Hatta ilişkide bulundukları Bizanslılar, Araplar ve Çinliler gibi çeşitli milletler Türklerin bu özelliklerinden istifade etmeye çalışarak kurdukları ordularda sadece Türk askerlerini istihdam etmekle kalmamışlar, onların askerlik bilgilerinden de faydalanmışlardır.

| « Önceki Sayfa « |