- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Şiir Türleri – Şiir Çeşitleri

şiirEdebiyat türlerinin en eskisi şiirdir. Bugüne kadar şiirin birçok tanımı yapılmıştır. Bu tanımlamalar çağdan çağa, kişiden kişiye değişmiş; kesin bir tanıma ulaşmamıştır. Şiir türü öznel nitelikleri ağır basan bir türdür. Ahmet HAŞİM , şiiri “Nesre çevrilmesi mümkün olmayan nazım ‘ olarak tanımlar. Cahit Sıtkı TARANCI’ya göre ise “Şiir, sözcüklerle güzel şekiller kurma sanatıdır.

Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır.
Nazım (şiir) biçimindeki yazılara “manzum”; Nazım parçalarına da “manzume” denir.

Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
Nazım Birimi: Şiiri oluşturan mısra kümelerine nazım birimi denir. Dörtlük,bend,beyit…
Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.

Hece Ölçüsü: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur.Durulan bu yerlere “durak” denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.

Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir.Kısa heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.

Serbest Ölçü: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz.

Epik Şiir



Kahramanlık ve tarih konulu şiirlerdir. Destanlar, ilk epik şiirlerdir aslında. Bu nedenle epik şiirin, en eski şiir türü olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada bilinen ilk ve en muhteşem örneklerinin İlyada (İlida) ve Odisey(Odysseia) destanları olduğu, herkesçe kabul edilir. Epik şiirin ilham kaynağı, bir ulusun yaşadığı savaşlar ve kahramanlıklardır. Epik şiirlerde ulus, kahramanlık, erdem yüceltilir ve coşkuyla anlatılır; bu da okurda belirli bir heyecan, güç ve güven yaratır. Diğer şiir türlerinden farklı olarak epik şiirin, toplumsal bir tür olduğunu düşünebiliriz. Sözlü edebiyatımızda destanları ve koçaklamaları, Tanzimat’tan sonra başlayan yenileşme sürecinde Namık Kemal’in, milli edebiyat döneminde Mehmet Emin Yurdakul’un, Mehmet Akif Ersoy ‘un, XX. yüzyıl Türk şiirindeyse Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Ceyhun Atuf Kansu’nun, Nazım Hikmet’in özellikle Kurtuluş Savaşı’nı anlattıkları şiirlerini epik şiire örnek vermek mümkündür.

Epik sözcüğü , Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir. Yazının bulunuşundan önceki dönemlerde ulusların hayatında derin izler bırakan tarihsel olayları dile getiren destanlar epik şiir sayılır. Epik şiirlerde yiğitlik, kahramanlık, savaş. temaları işlenir.Her epope ( destan) ya da epik şiirlerde tarihsel bir gerçek vardır. Epik şiir bu gerçekten kaynaklanır. Epik şiirlerin çoğu, okuyucuyu coşkulandırdığı için lirik özellikler de taşır.

Akıncı

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kaafilelerle…
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan. Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.

Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla…
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde!
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Yahya Kemal Beyatlı

———————————

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda

Kuşun kanadında türküler Kemal Paşa’nın gönlüne vardı, Cevabından önce kendi geldi
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı Selam durdu kayığı, çaparı, takası, Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman
Duman değildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşa’nın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına Çıkarken yüce komutan Karadeniz’in halini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar.
Cahit Külebi

Lirik Şiir

Aşk ve benzeri duyguları dile getiren şiirlerdir. Şiirin özü, lirizmdir. İnsanoğlunun şiire duyduğu gereksinim, duygusal ve duyusal kimliğinden gelir. Bu durumda şiir, esasında lirik bir türdür. Antik Yunan’da lir eşliğinde söylenen duygusal şiirlere dayanarak, aşk, özlem, acı, ölüm gibi derin hisleri işleyen şiirlere lirik şiir adı verilmiştir. O dönemde adı bilinen ve en tanınmış lirik şair, dünyada adı bilinen ilk kadın şair olan Sappho’dur. Avrupa halk şiirinde soneler, baladlarla oluşan lirik şiir geleneği, XIX. yüzyılda Romantizm akımıyla güçlenir. Bizdeyse Divan edebiyatımızda gazeller ve şarkılar, halk şiirimizde türküler, ağıtlar, güzelleme türündeki koşmalar ve semailer lirik şiire örnektir. Divan şiirinde Fuzulî’yi, Nedim’i, halk şiirinde Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Erzurumlu Emrah’ı, Âşık Veysel’i, modern Türk şiirinde Yahya Kemal’i, Nazım Hikmet’i, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Cemal Süreya’yı, Cahit Külebi’yi… örnek verebilirsek de bu konuda şairler arasında bir ayrım yapmamız aslında imkânsızdır.

Duygu ve düşüncelerin coşkulu bir dille anlatan şiire lirik şiir denir. Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir. Lirik şiir, dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür. Lirik şiirler insan yüreğine seslenen , okunduğunda insanı duygulandıran , coşkulandıran şiirlerdir. Batı edebiyatında Rönesans devrim şairlerinin(PETRERCA,RONSARD) daha sonra da ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik şairlerin(Lamartine ,Hugo, Goethe, Schiller) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirlerin bu türün başarılı örnekleridir.

Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren sevinç,coşku veya acı gibi ortak duyguların veya aşk, ayrılık, özlem gibi bireysel duyguların coşkulu bir tarzda işlendiği şiirlere lirik şiir denir. Eski Yunan edebiyatında bu tarz şiirler lir denen bir sazla söylendiği için böyle adlandırılmıştır. Bizim edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir.

Önceleyin

Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların Sonra her şey çıkıp geldi
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne kodum kuralları Her şey işte böyle oldu önce
Cemal Süreya

Dramatik Şiir

Bir olayı, durumu öyküleyen ve canlandıran şiirlerdir. Antik Yunan‘da şiirle tiyatronun iç içe olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla Antik Yunan tiyatrosundaki tragedya metinlerini aynı zamanda dramatik şiire örnek olarak verebiliriz. Bu gelenek Batıda Klasik dönemde de sürmüş, Romantik dönemde şiirle tiyatro ayrışmaya başlamıştır. Modern edebiyatta dramatik şiire ayrı bir tür olarak pek rastlamasak da, hele Türk edebiyatında güçlü bir geleneği olmadığını bilsek de, Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları kitabı, modern Türk şiirinde dramatik türün başyapıtı kabul edilebilir.

Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün (19. yy.) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır.

Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır. Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi…

Memleketimden İnsan Manzaralarından

Haydarpaşa garında 1941 baharında
saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk
ve telaş. Bir adam merdivenlerde duruyor bir şeyler düşünerek.
Zayıf. Korkak.
Burnu sivri ve uzun Yanaklarının üstü çopur. Merdivenlerdeki adam –Galip Usta– tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur: (…)
Denizde balık kokusuyla döşemelerde tahtakurularıyla gelir Haydarpaşa garında bahar. Sepetler ve heybeler merdivenlerden inip
merdivenleri çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
Polisin yanında bir çocuk
-tahminen beş yaşında-
iniyor merdivenleri. Nüfusta kaydı yok Fakat ismi Kemal.
Merdivenleri bir heybe çıkıyordu
Bir halıheybe. Merdivenlerden inen Kemal yapayalnızdı –kundurasız ve gömleksiz– ortasında kâinatın. Açlığından başka bir şey hatırlamıyor bir de hayâl meyâl
karanlık bir yerde bir kadın

Merdivenleri çıkan heybenin
kırmızı, mavi, siyahtı nakışları.
Halı-heybeler
ata, katıra, yaylıya binerlerdi eskiden,
şimdi şimendifere biniyorlar.
Nazım Hikmet

Pastoral Şiir

Doğayı ve doğanın öğelerini temel alan şiirlerdir. Antik Yunan’da ve Roma’da bilinen ilk pastoral şairler olarak Theocritus’tan, Virgilius’tan söz edilir. İdil ve eglos adı verilen şiirlerden kaynaklanan ve çoğunlukla “bukolik şiir” olarak anılan pastoral şiir geleneği. Ortaçağ, Rönesans şiirlerinde ve sonrasında da sürmüştür. Özellikle Romantik dönemde, doğa Batı şiirini besleyen en önemli kaynak olmuştur. Halk şiirimizde de Divan şiirimizde de doğa çok önemli bir öğedir aslında. Modern Türk şiirinde doğanın anlatımına yeni bir yol, farklı bir soluk getiren kişilerse Tanzimat’ta Abdülhak Hâmit Tarhan ve Servet-i Fünun’daTevfik Fikret, Cenap Şehabettin’dir. Gerek onlarda gerekse modern Türk şiirinde, salt doğanın anlatımı söz konusu değildir. Doğa, şiirin ayrılmaz, değişmez bir parçasıdır aslında ve şair doğadan beslenerek, doğayla besleyerek dizelerini kurarken sadece ağacı, kuşu, böceği, denizi anlatmakla kalmaz, onlarda şiirin ta kendisini bulur. Aşağıdaki dizelerde anlatılan esasında doğadır ama sadece doğanın anlatıldığını kim iddia edebilir?

Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir. Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda. Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa “eglog” adını alır.

Çoban ve kır yaşamını,doğa güzelliklerini anlatan şiirlere pastoral şiir denir. Pastoral şiirlerin her türlü süsten , yapmacıktan ,gösteriş ve söz oyunlarından uzak bir yapısı vardır. Bunlara bukolik şiir (çoban şiiri) de denir. Pastoral şiirin iki biçimi vardır:

İDİL: Bir ozanın ya da çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini , güzelliğini anlatan çobanıl aşkı yansıtan kısa şiirlere denir.
EGLOG: BİR kaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan , aşk , kır yaşamı üzerine duygu ve düşüncelerini yansıtan pastoral şiirlere denir.

Balıkların Güneşi

Balıkların güneşi yapın beni Yosunlar arasında parlayayım Batık bir eski para gibi.
Bulutların ikindi çanı yapın beni Rüzgârla yedi kez soluklanayım Asma yaprağının değdiği.
Ağaçların belleği yapın beni Kuşlarla her gün tükeneyim Çiğ tanesinden dara gibi.

