- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Necip Fazıl Kısakürek

necip fazıl kısakürekNecip Fazıl, Cumhuriyet döneminde yetişen en güçlü şairlerden birincisi ve en büyük tiyatro yazarlarından biridir; otuz üç yaşına kadar serazâd bir hayat yaşamış ve sonra Nakşibendi Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile karşılaşmış, İslâm’a dönmüş, yahut İslâm’ı yeniden keşfetmiştir. A. Arvasî ile tanıştıktan sonra, zihnî ve kalbî bir bunalıma girmiş, bu bunalımın doğurduğu dehşetli anları “Çile” adlı şiirinde anlatmıştır:

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk
***
Aylarca gezindim yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe
***
Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece,
Gördüm ki, ateşte, cambazda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

Bu uzun, uykusuz, duraksız ızdırap dolu bunalımdan (Angoisse) sonra içindeki deniz duruluyor; dünyaya edindiği bilgilerden kafasını temizliyor. Tıpkı F. Bacon’un zihni idolden (putlar) temizlemesi gibi. Ama ikisi farklı gayelerle yapıyorlar. Bu zihnî temizlemenin zorluğunu “Kustum öz ağzımdan kafatasımı” mısralarıyla ifade etmiş:

Ateşten zehrini tattım bu okun
Bir anda kül etti can elmasımı
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Necip, daha sonra kendi ideolojisini ortaya koydu: Bunu da “Büyük Doğu” adıyla çıkardığı dergide ifade etti. Necip Fazıl, önce Türk milleti, sonra bütün Doğu âlemine bütün insanlığın kurtulması için, Türk milletine gereken yol, İslâmiyet’tir diyor. O, Türk milletinin arslanın maiyyetindekilerden biri olmak yerine “bizzat arslan gibi ya ormanların hakimi veya kafeslerin mahkumu olmasını istiyor. Çünkü Türk milleti, “tarih boyunca kaderinin devamlı ihtar ve ifşa” edişleriyle bir arslan gibi hakim yaşamıştır.

Necip Fazıl, Anadolu milliyetçilerindendi, ama milliyet kabının muhtevasını İslâm ile doldurmak ister. Biz Osmanlı Devleti’nden önce, “ruhunu kubbeleştirmemiş mücerret bir hareket kaynaşmasından, helezonvari bir akıştan” ibaret idik. “Belli bir mekana mıhlı olarak, belli başlı zamanımızı, birkaç küçük örnek bir tarafa Osmanlı İmparatorluğu’yla beraber yaşamaya başlamış olduğumuzu” ileri sürer. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasını da şöyle ifade eder:



Orta Asya yaylalarından inen zamansız ve mekansız bozkurt, Anadolu ırmaklarından birinde su içerken suda ateş gözlerinin ateşini seyrede ede bir söğüt ağacına istihale etti (dönüştü); toprağa, göğe ve güneşe perçinlendi, yepyeni bir ruh ve iman hamlesiyle gerçek zaman ve mekan âlemine girmiş oldu.” Necip Fazıl, “İdeolojya Örgüsü”nde, önce davasını ortaya koyuyor; sonra Doğu ile Batı’nın bir hesaplaşmasını (muhasebesini) yapıyor; sonra Türk’ün muhasebesini ele alıyor. Sonra “Ana kaynak: İslâm’ı, nasıl bozulduğumuzu”, beklediğimiz inkılâbı, “beklediğimiz inkılâbın yönleri”ni, devlet ve idare mefkûresini (ülküsünü) “temel prensipler”i tahlil ediyor, hal ve manzarayı tasvir edip, çilesini ve davasını anlatıyor. Necip Fazıl, inkılâbı bir dinamite benzetir. Bundan dolayı onun kölelik ettiği davaya ve hakikat kutbuna göre değerlendirildiğini söyler. Onun istediği inkılâp, her şeyin etrafında döneceği, olacağı, bulacağı, sabit ve mutlak mihver (yörünge) olan İslâm’ın etrafında dönmelidir. Ona göre; “İnkılâp ve inkılâpçılık hak ve mutlak din peygamberinin mukaddes ayak izleriyle açılmış yolu bulmak demektir.

