- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Eğitim ve Bilim Dili

eğitim ve bilim diliTürkçenin eski dönemlerde eğitim dili olarak kullanılışıyla ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Selçuklu döneminde eğitim dili olarak kullanılmadığı bilinmektedir. Osmanlı medreselerinde de eğitim dili Arapçaydı. Dini bilgilerin verildiği medreselerde İslam’ın kutsal kitabının dilinin doğal bir üstünlüğü vardı. Yine de medreseler ve çocuklara dini eğitimin verildiği mahalle mekteplerinde veya kurslarda Türkçe, en azından dersler anlatılırken kullanılmış olmalıdır. Ayrıca saray okulu olan Enderun’da Türkçe öğretilmekteydi. Dini eğitim Arapça ağırlıklı olsa da astroloji, coğrafya, edebiyat, tarih, tıp vb. başka alanlarda yazılmış Türkçe metinler, hatta dini metinlerin varlığı da sanıldığından daha güçlü bir Türkçe yazı geleneği eğitimi olduğunu gösterir. Çünkü eğitim verilmeden bir yazı dilinin kurallarının öğretilmesi mümkün değildir. Ancak bu eğitim bugünkü anlamda kurumsal bir çerçevede olmayabilir.

18. yüzyılın sonlarından itibaren din dışı eğitim veren okulların açılmaya başlanması ve Tanzimat’tan sonra eğitimi halka yayma arzusu Türkçeyi sadeleştirme isteğini öne çıkardı. 1793 yılında açılan Mühendishane-i Berri Hümayunda. Fransızca, İtalyanca ve İngilizce yanında “kimi sınıflarda Türkçe dersleri bile verilmekte“ydi. Mühendishanede, Fransızca zorunlu ders olarak okutulur, böylece Osmanlıda ilk olarak bir Batı dili Arapça ve Farsçaya rakip çıkar ve Türk eğitimi batı kaynaklarından yararlanmaya başlar. Avrupalı doktorların ders verdiği 1827’de kurulan askeri tıbbiyede eğitim dili 1870’e kadar Fransızcadır. Türkçe yıllardır ihmal edildiği için bu dönemde gerek tıpta gerek diğer alanlarda okutulacak Türkçe kitap, Türkçe ders verecek kadrolar, derslerde kullanılabilecek terimler, yoktur.

11. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgür ortamdan hareketle farklı topluluklar, kültür dernekleri, siyasal kulüpler kurup dilleri üzerine çalışmalarını yoğunlaştırırlar. Türk aydınları da bundan etkilenir. Anayasa’ya göre devlet dili Türkçe olduğundan ilkokullarda Türkçe zorunlu dil durumuna getirilir. Türk olmayanlar kendi dillerini de okuyacaklardır. Ortaokulda Türkçe zorunlu, bölge dili seçmelidir. 1923’e gelindiğinde eğitim dili ve eğitimin halka yayılması hâlâ çok ciddi bir sorundur. Cumhuriyetten sonra eğitim dili Türkçe olmakla birlikte, verilen derslerin adı henüz yeterince sade bir dil kullanılmadığını açıkça gösterir.



Günümüzde eğitim dili olarak Türkçe, İngilizce başta olmak üzere başka dillerle rekabet halindedir. Eğitim dilinin ne olması gerektiği konusunda fikir bildirenlerin ezici bir çoğunluğu ana dilde, yani Türkçe eğitimi savunmaktadır. Uygulamada ise tartışmadaki durumun tersi bir gelişme söz konusudur: Türkiye’nin çeşitli eğitim kurumlarında eğitim, yabancı dilde yapılmakta, en azından yapıldığı ileri sürülmektedir. Yabancı dille eğitim meselesi, gelişen dünyada birçok ülkenin karşı karşıya olduğu bir durumdur. Özellikle teknolojik gelişmelerin uzağında kalmak istemeyen veya ürettiği teknolojiyi diğer ülkelere daha kolay ulaştırmak isteyen ülkeler, birinci dil veya ikinci dil olarak daha yaygın kullanılan başka dillere ihtiyaç duymaktadırlar. Almanya’da üretilen bir dikiş makinesinin Türklere pazarlanmasını kolaylaştırmak için ürünün içine Türkçe broşür koymakla Amerika’da üretilen bir bilgisayar teknolojisinden daha kolay istifade etmek isteyen bir Türk’ün İngilizce öğrenmesi aynı kapsamda değerlendirilebilir. Bilim ve teknolojinin, ana dili birbirinden çok farklı ülkelerde üretiliyor olması, belli bir dilin iletişim dili olarak kullanılmasını pratik bir çözüm olarak ortaya çıkarmaktadır. Böylece değişik dilleri öğrenerek kaybedilecek enerji başka kanallara akabilir. Tarihte bu tür lingua francalamı örnekleri vardır. Diller yansında günümüzde İngilizce önde görünmektedir. Gerçi İngilizce dünyada, kendisini ana dili olarak konuşanlann sayısı açısından ilk sırada değildir. Ama dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücünün dili olmasıyla ülkeler üstü bir iletişim aracı olabilmek için gerekli dil dışı desteği de bulmuş görünmektedir. Türkiye’de bilim ve eğitim alanında bütün branşlarda eğitimin yabancı dilde verildiği okulların açılması tercih edilmiştir. Üniversitelerimizin tamamında yabancı dilde yapılan bir yayın Türkçe olandan daha değerli görülmektedir.