Gökyüzünün bağcısı yapın beni Şarabın bayrağını taşıyayım Yıldızların delik deşik ettiği.
Taş gibi maviye boyayın beni Zakkumların dibine atın beni Irmağın güncesine alın beni.
Melih Cevdet Anday

—————————

Dağın Ardı

Güneşle yüklü taka Yelesi ak köpüklü at Bana denizi anlat
Toprağa giren demir Traktör ya da saban Bana balçığı getir İnsan etini yapan
Neden yanarsın orman
Ve sen gökte süzülen bulut Öldüm düşeli derdine Aşır beni dağın ardına
Oktay Rıfat Horozcu

Didaktik Şiir

Öğretici nitelikli şiirlerdir. Sadece bir konuda bilgi vermek için değil, okuru belirli bir düşünceye yönlendirmek, bir fikri savunmak ya da öğüt vermek amacıyla yazılan şiirler de didaktik şiir türüne girer. Diğer şiir türlerinde olduğu gibi didaktik şiirin de kökeni Antik Yunan edebiyatına dayanır. Hesiodos’un, Virgilius’un eserleri, didaktik şiirin ilk örnekleri kabul edilir. Türk halk edebiyatında pek rastlanmayan didaktik şiire Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserini, divan edebiyatında Nâbî’nin Hayriyye’siai örnek verebiliriz. Tevfik Fikret’in çocuklar için kaleme aldığı Şetmin’de yer alan şiirler, Şinasi’nin ve Orhan Veli’nin manzum fablları, Mehmet Akif’in bazı şiirleri de bu kapsamda düşünülebilir. Şiirle eğitim, aslında bir araya gelmesi çok zor bir ikilidir. Çünkü şiir yoluyla bilgi, belirli bir davranış biçimi, toplumsal bir düşünüş tarzı, herhangi bir ideoloji aktarılmaya çalışıldığında, şiir şiir olmaktan uzaklaşır.

Belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü az olan şiir türüdür. Kısaca öğretici şiirdir. Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig, Aşık Paşa’nın Garibname, Nabi’nin Hayriye bu türün ünlü örnekleridir. Tanzimat’tan sonraki Türk Edebiyatında Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend; Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri ve Şermin; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsünde, Asım adlı eserleri de bu tarzda yazılmış ünlü eserler. Fabl türündeki eserler de örnek olarak gösterilebilir.

Köpeğin Aç Gözlülüğü

Bu yalan dünyada herkes yanılır Her zaman görürüz bir sürü insan, Sayılarını artık Allah bilir. Koşar durur bir hülyanın ardından. Esope’un köpeğini anlatmalı onlara.
Ağzında av, eğilip kendini görür suda; Başka av sanır, atar ağzındakini hemen. Sudaki ava saldırır, su karışır birden.
Güç tutar zavallı karşı kıyıyı;
Ne av kalır ne gölgesi tabii
Orhan Veli Kanık

Satirik Şiir

Eleştirel niteliği ağır basan şiirlerdir. Çoğunlukla taşlama, hiciv, yergi öne çıkar bu tür şiirlerde, öte yandan imgeler, çağrışımlar, şiirin yarattığı gizemli etki geriye çekilir. Akıl ve espri gücü önem kazanır. Şair, belirli bir sorun, durum, toplumsal olay, siyasal gündem, politik kişi hakkında bazen acıtıcı bazen bıyık altından güldürücü bir tona sahiptir satirik şiirlerde. Batı edebiyatında Horatius’un hicivleri ünlüdür. Divan şiirinde hicviyyeleriyle tanınan Nef’î’yi, halk şiirinde taşlamaları, XIX. yüzyılda Ziya Paşa’nın ve Şair Eşrefin şiirlerini, modern Türk şiirinde Neyzen Tevfik’in, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın, Orhan Veli’nin bazı şiirlerini satirik şiire örnek verebiliriz.

Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir.

Delilere Selam

Şen deliler, tınmaz deliler! Size imrendiğim oluyor, Olan biteni düşündükçe.
Öğrenmek, öğretmek isterdim, Yağmur bakışlı insanlara, Sırrını gülümsemenizin!
Ne güzel geçiyor gününüz, Çektiklerimizden bihaber, Hülyanız hakikatmiş gibi.
Mademki öyle sanırsınız,
Doğrudur sen Acem şahısın,
Sen Cengiz Han, sen de Timurlenk.
Çok daha ferah olmalıdır, Cinnet dedikleri o cennet, Şu akıl zindanlarımızdan.
Cahit Sıtkı Tarancı

——————————–

Vatan İçin

Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik.
Orhan Veli Kanık

Bedava

Bedava yaşıyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Yağmur çamur bedava; Otomobillerin dışı. Sinemaların kapısı, Camekânlar bedava; Peynir ekmek değil ama Acı su bedava; Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava; Bedava yaşıyoruz, bedava.
Orhan Veli

Şiir sayfasına dön! «|