- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Remzi Oğuz Arık

remzi oğuz arıkRemzi Oğuz Arık, Anadolucu milliyetçiliğin en önemli temsilcilerindendir. Kendisi arkeologdur. Alacahöyük kazılarıyla ilgili önemli eserler yazmıştır. “Millet” dergisini çıkardı ve burada vatan, millet, milliyet ve insanlığa dair fikirlerini yazdı. 1951’de yaptığı radyo konuşmalarında Türk inkılâbının taklidini ve yorumunu yaptı. Çeşitli yazılarını “İdeal ve İdeoloji”, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserlerde topladı. Müzeciliğin bugünün ideal topluluğu olan millete temel olan yurt gerçeğini yansıtan tek modern kurum olduğunu yazdı.

Remzi Oğuz, “Coğrafyadan Vatana” adlı eserinde coğrafyanın ne zaman vatan olabileceğini açıkladı. O, vatan gerçeği hatıralara dayanır, ama hatırlanacak tarih ve hatırlayacak nesiller olması şartıyla diyor. İnsanlar, toprağı yurtlara tercih ettikleri, kendisine maddî menfaat temin etmediği zaman bile uğrunda can verilecek bir toprak, vatan haline gelmiş demektir. Remzi Oğuz, vatan sevgisiyle insanlık idealine yükselmenin mümkün olduğuna kanidir. Remzi Oğuz, “İdeal ve İdeoloji” adlı eserinde bütün ideolojilerin üstünde millet idealinin bulunduğunu, bu idealin insanlıkla çatışmadığını söyler. İdeolojilerin kuvveti nereden geliyor, diye soran Remzi Oğuz, “onların realitelerden doğup, realitelere dayanmasından” diye sorusunu cevaplar.

Milliyetçiliği en keskin “fikir manzumesi”, “en kudretli” ideoloji olarak niteleyen Remzi Oğuz, aynı soruyu milliyetçilik için sorar: “Milliyetçiliğin eşsiz kudreti nereden geliyor?Remzi Oğuz bu soruya cevap verirken bir muhteva tahlili yapar: Milliyetçilikte demokrasinin, bilimin tenkidin yıktığı geleneklerin, inançların, hislerin, mukaddes ihtisasların sığındığı bir yapı vardır. Bu iç yapı milliyetçiliğe “Mystique” vermektedir. Dolayısıyla maddeciliğin teselli edemediği kütleler arasında, kaybolan dinlerin yerini tutmaktadır. Remzi Oğuz, milliyetçiliğin bu özelliğinin “ayakta kalan tek ahlâk olmasını” sağladığını belirtir.

Milliyetçilik, demokrasi ve bilimciliğin aksine, toplayıcı müspet bir ahlâkla kökleşmek ihtirasıyla ikinci niteliğini kazanır. Bu bakımdan onun “dinî bir kudreti vardır”. Böylece milliyetçilik, göründüğü her yerde ilerlemeyi, büyük hareketleri, geniş ve metotlu çalışmalar meydana getirmiş olmaktadır. Ona dinî bir güç vermek konusunda Remzi Oğuz, Mehmed İzzet ile birleşmektedir.

Remzi Oğuz, milliyetçilikle insan şahsiyeti arasında sıkı bir ilişki kurar: Şahsiyetler nasıl millet kuramına gelmiş cemiyetlerde türerse, büyük millet nasıl şahsiyeti bol olan bir cemiyet ise; asıl, insanlık ve beynelmilellik de millet haline gelmiş topluluklarda mümkün olacaktır. Millet ile insanlık ve evrensellik arasında bu bağı kuran Remzi Oğuz, milliyetçiliği “bir topluluğu bir cihan ölçüsünde şahsiyet olmaya eriştiren yol” olarak tarif eder. Buradan ne çıkabilir? Milliyetçiliğin tutku halinde gayesi çıkacaktır. Bu gaye ise “Sürü cemiyet değil, her biri şahsiyet halinde yükselmiş şuurlu teklerden doğan millettir.” Milliyetçilik, bireye dünyadaki misyonunu öğretir, onu menfaatin üstüne çıkarır, kitlelere dinamizm, hareket, yardımlaşma hisleri, fedâkarlık duyguları kazandırır. “Kısa ömürlü cıvık tekin (bireyin) hayatını değil, bütün bir toplumun hayat ve menfaatini hedef alır. Bu da onun dünyadaki ebediliğidir”.

Remzi Oğuz, Mehmed İzzet gibi milliyetçilikte bir “mistik” bir dinî yön görür, bu mistiğin kaynağında ise “Halk”ı bulur. Halka dayanması bakımından onu demokrasi ile bağdaştırır. Remzi Oğuz, bir başka açıdan muhteva tahliline girer. Ona göre milliyetçilikte statik ve dinamik unsurlar vardır. Toprak, dil, din, tarih ve soy, statik unsurlardır. Değişen dünyada milliyetçiliğe istikrarı bunlar kazandırır. Dinamik unsurlar ise, milliyetçilerin gerçekleştirmek istedikleri birliklerden (dil birliği, iktisat birliği, gönül birliği) doğar. Bu ikinci unsurlar ise milletin ilerlemesini, ayrıca bütün insanlıkla temasını sağlar.



