- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Kanıtlayıcı (İspatlayıcı) Anlatım

kanıylayıcı anlatımOrtaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya yargının, okuyucu ve­ya dinleyiciye kanıtlama (ispatlama) yolu ile anlatılması için uygulanan bir anla­tım türü olup, genellikle makale, tenkit, fıkra, röportaj, deneme gibi yazılı; konfe­rans, açık oturum, münazara gibi sözlü kompoziyonlarda kullanılır.

Bu tür anlatımda, önce ortaya atılmış ve ispatlanması gereken herhangi bir ko­nu bulunmalıdır. Bu konu bütün yönleriyle tanıtılır ve sonra konunun ispatlanma­sına geçilir. Bu safhada, elde bulunan her türlü belge, başkalarının konu ile ilgili gö­rüşleri, eğer yapıldıysa deney ve gözlem sonuçları birer delil olarak kullanılır.

Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri:

1. İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
2. Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
3. Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.
4. Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.



5. Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.
6. Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
7. Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
8. “Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma ” gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
9. Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir.

öğretici, tartışmacı, kanıtlayıcı, açıklayıcı metinler

Örnek Metin:

Yazarlık yeteneği yiter mi?

Eskiden yitmeyeceği kanısmdaydım. Yazar nihayet, ilerleyemez, bir noktada kalırdı; niçin yeteneğini yitirsindi? Bu konuda okuduğum iki yazı bende karıncalanma yarattı. Bunlardan biri oldukça eski: Bir mizah dergisinde belki de bir Halkevi Dergisi’nde (unuttum şimdi), Hüseyin Rifat’ın eskiden ne güzel şiirler yazdığı, hatta Hayyam’dan ne güzel çeviriler yaptığı ama artık yeteneğini iyiden iyiye yitirdiği söyleniyordu. Fazla önemsememiş olacağım ki ya da Hüseyin Rifat gibi hiçbir zaman yakınlık duymadığım bir şairle ilgili bir saptama bende hiçbir izlenim uyandırmamış olacak ki okuyup geçmiştim. Sonra bir gün Sartre (Satr)’ın ‘Edebiyat Nedir?‘ini okudum (O kitabın çok önemli bulduğum son bölümü, yani yarısı Türkçeye çevrilmedi). Sartre da Fransız edebiyatında bazı yazarların yeteneklerini yitirdiklerinden söz ediyordu. O zaman, o Mizah Dergisi’ndeki ya da Halkevi Dergisi’ndeki yazı da dirildi, yem’ bir güncellik kazandı bende.

Ama yine de yalnızca bir soruydu bu benim için: Yazar, nasıl olurdu da yazarlık yeteneğini yitirirdi? Okumuş olduklarını hiç mi hiç okumamış, daha önemlisi, yazmış olduklarını hiç mi hiç yazmamış bir duruma nasıl gelebilirdi?

Bu iki yazıyı okuyuşumun üzerinden yıllar geçti. Sonunda şu kanıya vardım: Yitiyor, yitebiliyor. Bir şair bir gün daha kötü bir şair, bir yazar daha kötü bir yazar hâline gelebiliyor. Hatta, bir bakıma kendi eski yazdıklarının okuru olma düzeyini artık tutturamamaya başlıyor. Bunu, bir şairin, bir yazarın belli bir anda oluştuğu doruk anına ya da durumuna artık bir daha ulaşamaması gerçeğiyle karıştırmayalım. Koşullar değiştiği için geri düşmüş olmak da ayrı şey. Yeni durumlara ayak uyduramamadan da eskimiş olmaktan da başka bir şey benim demek istediğim. Başarısızlıktan söz etmiyorum.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu son yıllarda eskimişti. Ama bir Necip Fazıl Kısakürek’te bir yetenek erozyonu olmuştur. Bir Falih Rıfkı Atay da öyle… John Steinbeck (Con Staynbek)’in son yıllarında, böyle bir durum görülmüştür. Öyle ki bu yazara Nobel Ödülü’nün verilişi bazı çevrelerde sürpriz olarak karşılanmıştı.

Cemal Süreya

Kompozisyon sayfasına dön! «|