- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Gaznelilerde Saray Mimarisi ve Sanatı

sarayTarihçi Beyhâkî’den, Sultan I. Mesud’un (1030-41) büyük bir mimari kabiliyete sahip olup, sarayının plânını kendisinin çizdiğini ve Abdülmelik adlı bir mimarın yardımı ile 4 yılda tamamlandığını (1036) öğreniyoruz. 1948’de ilk defa Schlumberger, Bust kalesi yakınında, Leşker-i Bazar’ı keşfetti. Buna eskiden Leşkergah denirdi.

Hilmend nehri kıyısında yükselen üç yapıdan en büyük ve en önemlisi olan güneydeki Büyük Saray, bir dirsek üzerinde, iki cepheden nehre bakmaktadır. Yer ve manzara bakımından fevkalade bir görünüşü vardır. Büyük Saray’ın güneyinde sur duvarına dayalı Ulu Cami uzanıyor. XI. yüzyılın başından ve Sultan Mahmud zamanından kalan en eski saray budur.

Önünde bir alay meydanı (Esplanade) vardı. Geniş bir bulvar, dış kapıya kadar götürüyordu. Burada, iki katlı gösterişli ştuk ve terrakota dekorlu nişlerle süslü bir cephe ve renkli ştuk oyma süslemeler de vardı. Bunlardan bir parça, Kabil Müzesi deposundadır.

Büyük kısmı, tuğla temeller üzerine kerpiç, bazı önemli bölümleri tamamıyla tuğladan yapılmış olan saray kuzey-güney yönünde 164 m. doğu-batı yönünde 92 m., dış avlu ile uzunluğu 1/2 km. kadardı. Cephenin ortasındaki derin kapıdan, haçvari bir mekana buradan da sarayın dört eyvanlı avlusuna (63×45 m.) giriliyordu. Böylece Karahanlı kervansaraylarında gördüğümüz dört eyvanlı avlu şeması, Gaznelilerde daha gelişmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Harem daireleri avluya karşı gizlenmiş olup köşelerdedir ve kendi içinde 4 eyvanlı küçük avluları vardır.



Daha geniş ve yüksek olan (10.50 m)  kuzey eyvanından taht salonuna geçilir. Samarra Cevzak Sarayı ile bazı benzerlikler varsa da, 4 eyvanlı avlu bir yeniliktir ve Karahanlılardan gelmektedir. Partların Asur sarayında iptidai şekilde, çarpık, 4 eyvanlı bir avlu vardır. Eyvanlar belirtilememiştir. Haç biçiminde mekan Sasanîler ve Abbasîlerde görülür. Fakat Leşker-i Bazar Büyük Sarayı‘nda bu mimari şekillerle başarılı ve ahenkli bir sentez meydana getirilmiştir.

Burada göze çarpan yeniliklerden biri de taht salonundaki süslemelerdi. Duvarların üst kısmı pişmiş tuğla hamurundan, kenarı kûfî yazılı ortası geometrik bölümler içinde palmet ve rumilerle yüksek kabartma ve derin oyma süslemelerle kaplı idi. Bunlardan bir parça Kabil Müzesi’ndedir. Duvarların alt kısmında ise çok renkli tempera duvar resimleri (fresk) birbiri arkasına sıralanmış 44 askeri canlandırıyordu. Aslında bunlar 70 askerdi. Figürlerin başları silinmiş, sadece vücutları kalmıştır. Kıyafetleri çeşitli motifler ve canlı renklerle şaha

ne kaftanlar, yumuşak çizmeler ve bunların üzerine kadar inen pantalonlardır. Bu çeşit kıyafet Orta Asya Türkleri için karakteristiktir. Askerler arasında görülen av kuşları, doğancılara işaret eder. Omuzlara dayalı bir silahın yalnız sapı kalmıştır. Yıkıntılar arasında bir süs sütuncuğu üzerindeki fresk sağlam halde genç bir insan başını gösterir ki, bu “ay yüzlü badem gözlü” diye tanınan Türk tipini canlandırmaktadır. Kaftanlar bir kemerle belden bağlanmış ve kemerden aşağı uzanan kayışların ucuna lüzumlu eşya ve torbalar asılmıştır. Kollarda tiraz şeritler vardır. Uygur fresklerinden tanınan bu çeşit kıyafetlere, Samarra’da Türkleri canlandıran tasvirlerde de rastlanır.

VIII. ve IX. yüzyıl Uygur freskleri ile Leşkeri Bazar freskleri arasındaki benzerlik çok açıktır. Bu fresklerdeki askerlerin kimler olduğu Cüzcânî’nin Tabakâtı Nâsırî adlı eserindeki şu satırlardan anlaşılıyor: “Gazneli Sultan Mahmud’un 4000 kişilik bir muhafız kıtası vardı. Merasimlerde, tahtın iki tarafında, ikişer bin kişi olarak sıralanırdı. Sağdakiler dört sorguçlu kalpak ve altın yaldızlı gürz (saplı topuz) soldakiler, iki sorguçlu kalpak ve gümüş yaldızlı gürz taşıyorlardı.” Fresklerdeki askerler bunlardır. Omuzlarına dayalı silahlar da gürzdür. Bunların ucundaki topuzlar başlarla birlikte tahrip edilmiştir.

