- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Sultan Veled / Eserleri

sultan veledDîvân-ı Sultân Veled kaside, gazel, kıt’a, terci-bend, terkib-bend, musam-mat ve rubailerden oluşmaktadır. Bu manzumelerde 29 değişik aruz kalıbı kulla­nılmıştır. Her vezindeki manzumeler, Mevlânâ’nın divanında olduğu gibi alfabe­tik bir tertiple toplanmıştır. Bu divanlarda mûtad sıraya göre, kaside, gazel, kıt’a ve terciler yer almaktadır. Rubaîler ise ayrı bir cüz hâlinde bulunmaktadır. Dî­vân’da bulunan beyitlerin toplamı Uzluk baskısına göre 12719, Rûdekî baskısı­na göre ise 13.335’tir. Dîvân’da, Farsça 826 gazel, 32 kaside, 9 kıt’a, 10 terci-bend ve terkib-bend, 23 musammat, 454 rubaî yanında Türkçe ve Arapça şiirler ile Rumca beyitler de vardır. Bunlar, 62 beyitte 8 Arapça manzume ve 3 rubainin yanında, Farsça bir gazel içinde 3 beyit, ayrıca bir de Farsça-Arapça mülemma şiir; 123 beyitte, 14Türkçe manzume ve Farsça-Türkçe 13 beyitiik mülemma bir gazel; 21 Rumca beyit ile Farsça-Türkçe, Farsça-Arapça ve Farsça-Rumca bir arada mülemma şiirlerdir. Dîvân’daki gazellerin çoğu, Mevlânâ’nın gazellerine nazire olarak yazılmıştır. Büyük bir edebî değeri olmayan bu eser, devrinin muh­telif devlet ricali için yazılmış olan ve çok defa beyitlerinin ilk harflerinin sıra­lanmasından, hakkında yazılmış olduğu şahsın adı çıkan manzumeleri sebebiyle tarih tetkikleri bakımından mühimdir.

Sultân Veled’in ilk mesnevisi olan İbtidâ-nâme, Mevlânâ’nın hayatı ve Mevlânâ âşıklarının ilk inançlarını gösteren en eski ve doğru kaynak olması ba­kımından oldukça önemlidir. Sultân Veled’in, eserinin başında “Mesnevî-i Vele­di” (Veled’in mesnevisi, eseri) diye zikrettiği bu eser, Veled-nâme adıyla tanın­mış olup ilk beyti “ibtidâ” kelimesiyle başladığı ve aynı zamanda ilk mesnevisi olduğu için İbtidâ-nâme adıyla da anılmıştır. Eser, 690/1291 yılı Rebiulev-vel/Mart ayının birinci günü yazılmaya başlanmış, Cemaziyelahir/Haziran ayının dördüncü günü tamamlanmıştır. Mesnevi, Abdülbaki Gölpınarlı’ın tercümesine göre dibace ve giriş hariç 167 başlığı ve 8755 beyti içermektedir. Cemşid Karabeyglu tarafından yapılan doktora çalışmasına göre ise, dibace hariç 165 başlığı ve 9007 beyti ihtiva etmektedir. Bunların içinde 76 Türkçe, 180 Arapça ve 23 Rumca beyit de bulunmaktadır.

Eser Senâî’nin İlâlıî-nâme’s’ı, yani Hafif bahrinin “fâilâtün mefâilün fâilün” kalıbıyla, nazım ve nesir karışık olarak yazılmıştır. Nesri dibace ve fasıllarda görülen ve hepsi, şairin kendi kaleminden çıkmış ve manzumelerin bir nevi özeti olan ibarelerdir. Bunlar genelde sâde, külfetsiz, son derece sağlam ve mükem­mel, yapmacıktan uzak ve aynı üslûptadır. Nazmı ise, konuların kısaca özetlen­diği başlıklardan sonra geniş olarak işlendiği beyitlerdir. Bunlar, son derece sâ­de, akıcı, külfetsiz ve basittirler, ancak içlerinde gevşek beyitler ve noksan kâfi­yeler de vardır.



Sultan Veled, mesnevisinin başında Mevlânâ’nın, Mesnevî’s’mde geçmiş erenlerin kıssalarını zikrettiğini, onların kerametlerini ve makamlarını açıkladı­ğın; onların kıssalarını anlatmaktan maksadının kendi kerametlerini ve makam­larını belirtmek olduğunu; kendisiyle dost ve gönüldaş olan Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizî. Tebrizli Şemseddin Muhammed, Konyalı Şeyh Selahaddin Feridun, Konyalı Çelebi Hüsameddin’in hâlleri ile kendi hâlleri­ni, anlattığı hikâyelerle zikrettiğini belirttikten sonra, bazı kimselerin durumun doğruluğunu anlayacak, söylenen maksadı kavrayacak anlayış ve seziş kabiliye­ti bulunmadığı için Mesnevi’de bildirilen kendisi ve kendisiyle gönülleri bir olan musahiplerinin ahvalinin okuyanlara ve dinleyenlere malum olsun, şüpheleri or­tadan kalksın diye etraflıca anlattığını belirtir. Sultân Veled, ayrıca eserinin ta­mamen anlam olduğunu söyledikten sonra onun Kur’an’ın sırrı olup canla gönül veren kimsenin Kur’an’ın anlamında yok olacağını ifade etmiştir.

Nesir ve nazım olarak yazılan Rebâb-nâme 700/1301 yılı Şaban/Nisan ayı­nın başında yazılmaya başlanmış ve aynı yılın Zilhicce/Ağustos ayında tamam­lanmış ve aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilât” kalıbı kullanılmıştır. Sultân Veled’in, dîbâce ve bölüm başlıklarında kullandığı mensur kısım tamamen kendisine aittir. Bu kısımlar manzum olarak yazılan kısımların bir nevi özeti mahiyetindedir. Ne­sir kısmı dîbâce ile birlikte 106 başlıktan oluşmaktadır. Nazmı, bir takım vezin ve kâfiye kusurları olmakla birlikte son derece sâde ve akıcıdır. Dili de sâdedir. 8124 beyit olan mesnevide 162 Türkçe, 36 Arapça ve 22 tane de Rumca beyit vardır.

