- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Halkçılık İlkesi

halkçılık ilkesi, nedir, açıklamasıBaşta Türk Dil Kurumu Sözlüğü olmak üzere çeşitli sözlüklerde, halk kavramının tek değil, pek çok tanımının olduğu görülür. Örneğin, Yahudi halkı gibi aynı soydan gelen, ayrı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluklarına halk denildiği gibi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ndeki gibi ülke içinde yaşayan değişik soylardan oluşan insan topluluklarının her biri halk olarak vasıflandırılmaktadır. Ancak, bizim anladığımız Türk Halkını, sözlüklerde de belirtildiği üzere, aynı ülkede oturan ve diğer ortak özelliklere sahip, ortak çıkarları ve değer sistemlerini paylaşan insanların tümü oluşturur.

Halkçılık ilkesi, çoğu zaman siyasal demokrasi ile eşanlamda kullanılmıştır. Atatürk’ün siyasal rejiminin gelişme süreci içinde halkçılığın anlamı, siyasal demokrasi olmuştur. Halkçılık, Atatürkçü düşünce sisteminin, milliyetçilik, milli eğemenlik ve tak bağımsızlık ilkeleriyle birlikte, daha milli mücadelenin ilk günlerinden beri en çok vurgulanan unsurlardan biridir.

Halkçılık ilkesi, milli mücadele yıllarının en önemli anayasal belgelerinde de ifadesini bulmuştur. 24 Nisan 1920 tarihli meclis tartışmaları sırasında Atatürk’ün takririnde halk hükümeti tabiri mevcuttur. Ancak, günün koşulları gereği bu düşünce açıklanmamıştır. Atatürk bu kaçınmanın nedenlerini açıkladığı İzmit Basın Toplantısında “Hissiyatımı önden daha fazla izaha kalkışsam, çoğu beni bırakıp, giderdi.” demişti.

1920 Haziranı sonlarında Fevzi Paşa, olayların kendilerini “halkçılığa” sürüklediğini söylerken, Atatürk de “Bugünkü mevcudiyetimizin mahiyet-i asliyesini milletin genel eğilimi ispat etmiştir, o da halkçılıktır.” diyerek siyasî sistemi bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Mustafa Kemal, 14 Ağustos 1920’de Büyük Millet Meclisi Hükümetinin yeni sistem konusundaki düşüncesinin “kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin” doğrudan doğruya halka verilmesini kapsayan halkçılık sistemi olduğunu açıklamıştır.

Atatürk, 13 Eylül 1920’de halkçılık ile ilgili Programı Meclis’e sunmuş ve bu Mecliste kabul edilmişti. Bunu büyük nutukta “Meclisin açılmasından sonra okunan ve kabul edilen takririmi de bu kısımla beraber Halkçılık Programı ismi altında tab’ ve neşretmiştim.” diye belirtmektedir. 13 Eylül 1920’de halkçılık tabiri artık açık açık ifade edildiği gibi, Atatürk tarafından sunulan Halkçılık Programının 4, 6 ve 8. Maddelerinde de yer almaktadır

Üç bölüm ve otuz bir maddeden oluşan Halkçılık Programı’nın amaç ve öğreti kısmında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ulusal sınırlar içinde bağımsız yaşamak, hilâfet ve saltanat kurumlarını kurtarmak amacıyla oluşturulduğu, Hükümetin amacının halkın özgürlüğünü sağlamaktan başka, onu emperyalizmin ve kapitalizmin baskı ve zulmünden de kurtarmak, egemenliğin tek sahibi yapmak olduğu vurgulanmıştı.

Programın temel maddeleri bölümünde ise, yeni Türk Devleti’nin siyasî yapısını belirleyen kurallar yer almaktaydı. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması, yönetim biçimini halkın saptaması, “halk hükümeti”nin Türkiye Büyük Millet Meclis tarafından yönetileceği gibi ilkeler bu bölümde yer almaktaydı. Yeni Gün ve Öğüt gazeteleri de halk hükümetinin kurulması yolunda yayınlar yapmakta idi. Program 18 Eylülde incelenmek üzere özel komisyona gönderildi. Özel komisyon, programı ikiye ayırarak, amaç ve öğreti bölümünü Meclis’in bildirisi, öteki bölümünü de Teşkilât-ı Esâsiye Kânunu olarak düzenlemeyi yeğledi. Sonuçta, Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri yüz yüze bulunduğu yoksulluğun nedenlerini yeni teşkilât ve araçlarla kaldırarak,yerine mutluluğu getirmeyi amaç olarak benimsedi.



Atatürk’ün Halkçılık Programında arzuladığı husus Türk halkının ekonomik ve sosyal çıkarlarından güç alan bir toplumsal inkılâbı gerçekleştirmekti. O, bu programı aynı zamanda millileştirme doğrultusunda da uygulamak istiyordu. Atatürk, Türk halkını “Irken, dinen, kültür bakımından birbirine karşı saygılı ve özveri duyguları ile dolu ve geleceği ve çıkarları ortak olan bir toplumsal heyettir.” şeklinde nitelemiştir.

Halkçılık programına öre, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti “halk hükümeti” olacak ve egemenlik kayıtsız, şartsız millete ait olacaktır. 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esâsiye’nin 1.maddesi egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu öne sürdüğü gibi “halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare esasına dayalıdır.” diyerek halkçılık ilkesini ön plâna çıkarır. 1 Mart 1921’de ise Atatürk “Siyaset-i dahiliyemizde olan halkçılık yani milleti kendi mukadderatına hakim kılmak esası Teşkilât-ı Esâsiye Kânûnumuzda tespit edilmiştir.” diyerek halkçılığın devlet için önemini vurgulamıştır.