Beyhâkî, Sultan Mahmud ölünce, elçilerin kabul edildiği bir merasimi anlatırken, 4000 kişilik muhafız kıtasından bahseder. Bunlar tahta doğru rütbelerine göre sıralanıyordu. Rütbe alametleri çok belirli olup, değişik kaftanlar mücevherli, altın veya gümüş kemerlerle belirli idi. Taht salonu arkasından bir kanal geçmekte idi, biri taht salonunda diğerleri doğu ve batı tarafında üç havuz vardı. Freskler tamamen sökülmüş, ancak ikisi sağlam halde, Kabil Müzesi’ne getirilmiştir.

Fresklerin bulunduğu kısmın güneyindeki bölümün batısında, 1931 kazılarında ştuk süslemeleri ve mihrabı ile bir mescit bulunmuş, 1964’te Kabil Müzesi’ne getirilmiştir. Saray ve Ulu Camii, Gurlulardan Alaeddin Cihansuz tarafından yakılmış sonra yine Gurlular tarafından, iptidai ilavelerle tamir edilmiştir. Mescit de Gurluların son devri, XII. yüzyıl sonuna mal edilmektedir.

İtalyanlar tarafından Bombacı ve Scerrato başkanlığında, Gazne’de 1957-58 yaz ve sonbahar aylarında başlayıp, son yıllara kadar devam eden kazılarda, Sultan III. Mesud’un sarayı meydana çıkarılmıştır. Bir mihrap nişi üzerinde, sultanın adı ve 505 yılı Ramazan ayının ilk günü olarak tarihi (3 Mart 1112) okunmaktadır. Nesih kitabe, Muhammed bin Hüseyin bin Mübarek olarak mimarının adını da vermektedir.

Gaznelilerin bu sarayı, mimari bakımından çok önemli olup, 4 eyvanlı avlu, plânın esasını meydana getirmektedir. Tamamı 50.60x 31.90 m. olan avluda, taht odasını içine alan güney eyvanı diğerlerinden daha geniş ve derindir. Avlunun kuzeybatı köşesine, herhalde sonradan, iki sıra halinde dörder payeli, dört köşe kademeli mihrabı olan, küçük dikdörtgen biçiminde bir cami yapılmıştır.

Avluyu çeviren duvarlar tuğladan olup, üst taraflarında çok gösterişli terrakota ve ştuk plastikle sarı, kırmızı ve mavi renkli geometrik süslemeler ve yazılar, nişlerle eyvan cephelerini kavramaktadır. Alt tarafta, avluyu çeviren 70 cm. yükseklikte, işlenmiş mermer levhalardan 44’ü yerlerinde bulunmuştur.

Bunların tamamı 250 m.’yi bulan 510 mermer levha idi. Üst kenarlarında çiçekli kûfî haflerle boydan boya Farsça bir kitabe vardır. Ribat-ı Melik’ten sonra, Türk mimarisinde görülen bu ikinci Farsça kitabe, aslında 250 m. uzunlukta idi ki, bunun bir eşi daha yoktur. Kalan izlerden anlaşıldığına göre, kitabeler ve süslemeler parlak kırmızı zemin üzerine lacivert renkli idi. Mermer levhaların alt kenarı, ince bir şerit halinde rumiler ve kıvrık dallarla işlenmiş, yarım metreden daha geniş olan asıl orta bölüm ise Gazneli sanatında, karasteristik üç dilimli kemerlerin içini dolduran palmet, lotus ve rumilerden ibaret alçak kabartmalarla süslenmiştir. Üç dilimli kemerler, Samarra ştuk kaplamalarında da görülür.

Ayrıca mermer levhalarda kıvrık dallar arasında hayvan ve kuş figürleriyle süslemeler de vardır. Leşker-i Bazar sarayı kendi karşılaştırılırsa, devlet merkezinde tamamen tuğladan yaptırılmış olan Gazne sarayının duvarlardaki mermer levhalar, parlak mermer döşemeler ve cephesindeki çok renkli süslemelerle daha muhteşem ve gösterişli olduğu anlaşılmaktadır.

III. Sultan Mesud, Hint seferinden aldığı ganimetlerle son saltanat yılında bir cami yaptırmıştır ki bunun minaresi onun adını taşıyan kitabesiyle ayaktadır. Saray, sultanın merkezi olup, karşısındaki çarşı, pazar yeri, cami ve minare ile büyük bir külliye meydana getiriyordu. Kazılar bu külliyenin plânını aydınlatabilir. Kazılarda yeşil, sarı ve kahve renkli olarak tek renkli sırla rölief halinde yırtıcı kuşlar, rozet ve çiçeklerle işlenmiş çiniler bulunmuştur ki, bunlar Gaznelilerin son zamanlarından (XII. yüzyıl ortaları) kalmıştır.

Sultan Mesud ölünce oğlu Arslan Şah, bu sarayı terk etmiş, Devlethane denilen kendi sarayında taç giyip orada kalmıştır. 1150’de Gazne Sarayı da Gurlulardan Alaeddin Cihansuz ve dağlı kabileleri tarafından bir hafta yağmalanıp tahrip edildikten sonra yakılmıştır. Fakat Gazneli Behram Şah, hemen tekrar Gazne’ye hakim olmuş, sonra Selçuklular, Gurlular, Harezmşahlar sıra ile Gazne’ye gelmişler, 1221’de Cengiz orduları Gazne ülkesini tamamen yıkmışlardır.

İlk Müslüman Türklerde Kültür ve Sanat «|