- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

İpek Yolunun Hikayesi

ipek yolu nedir, özellikleriBüyük İpek Yolu tarihinin üçüncü devresi, VIII-XIII. yy. başına, yani, Arap fetihlerinden ve Ön Asya, İran, Kafkasya, kısmen Doğu Avrupa, Afganistan, Kuzey Hindistan, Orta ve kısmen Merkezî Asya’nın (Doğu Türkistan) İslamlaşmasından Moğol istilalarının Avrasya’nın hatırı sayılır topraklarındaki korkunç yangın yerlerine kadar olan zamana tekabül etmektedir.

Aşağıda İpek Yolu’nun tarihi hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Bu yazıda anlatılanların özeti niteliğindeki kısa yazımızı okumak için “buraya” dokunabilirsiniz.

Bu devir, “meskûn dünya”nın, önemli ölçüde günah çıkarma alâmetine göre: Batıda İspanya ve Mağrib’den (kuzeybatı Afrika) Doğuda Semireç’e (Yedisu) ve Ganj vadisine kadar ve Kuzeyde İdil Bulgarlarının ülkesinden Güneyde Hint Okyanusu’na kadar Eski Dünya’nın geniş bir mıntıkasını temelde Müslüman ülkeler; Batı, Orta ve Kuzey Avrupa’yı ise Katolik bölgeler oluşturuyorlardı; Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın bir kısmı Ortodoks Bizans sahasına dâhildi; Çin’de Uzak Doğunun T’ang İmparatorluğu inkişaf devrini yaşıyordu.

VIII. yy.ın sonu-XIII. yy.ın başında daha önceki devirlerin ticaret ve münasebet yollarının yansıra, milletler arası ve içbölge yollarının önemi artmakta; mal olarak ise, sadece, cemiyetin üst düzeyindeki kişilerin lüks ve günlük eşyaları değil, hatta ondan ziyade, çok sayıda zanaat işleri ortaya çıkmaktadır. Ticaret ve münasebet, pratikte bütün Avrupa’yı ihata ederek ve Afrika’ya geçerek İslâm dünyası ülkeleri ve Kazakistan ve Güney Sibir bozkırları vasıtasıyla ve sadece Yakın Doğu ile Hindistan arasında değil aynı zamanda İdil Boyu, Eski Rusya ve diğer Doğu Avrupa bölgeleriyle gerçekleştirilmektedir.

Bu devir için hayalî ve gerçek, çok sayıda uzak seyahatler biliniyor. Mesela, 874 yıllarında, Arap tüccarı İbn Vahab’ın Nankin yolculuğu veya İngiltere Kralı Büyük Alfred’in emriyle Shernborn’lu Piskopos Sigelm tarafından Güney Hindistan’ın daha sonraki on yıl için ziyaret edilmesi; Vareg’lerin Don, İdil, Hazar boyunda gezileri ve onların IX-X. yy.larda Bağdad’da bulunmaları; İbn Fadlan tarafından tasvir edilen, 922 yılında Arap Halifesi elçilik heyetinin İdil Bulgar ülkesine seyahati; X. yy.da ve müteakip asırlarda Arap tüccarların Rusya’nın kuzeyine gezileri, Müslüman İspanya’dan (veya Kuzey Afrika) Arap-Yahudi tüccarı İbrahim ibn Yakub’un Almanya’ya, Baltık Denizi’ne kadar seyahati bu cümledendir; 973 yılı Paskalyasında İbn Yakub, İmparator Otton I’in sarayında yine görünüyor ve bu hükümdarla sohbet ediyordu.



Norman Kralı Sicilyalı Roger II ile Arap şeyhnin oğlu El-İdrisî’nin dostluğu neticesinde 1150 yılı dolaylarında ortaya çıkan coğrafya eseri ve harita, o devir münasebetlerinin (ve ufkunun) genişliğine açıkça işaret etmektedir: Coğrafya tarihçilerinin görüşüne göre, bu eser ve gümüş üzerine işlenmiş dünya haritası, “antik devir ve Ortaçağ’ın coğrafya ilminin zirvesini” temsil etmektedir. Arap coğrafyasının kıymetli bir mümessili olarak, antik kültürün başarılarını kendinde toplamış olan El-İdrisî, Batı, Orta ve Kuzey Avrupa hakkında zengin Norman bilgi hazinesinden de malumat edinmişti.

O zamanın ne Avrupa, ne de Uzak Doğu ilminde, Kral Roger II ile dostluk neticesinde onun tarafından yapılana eş bir eserin bulunmamasında şaşılacak bir şey yok. El-İdrisî’nin dünya haritasına hasrettiği başlığı ikmal ederken R. Henning, “Şüphesiz İdrisî, Arap Ortaçağ coğrafyası ağacındaki şahane bir çiçekti. Nasıl ki Ptolemaios antik coğrafyanın inkişafını tamamlamakta ise, İdrisî de Moğol fetihlerine takaddüm eden devrin coğrafyasını ikmal ediyor; bunlar yeni coğrafî keşiflere cidden hizmet etmişlerdir.” diyordu. Daha iyisini söylemek zor!

