- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Mütareke Döneminde Atatürk

mutareke döneminde atatürkYakın tarihimizde “Mütareke Dönemi” (1918-1922) olarak adlandırılan ve kendine özgü şartları münasebetiyle çok farklı bir evrenin başlangıcını oluşturan Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasıyla birlikte, dört yıldan beri ülkenin farklı cephelerinde sürmekte olan savaşın sona ermesi üzerine toplumda iyimser bir hava oluşturulmaya çalışılmıştı.Zira Mütareke’nin imzalanmasından sonra “seferberliğe son verileceği, genel bir af çıkarılacağı, herkesin işiyle meşgul olacağı, devletin istiklâli ile saltanatın hukukunun kurtarıldığı” yolundaki açıklamalar bu havayı iyice pekiştirmişti.

Fakat Mütareke hükümlerinin uygulanması gerekçesiyle girişilen bir dizi uygulamalar ile Mütareke şartlarının gerçekçi şekilde değerlendirilmesi sonucunda, oluşturulmak istenen hava ve ümitlerin, gelişmekte olan durumla hiçbir ilgisinin bulunmadığı anlaşılacaktır. Öyle ki sözde Mütareke hükümlerinin uygulanması gerekçesiyle ülkenin pek çok bölümünün işgal edilmesi bir yana, İstanbul’un da 13 Kasım 1918’den itibaren fiilen işgal altına alınması Mütareke sonrası gelişmelerin kamuoyundaki beklentilerin tam aksi yönünde tezahür edeceğini göstermekteydi.

Mütareke sonrasında olumsuz emarelerin görülmesi üzerine bazı Türk aydınları, devletin ve milletin kurtuluşu yolunda ciddi düşünce ve teşebbüslere girişilmesi gerektiğine inanmaktaydılar. Nitekim Mütareke sürecinde, ordunun durumu ve devletin bu noktada izlemesi gereken siyasete ilişkin olarak çok önemli görüş ve önerilerinin bulunduğunu bildiğimiz Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Grubu ile 7. Ordu Karargâhı lağvedilip (7 Kasım 1918), Harbiye Nezareti emrine alındığından 13 Kasım 1918 Cuma günü İstanbul’a gelmiştir. Mülga Ordular Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Haydar Paşa’da trenden indiği zaman askeri bir müfreze tarafından resmi törenle karşılanmıştır.

İtilaf Devletleri Donanması’nın da (55-60 parça) İstanbul Limanı’na demirlediği gün başkente gelen Mustafa Kemal Paşa, düşman donanmasını üzüntü ile seyrederek, hiçbir yılgınlık eseri göstermemiş ve “geldikleri gibi giderler” demek suretiyle de onların bir gün bu memleketten kovulacakları hususundaki güvenini belirtmişti.

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gelir gelmez ilk iş olarak Rauf Bey’le görüşerek beraberce müstafi Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’yı Sadaret Konağı’nda ziyaret ettiler. Bu esnada Fethi Bey de orada idi. Konuşmalar daha çok, İngiliz taraftarı görünen müstakbel Sadrazam Tevfik Paşa’nın yeniden sadarete getirilmesi konusunda odaklanmıştı.

Ahmet İzzet Paşa, söz konusu görüşmede, kabinenin neden çekildiğini açıkladı. Mustafa Kemal Paşa ise bunun nihayet bir “izzet-i nefis” sorunu olduğunu, muhakkak Tevfik Paşa’ya kabine kurdurmayıp, Ahmet İzzet Paşa’nın başkanlığında yeni bir kabinenin kurulması gerektiğini ileri sürdü. A. İzzet Paşa ise Padişah ile çatışarak memleketi daha bunalımlı bir duruma sokmaktan çekindiğini söylediyse de Mustafa Kemal’in ısrarı karşısında onun istediği karara varıldı. Rauf Bey hatıralarında “Paşa’nın teklifini ittifakla tasvib ve kabul ettiklerini, Tevfik Paşa Kabinesi’nin Meclis-i Mebusan’da itimad reyi almasını önlemek için ne şekilde, nasıl çalışmaları gerektiğini konuşarak, bir işbölümü yaptıktan sonra da çalışmaya başladıklarını” belirtir.

Mustafa Kemal Paşa’nın görüşüne göre yeni kurulması planlanan Ahmet Tevfik Paşa Hükümeti’nin güvenoyu alması engellenebilirse, bazı arkadaşlarıyla birlikte kendisinin de Harbiye Nazırı olarak yeralacağı II. Ahmet İzzet Paşa kabinesi kurulabilecek ve böylelikle de siyasi mücadele sürecinde ilk önemli başarı kazanılmış olacaktı. Aslına bakılırsa bu, Mustafa Kemal Paşa’nın daha Mondros Mütarekesi öncesinde Suriye cephesindeyken ortaya koyduğu bir düşünceydi. Talat Paşa Hükümeti’nin istifa ettiği ve Ahmet Tevfik Paşa’nın yeni hükümeti kurmakta zorlandığı günlerde Padişah’ın Başyaveri Albay Naci Bey’e çektiği telgrafta bir hükûmet formülü tavsiye etmiş ve telgrafın içeriğindeki hususların “münasipse Padişah’a arz edilmesini” istemişti.



Sulhun çabuk gelmeyeceğini, sulha kadar çok buhranlı vaziyetler karşısında kalınacağını, Harbiye Nazırı olmakla vatana o sırada gerekli ciddi hizmetlerde bulunabileceği kanaatinde” olan Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafında söz konusu görevle ilgili doğrudan bir bilgi bulunmuyorsa da, kendisinin Atay’a anlattıklarında “Harbiye Nezareti’ne getirilmek istendiğini çok samimi bir lisanla belirttiğini” söylemekte; Rauf Bey’in de yeni Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya Mustafa Kemal Paşa’nın söz konusu göreve getirilmesini önerdiği anlaşılmaktadır.

