- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Sözcüklerin Ölümü / Kelimelerin Yok Oluşu

ölen sözcükler, unutulan kelimelerHer dilin sözvarlığını oluşturan sözcüklerden büyük bir bölümünün zamanla, dil içi ve dil dışı çeşitli etkenlerle yitirildiği, unutulduğu görülür. Ne var ki, bu unutulan, ölen sözcükler lehçe ve ağızlarda, daha, uzun bir süre yaşamlarını sürdürür. Bu nedenle yazı dili, ortak dille lehçe ve ağızlar arasında, söz dağarcığı açısından her zaman ayrımlar bulunur.

Dilde sözcük ölümü adını verdiğimiz bu olayın bizce en başta gelen nedeni, dolayısıyla sözcük ölümünün en sık rastlanan türü, sözcüğün gösterdiği nesnenin, toplumun ve bireyin yaşamında anık yeri kalmaması, tanınmaz olmasıdır. Her toplumda kimi araç ve gereçlerin, giysilerin, sanların, yönetime ilişkin kavramların, geleneklerin unutulması, bunlara bağlı olarak sözcüklerin yitirilmesine yol açmıştır.
XIX. yüzyılın tanınmış dilcilerinden A. DARMESTETER gösterdikleri şeyler tarihsel nedenlerle ortadan kalkan sözcüklerin yitirdiklerini söylemekte, ortaçağa ait silah, ataç, sikke gibi şeylerle çeşitli toplumsal kurumlara ilişkin sözcüklerin ortaçağla birlikte kaybolduğunu belirtmekteydi. Başka yazarların da değindikleri bu durumun örneklerine Türklerin yaşamından, Osmanlı çağının değişik kavram ve kurumlarından pek çok örnek gösterilebilir ki, bunlara aşağıda değineceğiz.

Bilindiği gibi, insanoğlu, uygarlığın ilk dönemin inden bu yana, sürekli olarak yeni buluşlarla yeni araç ve gereçler ortaya koymuş, yeni kavramların doğmasına yol açmış, uygarlığın ilerlemesiyle de bu kavramlarda değişmeler belirmiştir. Binek hayvanlarının yanı sıra ulaşım için arabayı kullanmaya başlayan insanoğlu zamanla otomobil, tren, uçak ya da çeşitli gemilerden yararlanmaya başlamış, bunların tipleri ve türleri yeni yeni adlar, yeni yeni kavramlar oluşturmuştur. Yazı yazan insan bir süre bu iş için tüy kullanmış (Fr. daki plume, Alm, daki Feder sözcüklerinin anlamları bu açıdan ilginçtir), daha sonraları yazı kalemi, kurşun kalem, dolmakalem, tükenmez kalem gibi kalem çeşitleri, yeni kavramlar belirmiştir.



Yiyecek içecekten giyim kuşama, sanat kavramlarından bilim kavramlarına, felsefeden eğitime, politikaya kadar her alanda ve ülkede durum böyle olmuştur. Yaşam koşulları değişen toplumların, örneğin bir başka ülkeye göçen ya da göçebelikten yerleşik yaşama, tarımcılıktan endüstriye, kır yaşamından denizciliğe geçen toplumların dilinde bu yeni yaşamla ilgili kavramlar yerleşmekte, eskileri unutulmaktadır. Toplum yaşamındaki siyasal değişmeler de bu arada sayılmalıdır. Osmanlı sarayı, ordu ve yönetim düzeniyle ilgili enderun, çorbacı, sekbanbaşı, iç oğlanı, kazasker, bostancı, subaşı, kolağası, mirliva, mutasarrıf gibi kavramlar, eski giyim kuşamları yansıtan setre pantol, yaşmak, ferace, redingot… gibi sözcükler hep böyle eskiyen, dolayısıyla unutulan kavramlardır.

Bir dilin temel sözvarlığını oluşturan öğeler sözcük Ölümüne en az uğrayanlar olmakla birlikte, Türkçe gibi, yabancı dillerin güçlü etkisinde kalmış dillerde, çekirdek sözcüklerde de –yabanedann yeğlenmesi nedeniyle– unutulma ve sözcük ölümlerine Tatlanmaktadır. Hatta kimi yazar ve aydınlarca yabancı karşılıkların yeğlenmesi sonucunda, Osmanlıcada bu oran birçok dilden (bkz.) daha yüksektir, sanıyoruz, örneğin ‘ateş’ anlamında dilde od fot varken Farsçadan gelen ateş bunun yerini almış, eski sözcük bugün ancak kimi deyimlerde (od yok ocak yok gibi) yaşar duruma gelmiştir. “Günah” anlamında en eski belgelerimizde geçen yazak, değişik türevleriyle unutularak yerini Far. kökenli günah’a bırakmış, dil yerine Ar. lisan çok uzun süre kullanılmıştır. Aynı eğilimle yanut yerine Arapça cevâb; sü ve çerig (krş. yeniçeri) yerine Arapça “asker” dile yerleşmiştir. Bu konuda daha pek çok örnek gösterilebilir.

Kimi yazarlar, sözcüklerdeki kısalmanın, onların yitirilmesine neden olan etkenlerden biri olduğuna değinirler, örneğin BRUNOT ve BRUNEAU bu görüşü belirttikten sonra, tek bir ünlüye inecek kadar küçülen bir sözcüğün yitirilmeye aday olduğunu ileri sürmüşlerdir, örnek olarak, Eski Fr. daki e ‘arı’ (Lat. apem’den), aynı anlamdaki abeille’M kullanıldığı yazı dilinde kaybolmuştur. J. VENDRYES de çok kısa sözcüklerin anlatım eksikliğine değinmekte, Lat. os ‘ağız’ m artık Roman dillerinde yaşamadığını, ive sözcüğünün de aynı duruma geldiğini belirtmektedir.

Bizce durum, Türkçede de aynı olmuştur; Eski Türkçede kullanılan u- eylemi ‘yapabilmek’ (yeterlilik gösterir), aynca’uyku’ anlamına gelen u (ya da ut-) sözcükleri buna örnek gösterilebilir. AkıVm. yerlerini aldığı us ve ög sözcüklerinin unutulmasında da aynı etkenin payı olmalıdır.

ÇokBilgi.Com