- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

“Ordu” Sözcüğünün Türk Dili ve Tarihinde Kullanımı

türklerde ordu kavramıOrdu” deyimi Türkçede, birbirlerine yakın, birçok anlamlar için kullanılmıştı. Ordunun esas ve en eski anlamı, “hükümdar çadırı“, demekti. Başkomutanların ve hatta küçük komutanların karargâh çadırları da birer ordu idiler. Bu söz, gelişe gelişe başkent anlamına ve hatta bugün bizlerin de kullandığımız, birer asker topluluğu olan ordu karşılığı olarak söylenmişti. Biz burada daha çok, başkentler için denmiş olan “Ordudeyimi üzerinde duracağız.

Hunlarda “Ordu” ve Türkçe “ordu” sözü:

Ordu deyimini, “Büyük Hun Devleti” çağından beri görebıliyoruz. Eski Çin kaynaklarında ordu şeklinde yazılmış, bazı yer adlarını da görüyoruz. Hun İmparatorluğu’nda  ordu adını taşıyan yerler, genel olarak askeri strateji bakımından önemli olan bölgelerdi.

Ordu” sözünün aslı Türkçe’dir. Eski Türkçe’de “or-ta” deyimi, “ordu” şeklinde de söylenirdi. Bu söz, yer belirten Türkçe “or-“ kökü ile “-tu” ekinden meydana gelmişti. Türklere göre, nerede bir devlet varsa onun da bir “ortası” bulunurdu. Devletin ortasında da ya devlet başkanı veyahut da ordu başkomutanı otururdu.

“Ordu” hakan ve ailesinin bulunduğu yer:

Esas “Ordu” hakanın ailesinin bulunduğu, devletin en “orta” yeri idi. Eski Türkler’de “askerî idare” ile “devlet idaresi“, benzer idi. Halk, ordudan ve orduda devletten ayrı şeyler değillerdi. Han, aynı zamanda bir “başkomutan” idi. Han’ın çevresinde, elbette ki birçok muhafızları ile yakın maiyeti de vardı. Ama bütün bu muhafızların ortasında ise, kendi ailesi bulunurdu. En iyisi, Oğuzların Göktürk ordusunu nasıl bastıklarını Kül-Tegin’in yazıtından okuyalım.



Oğuzlar düşman olup, ordumuzu bastılar. Kül-Tegin, Öksüz ve Ak atına bindi, onların dokuz erini öldürdü. Orduyu (Oğuzlar) vermedi. Yoksa annem hatun, büyükannelerim, ablalarım, gelinlerim ve câriyelerimden sağ kalanların hepsi de Oğuzlara câriye olacakları…

Böylece, eski Türk yazıtının bu satırlarında, ordu deyiminin en güzel bir tanıtmasını da bulmuş oluyoruz. Burada GökTürkler’i basan Oğuzlar,  Dokuz-Oğuzlar, yani Uygurların soylu boyları idiler, öyle anlaşılıyor ki, XIII. yüzyıldaki Türkler de ordu sözünü, eski Göktürk anlayışına göre kullanıyorlardı.

Dede  Korkut  Kitabı’nda   Bey Beyrek de “Kalın, kara dumanı, ordanın üzerine dökülür gördüm!” diyordu. Burada da doğrudan doğruya, bir aile çadırından söz açılmak isteniyordu.

“Ordu” savaş anlamına:

Ordu deyimi daha sonra “saray” anlamına karşılık olarak da kullanıldı. Uygur çağında ordu sözü, daha çok, “saray” karşılığı olarak kullanılmıştı. Saray muhafızları yaygın olarak, sarayın çevresinde otururlardı. Uygur çağında, saraylara artık bilginler de girmeğe başlamışlardı. Göktürk devletinde de, az da olsa, ordugâha bilginlerin alındıklarını biliyoruz. Göktürk yazıları ile yazılmış bir yazıt, iyi bir Han’ın nasıl olması gerektiğini de, şöyle anlatıyordu:

Han olarak tahta çıkmış, ordusunu yapmış, ilini idare etmiş, (dünyanın) dört köşesindeki, iyi ve akıllı insanları toplamış, (bundan) zevk almış ve (sarayını) süslemiş. Bunu (iyi) biliniz! İyidir, bu!” diyordu.

Uygurlar, hanlık otağının bulunduğu, başkent şehrine de, “Ordu-Balıg“, yani ordu şehri derlerdi. Uygurların kültür tesirleri altında gelişen, Cengiz-Han devletinin başlangıçlarında, Türklerin bu deyimi, iyi anlaşılamamıştı. Bu sebeple Moğollar saraya ordu   evi derlerdi.

XI. yüzyıldan sonra, ordu deyimi, “başkent” anlamına kullanılmağa başlandı. Türkler, şehirlileşmeğe başlayınca, devlet ile ilgili deyimlerde de, bir değişme olmuştu. Devlet içinde şehirler, artık birinci derecede önem kazanıyorlardı. Bu sebeple, Kara-Hanlı devletinin başkent şehrinin adı da, “Kuz-Ordu”ya çevrilmişti. Karahanlılar’da, devletin önemli yerleri, şöyle sıralanarak anlatılıyordu: “Kent, ulus, ordu, karşı“. “Kent” şehirler; “Ulus” ise, şehir toprakları ile çevre bölgeleri idi. “Ordu“, başkenti; “karşı” da,   “saray” anlamına kullanılıyordu.