Büyük Doğu’da, idarenin terimleri de değişiktir: Yüceler Kurultayı, Başyüce ve Kurultay Başyüce (Cumhurbaşkanı), Başyücelik Hükümeti, yüce din dairesi, başyücelik akademiyası gibi. Büyük Doğu ideolojisinin temel prensipleri vardır. Bunda ruhçuluk, keyfiyetçilik (nitelikçilik), şahsiyetçilik, ahlâkçılık, milliyetçilik, sermaye ve mülkiyette tedbircilik, cemiyetçilik, nizamcılık ve müdahaleciliktir.

Ruhçuluk, kainatı, ebediyet yolcusu insanın etrafında toplamaktır; maddeci ise kainatı topyekün yokluğa mahkum olan maddenin yörüngesizliğinde dağıtır. Ruhçuluk, madde ve bedenî zevklerin üstünde olan haz ve elem çeşitleriyle (manzume) beraber vatan, millet, aile, aşk, merhamet, namus, kahramanlık gibi kavramlar, ruhçuluk kadrosuna aittir. Ruhçuluğun ufuk çizgisi Allahçılıktır. Her Allahçı kendi kendisine ve en mükemmel ruhçudur.

Necip Fazıl’ın anladığı şahsiyetçilik “hakkın en üstün kaza ehliyetini temsil edenleri hakim kılma davasından başka bir şey değildir”. Ahlâkçılıktan anladığı da şudur: “Kökümüzün kaynağımızın, beşiğimizin, ocağımızın ahlâkı”, “Millî ahlâk mefhumunu, başta din olmak üzere o milletin bütün iman ve mukaddesat manzumesi içinden süzülüp gelen bir vaka telakki etmenin ahlâkı.” Necip Fazıl, milliyetçiliği bir zarf olarak görür ve onun içini (mazrufunu) doldurmaya önem verir. O şöyle der: “Her tavus kuşu bir yumurtadan çıkar, ama, gaye, tavus yumurtasından çıkmış olmak değil, tavus kuşu olmaktır.” O milliyetçiliği ileriye doğru, tohum üstünde değil, ağaç üstünde karar kılan bir anlayışa bağlar.

Necip Fazıl, seçme şiirlerini topladığı “Çile” adlı kitabının sonunda “Poetika” (şiir felsefesi) yapmıştır. O, poetikasında şair, şiir, şiirde usûl (metot), şiirde gaye, şiirin unsurları, şiirde kütük ve nakış, şiirde şekil ve kalıp, şiirde iç şekil, şiir ve cemiyet (toplum), şiir ve hayat, şiir ve din, şiir ve müspet ilimler, şiir ve devlet gibi konuları ele almış ve kendi düşüncesi ve ideali açısından bu konuları açıklamıştır. Öyle sanıyoruz ki Cumhuriyet devrinde şiir hakkında yazılan en kapsamlı, kaliteli ve muhtevalı poetikadır. Necip Fazıl, İslâm ve tasavvuf ilişkisine dair de çok şey yazmıştır. Ona göre İslâm’ın dışı şeriat, içi tasavvuftur. Birisi dış rejimdir, diğeri iç rejimdir (tasavvuftur); tasavvufun aleti nedir? Aleti de zevk ve vicdandır; akıl değil.

Necip Fazıl, gerek şiirlerinde, gerekse çeşitli eserlerinde varlık, yokluk, ölüm, yaratma, ebedilik, zaman, ruh ve madde gibi felsefe mahkemeleri üzerinde de fikir beyan etmiştir. Meselâ zaman için şöyle diyor: “Zaman, bir varlık ve bir yokluğun üst üste gelmesi ve birbirini takip etmesi hadisesidir.” Necip Fazıl idealini şöyle belirtiyor: “Biri öbüründe tamamlanacak iki dünyanın terkibi (sentezi)… Hakikî Doğu dünyasını billurlaştırmak ve onun cemiyetini geliştirmek ideali.

Necip Fazıl idealini, “İslâm’ın emir subaylığı”, “tek zerresini feda etmeksizin İslâm’a yol açmanın sistemi” olarak tarif etmiştir. “Büyük Doğu” idealinin maddî ve coğrafi bir mekanı yoktur. Vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet plânında bu mekan aranmalıdır. Bundan dolayı ideal, kendisini mekan çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmek ister. Dolayısıyla içimizdeki iklimlere doğru, ince ve ruhanî bir seferdir. Necip Fazıl, sonraki nesilleri derinden etkilemiştir.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|