Remzi Oğuz, milliyetçiliği felsefî yönden de temellendirir. Bütün dünyaya ait hakikatlerin zafer kazanması için cemiyetler, yerli gerçeklerin çevresinde toplanmayı, düşünmeyi teşvik etmişlerdir. Bu, önemli bir tespittir. Zira bugünün küreselci akımları karşısında toplumların kendilerini korumalarının belki de tek yoludur. İşte Remzi Oğuz, günümüz milliyetçiliğinde felsefî mekanizmanın burada olduğuna işaret eder. O, “aklın, şüphenin, makinenin yakıp attığı bu gibi metafizik inançların” yerini doldurmayı hedeflemektedir.

Yıkılan metafizik inançların yerini, toprak, insan, tarih, devlet, iktisat ve kültür gibi realiteleri senteziyle doldurulabileceğine inanır. Bu realitelerin sentezi “Millet”tir. Millet ise bünyesinde “bir nevi metafizik mistiği” barındırmaktadır. Remzi Oğuz, milliyetçiliği “dine benzetmek yanlış olmayan bir ideoloji” gözüyle bakar. Remzi Oğuz, kendi milliyetçiliğinin lâik karakterini şöyle ortaya koyar: “Milliyetçi, emir ve nehyi ma’veradan, metafizikten değil,…dünyevî kanunlardan alır.” O, milleti kuran unsurlar arasında dini kabul eder. Dini tek başına kurucu veya batırıcı unsur olarak görmenin yanlışlığına işaret eder. Ama burada olduğu gibi pozitivist yorumunu da ortaya koymaktan çekinmez. Emir ve nehyi dinden almadığına göre onun milliyetçiliği günahı, sevabı, haramı, helâli de tanımamaktadır.

Remzi Oğuz, Türk milliyetçiliğinin hareket noktası olarak sevgiyi ve milletler arası eşitliği aldığını söyler. Bu, onun milliyetçiliği bir gelişme faktörü görmeye yol açar. Bundan dolayı soyu ve kültürü esas olan milliyetçilik anlayışlarına karşı çıkar. Ona göre soyun menşei belli değildir, tesadüftür. Kimse anasını, babasını seçmekte serbest olmamıştır. Milleti sadece soya dayamak, “o soydan olmayanlara, o milletten olma” yasak ve haram etmek demektir. Milleti kültüre bağlayanlar da, soyun vadesi ve emeği mahsulü olan müesseselere bağlıyor demektir. Remzi Oğuz, kültürü, inançları, duyguları, hükümleri temsil eden ve koruyan, nakleden yansıtan müesseseler olarak tarif eder. Dolayısıyla ayrı soydan olanlar bu kültürü benimsemekte zorlanmazlar. Bunun cazip tarafı olduğu gibi tehlikeli tarafı da var: Milleti yeni ve yenileşen imkânlara kavuşturmuş oluruz. Millî kültüre yeni katılanların onu benimseyip uyması, çetin mücadeleleri gerektirebilir. Bu, hem kültür gelişmesini durdurur hem de milletin varlığı için tehlike yaratır.

O halde millet ve milliyet nedir? Remzi Oğuz’un tarifleri şöyle: “Millet, soy aslına dayanan, kültür birliğini benimsemiş insan kitlesidir”; Milliyetçilik ise “Milletini sevmek ve onun örnek millet haline yükselmesini istemek, bu yolda elinden gelen bütün hizmetleri esirgememek”tir. Remzi Oğuz, Türk milliyetçiliğinin bazı karakterlerini şöyle sıralar:

1) Japon Denizi ile Endülüs yaylaları arasında geniş bir Türklük âlemini kucaklamak istemesi,
2) İçeriye ve dışarıya karşı kendimizi bir savunma cihazı olarak alması,
3) Bir kitap milliyetçiliği olması (Araştırmalarla desteklenmiş),
4) Türkçülüğün sentezi yapılamamış formüllere dayanması,
5) Milliyetçilik idealinin ağırlık merkezinin anavatan dışında oluşu. Düşünce, duygu, gaye merkezi dışarıya kaymakta oluşu.

Denebilir ki, Remzi Oğuz 1950’lerin şartlarına göre, milliyetçi anlayışı, adeta yenilemiştir. Bu çerçevede inkılâplara da farklı ve orijinal sayılabilecek yorumlar yapmıştır. Millî hayatı bir şuur olarak görmesi, vatan değerinin ruhsal bir ideal haline gelmesini gerektirir.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|