Yabancı dille eğitim veren okulların bir kısmı son derece başarılıdır. Ancak bu başarının Türkçe dışında bir dille eğitim verilmesinden mi yoksa başarılı bilim insanları ve öğrencilerin buralan tercih etmeleri, buralarda çalışan ve okuyanlann daha iyi imkanlara sahip olması gibi başka sebeplerden mi kaynaklandığı ayrı bir araştırma konusudur.

Diğer taraftan yabancı dille eğitim aynı zamanda ciddi sorunların da kaynağı durumundadır. Her şeyden önce ana dili Türkçe olan bir öğretmen veya öğretim üyesinin bütün inceliklerini çok iyi bilmediği bir dilde, ana dili Türkçe olan öğrencilere çok iyi kavrayamadıkları, çevrelerinde doğal olarak konuşulmayan bir dilde eğitim vermeye çalışmaları sonucu ortaya çıkan durum başlı başına bir garabettir. Zaten yığınla sorunu olan eğitim sisteminde, yabancı dille eğitim uygulamasıyla sorunların daha da artacağı açıktır. Öğrenciler, gerek yazılı gerek sözlü yabancı dil performanslarının düşük olması dolayısıyla dersleri zor anlamakta veya derslere aktif olarak katılmaktan çekinmektedirler. Yabancı dille eğitim, bir eğitim sisteminin bütünü için değil, belli kısımları için, teknoloji ve bilgi transferi, yabancı Öğrenci çekme gibi gerekçelerle tartışılabilecek bir konudur. Ama yabancı dille eğitimdeki en önemli sorun, bağımsız ülkelerin bağımsızlıklarının en önemli sembollerinden birisi olan bağımsız bir standart dilden, ileride kendi geleceğini teslim edeceği insanlann yetiştirildiği eğitim gibi bir alanda gönüllü olarak vazgeçmesidir. Türkiye’de yabancı dille eğitim tartışmalarında bu can alıcı nokta yeterince vurgulanmamıştır.

Yabancı dille eğitimde piyasa şartlan da önemli bir rol oynamaktadır. Verilen geleneksel eğitimden memnun olmayan aileler çocuklarını yabancı dille eğitim yapan kurumlara, hiç olmazsa yabancı dili sayesinde iş bulur, yaklaşımı içerisinde göndermektedir. Bu ve benzeri beklentilerle aileler çocuklannı yabancı dille eğitim veren kuruluşlara göndermekte, buna paralel olarak yabancı dille eğitim veren daha çok eğitim kurumu ortaya çıkmaktadır.

Eğitim ve dil etrafındaki tartışmalarda terim sorunu özel bir yer tutar. Osmanlı döneminde terim ihtiyacı da Arapçadan karşılanmaktaydı. Batıyla ilişki sonucu ortaya çıkan terim ihtiyacında da Arapçaya başvurulmuştu. Bu tutum Türkçenin kendi türetme imkanlarını köreltmişti. II. Mahmut zamanından başlayarak tıp, hukuk, matematik gibi bilim dallarında terimleri saptama yolunda bireysel çabalar görülür. Ziya Gökalp‘ın terimler ve yeni kavramlarda sırayla halk diline başvurma, Türkçe kökler, eklerle, tamlama ve çekim yöntemleriyle türetme, tamlamasız olmak kaydıyla Arapça ve Farsçadan alma, batıdan olduğu gibi alma şeklinde bir yaklaşımı vardır. Ancak terim ihtiyacının karşılanmasında başvurulan Arapçayı konuşan topluluklar da İmparatorluktan koptuğundan bu uygulamanın sürdürülmesi imkansızdır. Zaten 1 Eylül 1929’da, alfabe devrimi sonucunda ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle Arapça ve Farsça dersleri, yüksek öğretim programından kaldırılır.

