- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Dillerin Kökeni

dillerin kökeniHer kültürün dilin kökeni sorusuna verdiği mitlerle örülü yanıtları vardır. Daha yakın zamanlarda ise dillerin nasıl ortaya çıktığı bilimsel araştırmalara konu olduğunda çeşitli varsayımlar öne sürülmüştür. Bu varsayımlar geleneksel dil bilgisi kitaplarında aşağı yukarı aynı biçimde sıralanır. Sınanabilir olmadığı için bir varsayım olarak değerlendirilemeyecek “ilahi kaynak” inancı dışında, “yansıma“, “jest-mimik kuramı“, “iş kuramı“, “ünlem kuramı“, “müzik kuramı” bu varsayımların en bilinenleridir.

Descartes 17. yüzyılda dili, insanı hayvandan ayıran en belirgin özellik olarak tanımlamıştı. C. Darwin’in 19. yüzyılda evrim kuramını ortaya atmasından sonra insan dilinin de evrimle ortaya çıkmış olabileceği tartışılmaya başlanmıştı. C. Darwin. Dilin kökeninin hayvanların çıkardıkları anlamsız sesler olabileceğini düşünüyordu. Oxford filologlarından F. M. Müller dilin hiçbir hayvanın aşamayacağı bir sınır olduğu kanısındaydı; bu nedenle C. Darwin’in görüşünü “hav hav teorisi” olarak adlandırdı ve bu tartışmadan sonra Paris Dilbilim Topluluğu 1866 yılında dilin kökeni tartışmalarını verimsiz ve spekülasyonlara açık olduğu gerekçesiyle yasakladı.

Bu yasak aşağı yukarı 100 yıl kadar bu tip tartışmalardan uzak kalınmasını sağlamıştı. 1957 yılında biri Noam Chomsky’nin Syntactic Structures’ı diğeri de davranışçı psikolog B. F. Skinner’in Verbal Behaviour’u olmak üzere konuyla ilgili iki kitap yayımlandı. Bu iki yazar dilin kökeni konusunda birbirinden habersiz olarak tamamen iki ayrı görüş ileri sürüyordu. N. Chomsky, dil bilgisi kalıplarının doğuştan geldiği ve evrensel olduğu kanısındaydı. Yirminci yüzyılın bu en büyük dilbilimcisi, dil için ilahi bir köken göstermese bile dilin insana özgü olduğu sonucuna varmıştı. B. F. Skinner ise dilin insan davranışlarının yani evrimin bir sonucu olduğunu öne sürüyor ve dili davranışsal ilkelere indirgiyordu. N. Chomsky’nin 1959’da B. F. Skinner’i çok sert biçimde eleştirdiği makalesinden sonra dilin kökeni ile ilgili tartışmalar yeniden başladı. Bir yanda N. Chomsky’nin “süreksizlik okulu”, dili, insansı maymunların beyinleriyle doğrudan hiçbir evrimsel ilintisi olmayan bir yeti olarak görürken, diğer yanda “süreklilik okulu” yandaşlarına göre dil, insansı maymunların temel iletişimsel ve zihinsel becerilerine yansıyan sürekli zihinsel evrimin bir parçasıdır.



Bir diğer dönüm noktası S. Pinker ve P. Bloom’un 1990’da Davranış ve Beyin Bilimleri dergisinde yayımladıkları makale olmuştur. Pinker ve Bloom dilin doğal seçilimle evrimleşmiş olması gerektiğini öne sürdüler ve böylece Chomskyci çevrelerde dilin evriminden söz etmek yasak olmaktan çıktı.

Böylece dili evrimle birlikte ele alan çalışmalar hızla artmış, özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde şempanze ve bonobolar üzerinde kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Hayvan deneyleri genelde başarılı olamadıysa da bonobo Kanzi gibi çok yetenekli kimi maymunların D. Bickerton’un öndü terimiyle karşıladığı, en fazla nesneleri ve eylemleri temsil eden sözcüklerin değişik kombinasyonlarına izin veren ilkel bir söz dizimini gerçekleştirebildikleri görülmüştür.