Halkçılık, halk devleti, halk yönetimi, halkın kendi geleceğine hakim olması anlamında,kısacası siyasi demokrasi ile eşanlamlıdır. Halkçılık (demokrasi ilkesi ile milli egemenlik arasında çok yakın ilişki vardır. Halkçılık, milli egemenlik ilkesinin doğal ve zorunlu sonucudur. Atatürk, demokrasi deyimini, bugün de kendilerinin demokrasi ile yönetildiğini ileri süren ülkelerde görüldüğü gibi, asıl anlamından saptırarak veya ona değişik içerikler yükleyerek değil (SSCB, İran vb) tam tersine gerçek ve geleneksel anlamında, yani hürriyetçi siyasi demokrasiyi ifade etmek amacı ile kullanmıştır:

halkçılık tanımı, açıklamasıBizim bildiğimiz demokrasi, bilhassa siyasidir; onun hedefi, milleti idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde, siyasi hürriyeti temin etmektir.” Gazinin halkçılıktan anladığı husus hürriyetçi,siyasi demokrasidir. Ancak hürriyetler de sonsuz değildir. Şahsi hürriyeti sınırlama devletin görevidir. Hürriyet başkasına zararlı olmayan hareketleri yapmaktır. Şahıslar rahat yaşamak, devletin varlığının sürmesini sağlamak için bazı haklarını seve seve devlete vermelidir. Örneğin Şeyh Sait İsyanı sonucunda devletin geleceği tehlikeye girmiş, bunu önlemek için 1925’de Takrir-i Sükûn Yasası çıkarılıp, istiklâl mahkemeleri kurulmuştu.

1927’de Halk Fırkası Kongresinde Halkçılık Programı yer almış ve 1931’deki parti programında da bunun esaslar şöylece sıralanmıştı: “İrade ve hakimiyet kaynağı millettir. Kanunlar önünde mutlak bir eşitlik kabul eden, hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaata imtiyaz tanımayan yurttaşları halktan ve halkçı kabul ederiz.

Halkçılığı üç önemli unsuru vardır: Birincisi halk yönetimi (siyasi demokrasi), ikincisi eşitlik, üçüncüsü sınıf mücadelesinin olmamasıdır. Siyasi demokrasi daha önce söz konusu edilmişti. Eşitlik konusunda, 1923 tarihli tüzüğün 2.fıkrası ile halk Fırkası açıklık getirmişti: “Halk Fırkası gözünde halk kavramı, herhangi bir sınıfa ait değildir. Hiçbir ayrıcalık iddiasında bulunmayan genellikle kanun önünde mutlak bir eşitliği kabul eden bütün fertler halktandır. Atatürkçü halkçılık anlayışı, toplumun bütün kesimlerinin ekonomik bakımdan eşit seviyeye, en azından refaha ulaştırmayı hedeflemektedir.

Atatürkçü halkçılık anlayışı sosyal adalete, sosyal güvenliğe, ekonomik haksızlıkların giderilmesine, yani adaletli gelir dağılımına önem verir. Eğer bunlar gerçekleşir ise sınıf mücadelesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Mustafa Kemal’in halkçılık anlayışının komünizmle hiçbir ilişkisi yoktur. 14 Ağustos 1920’de yaptığı konuşmada buna değinen Mustafa kemal, kendi sistemlerinin Türkiye’ye özgü olduğunu açıkladıktan sonra “…Bizim görüşlerimiz ki halkçılıktır-kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir! Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir prensibidir.” demişti. Mustafa Kemal, bu düşüncesini Halk Fırkasını kurarak gerçekleştirmek istemiş, 16 Ocak 1923’te İstanbul gazetelerinin temsilcilerine halk adı altında bütün milleti birleştirmek ve refaha kavuşturmak istediğini söylemiş ve daha sonra Halk Fırkasını kurmuştur.

Kısaca Halkçılık/ Özeti

Tanımı:Kişilerin dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet ve siyasi görüş farkı gözetilmeksizin kanunlar önünde eşit olması ve halkın devlet için değil devletin halk için var olmasıdır. Kısaca “halkın halk tarafından, halk için idaresidir.

Devrim tarihimizde önemli bir yeri olan 1924 ve 1961 Anayasalarında da yer alan halkçılık ilkesi, demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Bu ilkenin ana özelliği ülke yönetiminin halkın elinde bulunmasıdır. Egemenlik bir zümre ya da ailenin elinde bulunmaz, halkın seçimle iş başına getirdiği kişiler, ülkeyi yönetir. Halkçılık;

1) Ülke yönetiminin demokratikliği,
2) Birey ve sınıflara ayrıcalık tanınmaması, gibi öğelerden oluşmakta.

Eğitim yoluyla aydınlanmış halk, ulusal egemenliğin güçlenmesi ve demokrasimizin yaşamasında tek ve gerçek güvencedir. Halkçılık, Atatürk’ün önemle üstünde durduğu bir ilkeydi. Bu önemi açıklamalardan anlıyoruz:

“Halkçılık demek, devletin bütün kudret ve egemenliğinin halktan geldiğini, Türk camiası içinde, fert, aile ve sınıf ayrıcalığı bulunmadığını, kanun önünde herkesin eşit olduğunu İfade etmek demektir. Bu formül demokrasinin ifadesidir.” (A. Rıza Türel-İzmir Barosu Dergisi Sayı 8, sh. 413)

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları sh. 351) “Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirlerine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek olan sosyal bir toplumdur.” (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 221)

“Bence, bizim Milletimiz, birbirinden çok farklı çıkarları olan ve bu itibarla birbirleriyle mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara malik değildir. Mevcut sınıflar birbirinin tamamlayıcısı niteliğindedir.” (Söylev ve Demeçler C.II. sh. 82)

Atatürk İlkeleri sayfasına dön! «|