Dilimizde kültür kelimesi, sözlük anlamı ile biribirinden farklı birkaç kavrama karşılık olarak kullanılmaktadır. Bunlardan biri Lâtince çukura kelimesinin “toprağı ekip biçme, verimlendirme” anlamındaki asıl kullanılışına paralel olan anlamıdır. Tarım, tıp ve bitki bilimi (botanik) alanlarında üretme, yetiştirme ve çoğaltma çalışmalarını ifade eder. Bakteri kültürleri, kültür bitkileri vb. örneklerde görüldüğü gibi, uygun biyoloji şartlarında bir mikrobu, bir bakteri türünü veya bir bitkiyi üretme anlamına gelir.
Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır.
Kültür sözü, bu anlam dışında bir kimsenin herhangi bir alandaki bilgisini veya genel bilgi düzeyini göstermek için de kullanılır: Geniş tarih kültürüne sahip bir komutan; kültürlü insan; kültürsüz adam gibi. Bunun anlamca daha kapsamlı olanı, eğitim – öğretim ve tecrübe yoluyla edinilen yüksek bilgi ve zevk düzeyini, aydın yaşayış tarzını anlatır. Kültürlü aile, kültürlü çevre gibi.
Kelimenin bu son iki anlamı ile ilgili bir diğer anlamı da kültür kuruluşları, kültür faaliyetleri örneklerinde görüldüğü üzere, her türlü fikir ve özellikle sanat faaliyetlerini duygu, düşünce ve zevk alanlarındaki bilgi ve değerleri ifade etmesidir. Ancak, bizim burada konumuz dolayısıyla üzerinde durduğumuz kültür, yukarıda belirtilenlerden farklıdır. Daha önce işaret edildiği gibi, toplumda sosyal akrabalık bağını kuran değerler anlamındadır. Bu yönü ile bir toplumu millet hâline getiren ve milletten millete değişen değerler bütünü demektir. Genel kültür ile millî kültür arasındaki fark da bu nitelik ayrılığına dayanır.
Kültür, insanı öteki yaratıklardan ayıran, dolayısıyla da yalnızca insana vergi olan bir özelliktir. En ilkel topluluklardan başlayarak en gelişmiş insan topluluklarına varıncaya kadar, bütün toplumların kendilerine göre birer kültürlerinin bulunduğu inkâr kabul etmez bir gerçektir. Ne var ki, toplumların hayat karşısındaki tutum ve davranışları biribirinden farklı olduğu, yaşayışlarında, eğitim ve düşünce tarzlarında, yaratıcılıklarında biribirini tutmayan başkalıklar bulunduğu için, bu başkalıklar, kültürleri toplumdan topluma değişik ve çeşitli yapılarda karşımıza çıkarmıştır. Bir kültür için vazgeçilmez önem taşıyan öğeler, başka bir kültür için önemsiz sayılabilir. Toplumların ve dünyadaki milletlerin mozayik hâlindeki farklı görünümleri de genellikle kültür yapılarındaki bu farklılıktan kaynaklanmaktadır.
Kültür, toplumdan topluma ayırıcı bir nitelik taşıdığı hâlde, aynı toplum içinde, fertleri biribiri ile kaynaştıran ve uyumlu kılan bir niteliğe sahiptir. Bu anlamdaki kültürün ne olduğu konusunda bugüne kadar derinlemesine araştırmalar yapılmıştır. Taylor, VViesler, Sapir, Young, Thurmvald, Kohen, Small. Hil-ler, Kroeber Kluckhohn, Bennet gibi ünlü antropolog kültür tarihçileri tarafından, araştırma sonuçları, konuyu çeşitli yönleri ile değerlendiren tariflere de bağlanmıştır. Gerçi, konuya yöneltilen farklı bakış açılan dolayısıyla bu tariflerde azçok biribirinden ayrılan yanlar göze çarpmaktadır. Ancak, bunların hepsinin birleştikleri ortak nokta, kültürün bir toplumun sosyal yapısına yön veren ve o topluma kişilik kazandıran değerler bütünü olduğudur.