Cumhuriyetten sonra terimler önemli bir sorun olmaya devam eder. Türkçenin özleşmesi konusunda, 1923 Ağustosunda TBMM’ne, kabul görmeyen bir Türkçe kanunu önerisiyle ilk yasal girişimde bulunan Tunalı Hilmi, terimlerin Türkçeleştirilmesini ve okul kitaplarının öz Türkçe kurallara göre hazırlanmasını önerir. 1928 yılının Aralık ayında bilimsel terimlerin tespiti ve yabancı terimlere Türkçe karşılıklar bulmak amacıyla Darülfünunda Istılahât-ı İlmiye Komisyonu kurulur. Komisyon kendisine gönderilen terimlere Türkçe karşılık bulmaya çalışacak, eğer bulamazsa Latince terimleri kullanılacaktır.

Terimlerin Türkçeleştirilmesi Türk Dili Kurumunun da görevleri arasındadır. Birinci Türk Dil Kurultayı’nda alınan kararlar arasında “ıstılah lügati” hazırlanması, “ıstılah konurken Türkçenin bütün lahikalarının araştırılmasına /…/ ehemmiyet verilme”si de vardır. Cemiyetin adının Türk Dili Araştırma Kurumuna çevrildiği 18 Ağustos 1934’teki İkinci Türk Dil Kurultayı’nda da terimlerin Türkçe köklerden Türkçe eklerle türetilmesi ilkesi benimsenir. Terim komisyonu raporunda kesin zorunluluk durumunda, batıda kullanılan bilim ve teknik terimlerinin yaşayan yabancı dillerden değil de bu dillerin ana dili sayılan Lâtince, Grekçe gibi ölü dillerden alınması ilkesi yer almaktadır.

Atatürk terim konusuyla da bizzat ilgilenmiştir. TDK tarafından yeni baskısı yapılan Geometri kitabında günümüzde de kullanılmakta olan üçgen, dörtgen, açı gibi pek çok terimi dilimize kazandırmıştır.

Günümüzde çok sayıda terim sözlüğü vardır. Türk Dil Kurumu çatısı altında hazırlanmış olanlara internet kanalıyla Türk Dil Kurumunun sayfasında ulaşılabilmektedir. Ancak terim meselesinin sonu yoktur. Düzenli olarak yeni terim ihtiyacı ortaya çıkmakta, bunların bir kısmı Türkçe malzemeyle üretilirken, bir kısmı da başka dillerden alınmaktadır.

Dilbilimin en temel bulgularından birisi “her dil konuşanlarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek zenginliktedir” şeklindedir. Türkçe potansiyel olarak, diğer diller gibi konuşurlarının her türlü ihtiyacına cevap verebilecek bir dildir. Terim yetersizliği, bazı branşlarda örnek azlığı veya gelenek yokluğu nedeniyle Türkçe bilimsel yazı yazmanın muhtemel zorluğu gibi sorunlar dilin özünden değil, tamamıyla dilin kullanımından kaynaklanır. Her dilde olduğu gibi özellikle terim alanında ortaya çıkabilecek sözde eksiklikler, türetme, kopyalama vb. yollarla giderilebilir. Dolayısıyla Türkçenin bilim dili olup olmaması Türkçenin kendisinden kaynaklanan bir sorun değil, ana dili Türkçe olanların sorunudur. Kaldı ki Türkçeyle bilgi üretimi ve aktarımını Türkçenin kendisinin değil, ana dili Türkçe olanların yapması gerekir. Daha fazla imkan sunduğu düşünülen İngilizcede de terimler kendiliğinden var olmamış, bir konuyu araştıran bir bilim adamı tarafından üretilmiştir.

ÇokBilgi.Com