B. F. Skinner’e destek veren en önemli araştır-macılardan biri M. Corballis’tir. Corballis dilin uya-rıcı ortamlarda davranışlardan geliştiğini açıkladığı İşaretten Konuşmaya adlı kitabında bugün de konuşmaya eşlik eden jest ve mimikleri önemli kanıtlar olarak göstermektedir. Sinirbilimcilerin 1990 yılında keşfettiği ve biyolojide DNA’nın keşfiyle eş değer görülen ayna nöronların varlığı da Corballis’i desteklemektedir. Ayna nöronlar başkalarının eylemlerini, niyetlerini, duygularını hissetmeyi ve taklit etmeyi sağlıyorlar. Bu özelliklerin dil işlevinin nasıl geliştiğini de açıklayacağı düşünülüyor. Araştırmacılara göre haberleşme ve bunun sonucunda konuşmanın gelişimi, başkalarının eylemlerini tanıma ve algılama yeteneğinin gelişmesine bağlı. Önce işaretlere dayalı kaba bir haberleşme şeklinin oluşması, daha sonra bunun gelişerek konuşmaya dönüşmesi mümkün görünüyor.

Dil Ne Zaman Edinilir?

Başlıkta öğrenme yerine edinme bilinçli olarak seçilmiştir. Çocuklar ana dillerini öğrenmek için özel bir çaba harcamazlar. Dil yeteneğinin kazanılması kendiliğinden olan bir şeydir. Pinker, örümcekler ağ örmeyi nasıl öğrenirlerse, çocuklar da ana dillerini öyle öğrenirler, der. Gerçekten de insanın ana dilindeki bir kelimeyi, bir kuralı ilk defa ne zaman duyduğunu, ne zaman bütün yönleriyle kavradığını, ne zaman yeniden üretebilecek hale geldiğini ölçmek çoğu durumda imkansızdır. Nörolinguistik alanında yapılan çalışmalar bebeklerin bir yaşına kadar dünya dillerinde var olan her türlü fonemi ayırabilecek birer “fonolojik dahi” olduklarını, dört günlük bir çocuğun kendi ana dilini diğerlerinden ayırabildiğini; altı aylıkken bütün fonemleri birbirinden ayırabilirken onuncu aydan itibaren kendi ana dilleri dışındaki dillere karşı yavaş yavaş duyarsız hale geldiklerini göstermektedir.

Dil edinimiyle ilgili çalışmalar çocuklarda iki-üç yaş arasında “dil patlaması” yaşandığını göstermiştir. Konuşmaya ilk başladığında ancak ailesinin anlayabildiği ‘telgrafvari’ kelimeler üretebilen bir çocuk, üç yaşına doğru bütün öğeleri bulunan cümleler kurabilecek hale gelmektedir. Öyle ki, okula başlama yaşına gelmiş bir çocuğun ölçülmesi imkansız durumdaki gramer bilgisinin, modern dilbilimin baş yapıtlarındaki mevcut bilgilerden, dünyanın en gelişmiş bilgisayar sisteminden daha karmaşık ve gelişmiş olduğu ileri sürülmüştür. Ancak dillerin belli bölümlerinin edinim süreleri açısından farklar hakkındaki doğal yaşama ait bilgi de geri döndürü-lemez biçimde ortadan kalkacaktır. Dil kaybı ayrıca bazı ülkelerde zamanda bir kimlik kaybı sonucunu doğurmakta ve çeşitli sosyal sorunlara neden olmaktadır. Bu da dillerin yok olmasını önleme çabalarının nedenlerinden bir başkasıdır.

Heredot’un Dillerin Kökeni Deneyi

Yunan tarihçisi Heredot, Tarihler eserinin ikinci cildinde I. Psamtik ile ilgili bir anekdottan bahsetmiştir. Mısır’a yolculuğu sırasında Heredot, Psammetikus’un (“Psamtik”) iki çocuk üzerinde deney yaparak dilin kökenini araştırdığını duymuştur. Söylenilenlere göre yeni doğmuş iki bebeği, onlara bakması için bir çobana teslim ederek, kimsenin onlarla konuşmasına izin vermemesini tembih etmiştir, çocuklar büyüdüğünde ise konuştukları ilk kelimeleri tespit etmesini istemiştir. Firavunun oluşturduğu hipoteze göre, dışarıdan müdahale edilmediğinde çocukların söyleyeceği ilk kelimeler, tüm insanların dilinin kökenini belirleyecektir. Çoban bir gün çocuklardan birinin “bekos” diye bağırdığını duyar ve bunun Frigce olduğu sonucuna varır. Çünkü “bekos” kelimesi Frigce “ekmek” anlamına gelir. Bu şekilde, Friglerin Mısırlılardan ve öteki milletlerden daha eski olduğu ve Frigce’nin insanların orijinal dili sonucuna varırlar. Heredot dışında, günümüze ulaşan ve bu hikayeyi doğrulayan başka bir kaynak yoktur.

Bu konuyla ilgili ayrıca aşağıdaki yazıyı da okuyabilirsiniz:

Dillerin Kökeniyle İlgili Tartışmalar