Neticede, Ahmet İzzet Paşa “vaziyet sulha doğru gelişir ve cephenin bugün arz ettiği tehlike ortadan kalkarsa, Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’na getirileceği düşüncesini” izhar ettirdikten sonra yeni kabinede, telgraf metninde belirtilen Fethi ve Rauf Beylerle, Şeyhülislâm Hayri Efendi’ye görev verilmiş; fakat Mustafa Kemal Paşa’ya bir tevcihatta bulunulmamıştır.

Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a gelmesinden iki gün önce 11 Kasım 1918’de, müstafi Ahmet İzzet Paşa Kabinesi’nin yerine Ahmet Tevfik Paşa kabinesi kurulmuştu. A. Tevfik Paşa Kabinesi’nin henüz icraata başladığı devrede İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa 15 Kasım’da Padişahı ziyaret etmiş ve görüşme İstanbul basınında da gündeme getirilmiş, ancak görüşmenin içeriğine ilişkin bir bilgi basına yansımamıştır.

Mustafa Kemal Paşa yine bu günlerde bir taraftan A. Tevfik Paşa Hükümeti’ne karşı aldıkları karar gereğince muhalif tavrını sürdürürken, diğer taraftan da basın yoluyla kamuoyunu aydınlatmaya çalışmıştır. Bu bağlamda 16 Kasım’da Pera Palas’ta Vakit, Zaman ve Minber gazetelerinin muhabirleriyle yaptığı mülakatta, “Mütarekenin tatbikatı hakkında kendi görüşlerini, bazı anlaşmazlıkların çözüm yolları, Meclis-i Mebusan’ın milleti temsil edip etmediği ve en önemli mesele olarak da hürriyet ve istiklâlimizin saklı kalması” hususları üzerinde durmuştur.

Mustafa Kemal Paşa ile yapılan mülakatın belirtilen gazetelerde yayınlanmasından sonra 19 Kasım tarihli Minber’de çıkan Ahmet Hulki imzalı ve “Nihüfte Bir Simâ” başlıklı yazıda “…Vatanın emsalini yetiştirmekte cömertlik göstermediği birkaç müstesna zekâdan biri ve hatta birincisi gazetelerde beyanatı çıkan Mustafa Kemal Paşa olduğu” belirtiliyor; “kendisi milletin ve memleketin en çok hünerli evladından biri olduğu halde, en az takdire mazhar olan yine O’dur…” denilerek; “…herhalde istikbal-i vatan Mustafa Kemal Paşa’dan büyük hizmetler beklemede haklıdır” cümlesiyle yazıya son veriliyordu.

Öte yandan yukarıda belirttiğimiz gibi Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gelir gelmez aldıkları karar gereğince A. Tevfik Paşa Kabinesi’ne karşı yakın arkadaşlarıyla siyasi bakımdan muhalefetlerini sürdürürken, kuruluşunda ve yayınında katkısının olduğunu bildiğimiz Minber gazetesi de hükümete yönelik muhalefetiyle kamuoyunu uyarma görevini yerine getirmekteydi.

Burada hemen belirtelim ki, gerek Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, gerekse Minber gazetesinin muhalif tutumlarının nedeni Ahmet Tevfik Paşa’nın şahsı değil, onun başkanlığındaki kabinenin azim ve iradeden yoksun olmasıydı. Olağanüstü şartların yaşandığı bir devrede azim ve irade gücüne sahip bir hükûmet beklentisinin yoğunlaştığı sırada, Mustafa Kemal Paşa, A. Tevfik Paşa Hükûmeti’nin güvenoyu almasını önlemek için Meclis-i Mebusan’a sivil bir kıyafetle giderek milletvekilleri nezdinde kulis ve iknâ faaliyetlerinde bulunduysa da bu girişimden bir sonuç alamamıştır. Gerçi, Mustafa Kemal Paşa’nın bu girişimlerinin milletvekilleri nezdinde etkili olduğu, gerek oturumların seyri ve tartışmalardan, gerekse oylama neticelerinden bellidir. Fakat bir süre daha görev yapmak isteyen mebusların hisleriyle, meclisin feshedilebileceği endişesi büyük ölçüde neticeyi tayin etmişti.

Böylece düşman karşısında ülkenin ve milletin en çok ihtiyaç duyduğu cesur bir hükûmetin kurulabilmesi şansı kaybedilmişti. Öte yandan, bir taraftan İtilaf Devletlerinin baskıları, diğer taraftan yeni hükûmet ile Padişah’ın Meclis-i Mebusan hakkındaki kanaatleri, meclissiz bir yönetimin yaratacağı sakıncaların Mustafa Kemal Paşa tarafından sık sık dile getirilmesine rağmen, Vahidettin’i, yeni bir girişime yöneltmiş ve Padişah 21 Aralık 1918’de Meclis-i Mebusan’ı Kanun-ı Esasî’den aldığı yetki çerçevesinde feshetmişti.

Padişah’ın bu iradesi üzerine Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının İstanbul’da sürdürdükleri azim ve irade gücüne haiz bir mücadele girişimlerine darbe vurulmakla beraber “yollar çok, mıntıkalar çok” düşüncesinden hareketle Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçerek “Milli Mücadele Hareketi”ni başlatma istikametindeki oluşum sürecini hızlandıracaktır.

M. Kemal Atatürk sayfasına dön! «|