XIII-XIV. yy. ortasında, Orta Asya’da, İran’da ve Avrasya bozkırlarında, Eski Rusya ile Asya ve Avrupa’nın birçok ülke ve bölgelerinin vassalları oldukları Çingiz Han varislerinin devletlerinin kök saldığı Moğol fetihlerinden sonraki devirde, Doğu ile Batı arasındaki canlı ticaret sürmeye ve derinleşmeye devam etti. Orta Asya, Altınordu ve Çin’in yanı sıra Rus ve Batı Avrupa siyasîleri, diplomatları ve tüccarlarının aktif olarak iştirak ettikleri doğrudan münasebetler de gelişmeye devam ediyorlardı. Rusya’dan Altınordu’ya zaten çok sayıdaki gezilerden sarf-ı nazar, Venedikli tüccar Polo kardeşlerin, Moğol Hanı Kubilay’a gerçekleştirdikleri ve meşhur Marco Polo tarafından tasvir edilen XIII-XIV. yy.ın en tanınmış seyahatini hatırlayalım. Maamafih bu, buna benzer çok sayıdaki seyahatlerden sadece biriydi.

Şöyle ki, Papa IV. Innocentus, 1246-1247 yıllarında Moğol Hanı Güyük’e Fransiscan keşişi Plano Carpini başkanlığında bir heyet yolladı; 1249 yılında ise Moğol hükümdarlarının başkenti Karakorum’a Fransa Kralı Louis IX’nin elçisi “Aziz” Fransiscan Andre Lonjumeau gönderilmişti (seyahat raporu bize kadar gelmemişse de onun hakkındaki nadir kayıtlar, çağdaşlarının hikayelerinde, ez cümle Rubruquis’da vardır). Sonuncusu, Flamanca Willem Reysbruk, tam olarak Guillaume Rubruc, 1253 yılında Filistin’den, aynı Kral “Aziz” Louis IX’nin başarısız Mısır seferinden sonra uzun bir yola gönderildi.

Rubruquis, Krala refakat ediyordu, Müslümanlara karşı Moğolların onun müttefikleri olabileceklerini ümid ediyordu. Rubruquis ve kendisine refakat eden Fransiscan keşişler, İdil’den Batıya üç günlük yolculukla Batu (Batıy) Han’ın karargâhındaydılar. Sonra bozkırdan geçerek şimdiki Kuzey Kırgızistan ve Doğu Kazakistan’a ve nihayet, Kara Irtış vadisine ulaştılar. Huzura kabul edildikleri Möngke Han’ın karargâhını ziyaret edip, ondan sonra Moğolların göçer orda’sıyla birlikte Karakorum’a geldiler. 1255 yılı yazında Rubruquis, Fransız Kralına Han’ın cevabî mektubuyla birlikte aksi istikamete yollandı.

Ticarî olmaktan çok diplomatik olan bütün bu faaliyetler, Orta Asya ve İdil-Boyu kavimlerinin, Hıristiyan Avrupa ve Müslüman Ön Asya’daki Moğol darbesini işgalcilerle kahramanca mücadeleleri neticesinde yumuşattıklarında, neredeyse Moğol fatihlerin payına düşecek olan Eski Dünya’nın batı bölümünün dünyevî ve ruhanî liderlerinin korkusuyla açıklanıyordu.

Avrupalı hükümdarların Doğudaki diplomatik faaliyeti, Timur ordularının, bundan bir müddet önce, Bizans’ın yardımına koşan müttefik Batı Avrupalı şövalye kuvvetlerini yenmiş olan Türk Sultanı, kudretli Yıldırım Bayezid’i mağlup ettiğinde, XIV. yy. sonu-XV. yy. başında da şiddetleniyordu. Emir Timur’un Anadolu’da, sanki, Bizans’ı muhakkak bir ölümden, Avrupa’yı ise Türkler’in âcil bir istilasından kurtarmış olan ani ortaya çıkışı, İngiliz, Fransız ve İspanya krallarının kendi temsilcilerini Timur’a göndermelerine yol açtı. İspanya Kralı’nın elçisi Ruy Gonzales de Klavixo, 1403-1406 yıllarında Semerkand’a Timur’un sarayına yaptığı seyahatinin, kendi muasırlarının, son zamanlarda ise günümüze kadar, çok sayıda okuryazar insanın okuduğu parlak bir anlatımını bıraktı.

XIII. yy.ın ikinci yarısı-XV. yy.daki bütün bu diplomatik münasebetler, bir taraftan Ceneviz, Venedik, Arap tüccarları, diğer taraftan Altınordu, Orta Asya, Çin tüccarlarının aktif olarak katıldıkları Batı ile Doğu’nun daimî ticarî münasebetleriyle aynı zamanda oluyordu. Ve ancak Büyük Coğrafî keşifler ve iç kıtalar arası yolların inkıraz bulması, Avrupa, Asya ve Afrika, ve bir de Eski ve Yeni Dünya arasındaki asıl ticaretin okyanuslara ve denizlere taşınmasına sebebiyet verdi.

Büyük İpek Yolu tarihinin her devrinde: I-V. yy.daki İmparatorluk devri, V-VIII. yy. erken Ortaçağ devri, IX-XIII. yy. başı devri, ve nihayet, Moğol sonrası dönemde, XIII-XV. yy. ortasında, sadece tüccarlar ve diplomatlar değil, manevî kültürün taşıyıcıları, muhtelif günah çıkarma dinlerinin dinî yardımcıları ve keşişleri: Budistler ve Maniheistler, Nesturiler, Katolikler ve Ortodokslar, Ahura Mazda dini mensupları, Müslümanlar, Konfüçyanistler ve diğer birçokları, İpek Yolu güzergâhlarını kullanmışlardır.

Önceki Sayfa «|

İpek Yolu sayfasına dön! «|