Bu değerler bütünü, özü itibariyle, toplumu oluşturan kişilerin şahsiyet yapıları ve davranış biçimleri ile şekillenir. Toplu yaşayışın vazgeçilmez bir şartı olarak, fertler arasındaki karşılıklı davranış ve ilişkiler, zamanla sınırlarını genişleterek ortaklık niteliği kazanmaya başlar ve yukarıda sosyal akrabalık bağı diye adlandırdığımız ortak davranış kalıpları hâline dönüşür. Dolayısıyla yalnız kişinin malı olmaktan çıkarak, şahsî değer ölçülerinin üstüne taşan ve o topluma hükmeden bir sosyallik niteliği kazanır.
Fertleri toplum içinde biribirieri ile uyumlu kılan ve ortak yaşayışın doğal bir sonucu olan ortak davranışlar, çok yönlü ve çeşitlidir. Çeşitli dinler, gelenek ve görenekler, ahlâk, hukuk, eğitim, dil, tarih, edebiyat; sanat, ekonomi, tarım v.b. hep bu çerçevenin içine giren öğelerdir. Bundan dolayıdır ki, kültür, genel bir anlatımla, bir insan topluluğunun yüzyıllarca devam eden ortak yaşayışından doğan maddî ve manevî değerlerinin, birikimlerinin ve davranış biçimlerinin bütünüdür diye tanımlanabilir. Yalnız, şunu da özellikle belirtmek gerekir ki; aşiret, boy, kabile ve kavim gibi millet dışı ve aile -millet arasındaki basamaklarda bulunan topluluklarda, sosyal biçimlenmeyi yönlendiren kültür değerlerinin hepsi birden oluşmuş ve tam bir gelişmeden geçerek yerlerini alabilmiş değildir.
Kültürü oluşturan öğeler, bir toplumun meydana gelişi ile sonradan oluşmaya başladığı ve yavaş yavaş dal budak salarak sosyal değerler hâline dönüştüğü için, bu gibi toplum türlerinde bunların bir ikisinin, söz gelişi din ve geleneklerin ağır bastığı, diğer öğelerin gelişme imkânı bulamayarak cılız kaldığı da görülür. Bunlarda aynı toplumdan olma duygusu da bir bilince ulaşmış değildir. Millet safhasına erişmiş toplumlarda ise, kültürün öğeleri ve gelişmişlik açısından aralarında nitelik ve derece farkları bulunmasına rağmen, asgari bir ortaklık söz konusudur.
Kültür değerleri, ya o toplumu birleştirip bütünleştirmeye yetecek bir belirlilik kazanmıştır; yahut da bütün sosyal ihtiyaçlara cevap verebilecek bir gelişme ve zenginlik düzeyine ulaşmıştır. Kişi ve toplum olarak bu değerler benimsenmiş ve bilincine varılmıştır. Böylece, kültürün özünü temsil eden ve “toplum bilinci” (millî şuur) diye adlandırılan ortak bir ruh oluşmuştur. Taşıdığı bu ana özellik ve bir toplumu millet hâline dönüştürmenin temel şartı olması dolayısıyla, kültürü, bir milleti öteki milletlerden ayıran yaşayış tarzı, o millete özgü, duygu ve düşünce birliğinin oluşturduğu ortak ruh olarak tanımlamak mümkündür.
Ayrıca, milletler arasındaki az veya çok gelişmişlik farkı, kültür değerlerindeki az veya çok gelişmişliğe ve zenginlik derecelerine bağlıdır.
Kültürü, kendisini oluşturan öğelerin, nitelikleri bakımından maddî kültür ve manevî kültür olarak iki gruba ayırıyoruz. Ev bark şekilleri, kullandıkları çeşitli âlet ve eşyalar, giyim kuşam tarzları, yemek ve beslenme şekilleri gibi, toplumların maddî yaşama düzeni ile ilgili olanlan maddî kültür; dil, tarih, gelenek ve görenek, hukuk, ahlâk gibi yaşayışın manevî yönü ile ilgili olanları da manevî kültür içinde yer almaktadır.