XIV. asrın ikinci yarısında Anadolu’da yaşayıp kadılık, vezirlik ve hükümdarlık etmiş âlim ve şair bir devlet adamıdır. Harezm’den gelerek Anadolu’ya yerleşmiş olan ailesi Oğuz asıllıdır. Asıl adı Ahmed olan Kadı Burhaneddin, annesi öldüğü için babası tarafından yetiştirilmiştir. Çok zeki olan Kadı Burhaneddin, henüz on iki yaşında iken sarf, nahiv, lügat, mantık, hesap aruz gibi ilimleri görmüş, siyakat yazısı yazmış, Arapça ve Farsça divanlar okumuştur.
Kayseri’de çıkan karışıklıklar yüzünden babası ile Şam’a gitmek zorunda kalan Kadı Burhaneddin, dört ay sonra Kayseri’ye dönmüş ve tahsiline Kayseri’de devam etmiştir. 759/1358’de henüz on dört yaşında iken babasıyla birlikte Mısır’a gitmiş, orada tahsilini ilerleterek fıkıh, usûl-i fıkıh, feraiz, hadis, tefsir, heyet ve tıp gibi dersler okumuştur.
Dört amelî mezhep üzerine derinleşmiş, sonra devrinin meşhur âlimi Kutbuddîn Râzî (ö. 766/1365)’nin Şam’da olduğunu öğrenince Şam’a giderek, onun ders halkasına katılmıştır. Ondan Keşşaf Haşiyesi, Metali Şerhi, Miftâh ve Pezdevî gibi kitapları okumuştur. Şam’da bir buçuk yıl kaldıktan sonra, 19 yaşındayken babasıyla birlikte hacca giderek, hac farizasını ifa etmiş; fakat yolda babasını kaybetmiştir.
766/1365 yılında 21 yaşında iken babasının yerine Kayseri kadısı olmuştur. Bu vazifeyi üzerine alır almaz liyakatini göstererek, vakıf işlerini kısa zamanda yoluna koymuştur. Kadılık görevinde yakınlığa önem vermeden iş yapması sayesinde, kısa zamanda memleketin her tarafına namını duyurmuştur. Halk ona karşı sevgi ve güven duymaya başlamıştır. Bu sırada Eratna hükümdarı Mehmed Bey’in öldürülmesi, ülkeyi iç karışıklıklara sürüklemiş, bu durumdan rahatsız olan Kadı Burhaneddin, bir müddet Kayseri’de bulunan çiftliğine çekilerek durumu takip etmeye başlamıştır.
Bu karışıklıklardan sonra Eratna hükümdarı Ali Bey, ondan yardım istemiş, Ali Bey’in yardım isteğini yerine getiren Kadı Burhaneddin, bu yardımlarına karşılık olarak Eratna hükümdarı Ali Bey tarafından 780/1378’de vezir olarak atanmıştır. Dört yıl süren vezirliği sırasında iç ve dış güçlerle uğraşmış, bir sefer sırasında Ali Bey’in taundan ölmesi üzerine ülke karışınca, emirlerden Kılıç Arslan, Kadı Burhaned-din’i öldürmek istemiş; fakat Kadı ondan önce davranarak onu bizzat öldürmüş ve kendisini halk 782/1380’de naip ilan etmiştir.
Bir müddet sonra da çocuk yaşta olan hükümdarı bertaraf ederek 782/1381’de kendini hükümdar ilan etmiştir. 37 yaşında hükümdar olan Kadı Burhaneddin, adına hutbe okutup, para bastırmıştır. Kadı Burhaneddin, doğuda Timur, batıda Osmanlılar, güneyde ise Mısır Memlukluları olmak üzere, irili ufaklı birçok boy beyi ile mücadele etmiş, çok zor şartlar altında kalmasına rağmen; mahareti ve cesareti sayesinde hakimiyetini devam ettirmiştir. Bu arada uğradığı birkaç suikasttan kurtulmuş, yine uğradığı bir suikastta tedbirsiz davrandığı için Akkoyunlu beylerinden Kara Yölük Osman Bey tarafından 800/1398’de öldürülmüştür.
Kadı Burhaneddin’in edebî şahsiyeti hakkında eski kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. Genellikle onun şairliği alışılmış tabirlerle geçiştirilmiştir. Fakat elimizdeki büyük Türkçe divanı onun mücadelelerle geçen hayatına rağmen ince bir ruh ve şair bir tabiatta bulunduğunu gösterir. Şâir XIV. asırda Anadolu’da bir sanat abidesi gibi yükselmiş ve Batı Türkçesinin müşterek edebî dili ile güçlü şiir örnekleri vermiştir. Şiirlerinde mahallî unsurlara yer veren şair, Türk dilinin kıvraklığından ve anlam farklarından ustalıkla yararlanmıştır. İhtiraslı ruhunun feveranlarını taşıyan şiirlerin, tasavvufî aşk muvacehesindeki ruhî buhranlarını aksettirdiği görülür. Sâde dille yazdığı ve Türk halk şiirlerinde görülen cinaslı kafiyelere fazlaca yer verdiği tuyugları önemlidir. Kadı Burhaneddin Arapça ve Farsça şiirler yazmışsa da bugün bunlar elimizde değildir. Sadece Arapça üç şiiri İksîrü’s-sâdât adlı eserinin sonunda kayıtlıdır.
Bazı araştırmacılarca; Anadolulu şairler arasında gösterilen şairin dilinde Azerî Türkçesinin özellikleri de görülmektedir. Bazılarına göre ise; o, Azerî Tûrkçesiyle yazan şairlerden biridir. Esasen; Kadı Burhaneddin şiirlerini Eski Anadolu Tûrkçesiyle yazmış, Azerî ve Doğu Türkçesine ait bazı özelliklere de şiirlerinde yer vermiştir.
Henüz Kadı Burhaneddin hayatta iken 796/1393-94 tarihinde istinsah edilen Kadı Burhaneddin Dîvânı’mn tek nüshası British Library’de Or. 4126 numarada kayıtlıdır. Divan’da 1268 gazel,45 eksik gazel, 3 beyit, 20 rubaî ve 116 tuyug vardır. Bu nüsha Türk Dil Kurumu tarafından tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır (Kadı Burhaneddin Divanı I [Tıpkı Basım/, İstanbul 1943). Daha sonra Divan transkripsiyonlu metin olarak Muharrem Ergin tarafından yeni yazıya çevrilmiştir (Kadı Burhaneddin Divanı, İstanbul 1980).
Ayrıca Bakü’de (Eljar Seferli, Kadı Burhaneddin Divan, Baku 1988) de neşredilen divan üzerinde Hanefi Yontar tahlilî bir çalışma yapmıştır (Hanefi Yontar, Kadı Burhaneddin Divanı’nın Tahlili,Trakya Üniv. SBE, Edime 1995 [yayımlanmamış doktora tezi]). Ayrıca Ali Alparslan divandan seçtiği bazı şiirleri yayımlamıştır (Kadı Burhaneddin Divanından Seçmeler, Ankara 1977).
Kadı Burhaneddin‘in şiirlerinden başka Arapça yazdığı İksîrü’s-saâdât fî-Esrâri’l-ibâdât ve Tercîhu’t-tavzîh (Yunus Apaydın, “Kadı Burhaneddin’in Tercî-hu’t-tavzîh Adlı Eseri”, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, nr. 6, Kayseri 1995, s. 33-45) isimlerinde dinî muhtevalı iki eseri daha vardır.