Sultân Veled, Rebâb-nâme’de, öğütlerden, Hakk’ın sırlarından yani Kur’an ayetlerinden ve tarikatın gereği olan hususlardan bahsetmiştir. Bu bahisler içeri­sinde birçok âyet ve hadis iktibaslarında bulunulmuş ve mânâları geniş açıklama­larla ifade edilmiştir. Türkçe ve Arapça beyitlerde de aynı hususlar söylenmiş olup nispeten Türkçe beyitlerde, Arapça beyitlere oranla biraz daha fazla konu işlenmiş; ayrıca Mevlânâ‘nın övgüsüne de yer verilmiştir. Eser üzerine Veyis Değirmençay tarafından doktora çalışması yapılmıştır (Sultan Veled ve Rebabnâıne, Atatürk Univ., SBK, Erzurum 1996 [yayımlanmamış doktora tezi]).

İntihâ-nâme Sultan Veled’in üçüncü ve son mesnevisidir. Sultan Veled, ese­rine sadece Mesnevi demiş ve ilk mesnevisinde olduğu gibi herhangi bir isim ver­memiştir. Esere İntihâ-nâme adı, Sultan Veled‘in üçüncü ve son mesnevisi olma­sından dolayı verilmiştir. Telif tarihi belli olmayan eserin ilk iki mesneviden son­ra nazmedilmesi dikkate alındığında, 700-712/1300-12 yılları arasında yazıldığı tahmin edilmektedir. Ahmet Ateş, bu eserin Konya’da bulunan bir nüshanın so­nundaki beyitlere göre, Zilkade 708 (Nisan/Mayıs 1309)’de tamamlandığını be­lirtir.

İntihâ-nâme, ikinci mesnevisi Rebâb-nâme gibi remel bahrinin “fâilâtün fâ­ilâtün fâilün” ve “fâilâtün fâilâtün fâilât” vezinleriyle manzum ve mensur olarak yazılmıştır. Mensur kısımlar, manzum kısımlarda işlenen konuların özeti mahi­yetinde veya başlık şeklinde görülmektedir. Eser, baştan sona Farsça olup diğer eserlerinde olduğu gibi Türkçe, Arapça ve Rumca beyitler yoktur. Sultan Veled, İntihâ-nâme ‘nin dibacesinde. Kur’an’da çeşitli ibareler ve türlü misallerle öğüt­ler verilip tekrar edildiğini ve Allah’ın kendisine itaat edilmesi için bir mânâyı bin ibarede getirmiş olduğunu belirterek vaaz ve nasihati tekrar ettiğini anlatır ve “İnsanlar, nefis ve şeytanın tuzağına düştükleri sürece biz de. Kur ‘an ‘da olduğu gibi vaaz ve nasihatte bulunacağız” der ve eserini bu amaç doğrultusunda yaz­dığını belirtir. İntihâ-nâme’de, tarikatın gereği olan şeylerle, vaaz ve nasihatlerin anlatılması yanında, Mevlevîlikle ilgili olarak Mevlânâ’nın Şems’e bağlanma­dan önceki durumu, yaşantısı ve diğer özellikleri ile Şems’e bağlanması ve Şems’in daha önce hiç sema yapmamış olan Mevlânâ’yı semaa başlatması; se­main, bütün müritler tarafından yapılması ve sema ile ilgili birtakım kısa anla­tımlar da vardır.

Sultan Veled‘in Dîvân’i ve mesnevîlerinde yer alan Türkçe manzumeleri (Sultan Veled, Dîvân-ı Türkî-i Sultân Veled, câmi’î ve muhaşşîsi: Kastamonu Meb’ûsu ‘eled Çelebi, tashih: Kilisli Muallim Rifat, Birinci Tab’ı, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1341; “ecdut Mansuroğlu, Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri, İstanbul 1958) ile Arapça şi­irleri (Veyis Değirmençay, Sultan Veled’in Arapça Şiirleri, Erzurum 1997) yayımlan­mıştır.

Maârif Sultan Veled’in Farsça mensur ve tasavvufî bir eseridir. Uzun, kısa 56 bölümden meydana gelen eserin dili, gayet açık ve sade olup tam bir konuş­ma dilidir. Sözlerde tekellüf ve sanat düşüncesi hemen hiç yoktur. Konular güzel, tatlı, düzgün olup fazla konuşkan ve bilgili kişilerde olduğu gibi birbirini açar ve daha sonra birbirine ulanır. Sultan Veled, bu kitabı, dedesi Sultan-ul Ulemâ’nın Maârif îyle babasının Fîhi mâ-fîh’ine benzeterek yazmış ve ona de- desinin eserinin ismini vermiştir. Maârifteki konular, bir bakıma mesnevîlerindeki konuların tekrarı gibidir. Hatta birçok yeri aynı konulardan meydana gel­miştir. Tevhide ve tasavvufa, tarikata ve şeriata ait inançlar ve kaideler, her fasıl­da, çeşitli şekillerde ortaya konularak, âyet ve hadislerin yanında, Senâ’î, Attâr ve özellikle Mevlânâ’dan alınan tazmin beyitleriyle ve kendi ürünü olan beyit­lerle pekiştirilmiştir. Eser Meliha Ü. Anbarcıoğlu tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir (Sultan Veled Maârif, İstanbul 1984).

Sultan Veled sayfasına dön! «|