- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Diğerkâm ve Diğerkâmlık Nedir?

diğerkâm, diğerkamlık nedir

Kendini sevmeyen insan var mıdır? Peki ya başka insanları da en az kendisi kadar seven biri? Hiç uzağa gitmeden, kendimizden hareket ederek bu kelimenin sırrına ermeye çalışalım. Hemen her insan kendini sever, çıkarlarını gözetir. Bu doğanın ve yaratılışımızın bir gereğidir, olması gereken de budur. Fakat iş çevremizdeki diğer insanları sevme ve onların çıkarlarını gözetmeye geldiğinde, orada kâmil insan ile bencil insan ayrılır. Bencil insan, yalnızca kendi çıkarlarını gözetir, kendini sever. Bencil olmayan, başkalarını da en az kendisi kadar seven ve onların çıkarlarını gözeten insan ise “diğerkâm” olur.

Farsça “diğer” (başka)” ve “kâm” (sevgi, arzu, mutluluk) kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelen “diğerkâm“, dilimizde kendine yer bulmuş ve Türkçeleşmiş bir sıfattır. Dilimizde “özgeci” şeklinde karşılığı vardır. “Yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeyen; kendisi kadar başka insanları da seven ve onların yararını gözeten” anlamına gelir. “Hiçbir kişisel karşılık beklemeden, başka insanların iyiliğini düşünen ve onlar için faydalı şeyler yapmayı ilke edinen kişi” anlamına da gelmektedir. Kısaca bencil olmayan, tanıdık veya yabancı hernangi bir insan için yeri geldiğinde kendi menfaatlerinden bile vazgeçebilen, bir başkası için güzel bir şey yaptığında mutlu olabilen insanları karşılamaktadır.

Diğerkâm insanlar fedakârdırlar. Belki birilerine garip gelebilir; fakat onlar yeri geldiğinde kendi çıkarlarına ters düşmesine rağmen başkalarının menfaatini gözetebilirler. Örneğin bir ağacın sadece üst dallarında bulunan bir meyveyi, ağaca zorlukla çıkıp toplarlar. Topladıkları meyveyi kendisinden çok başkalarına ikram ederek mutlu olurlar. O kadar zahmete katlanmışken, “Bana ne, isteyen çıkıp kendisi yesin.” demek yerine, “Aşağıdaki bu güzel insanları mutlu etmek güzel olur, onlara bir ikramda bulunmak beni de mutlu eder.” şeklinde düşünürler. Yani kendi çıkarlarını değil, başkalarının mutluluğunu gözetirler.



Bir noktaya değinmek gerekir ki diğerkâmlık salt başkalarını mutlu etmek için yaşamak değildir. Kuşkusuz insanın kendinden vazgeçip, yaşamını çevresindeki insanların mutluluğuna adaması değildir diğerkâmlık. Burada ince bir ayrıntı vardır: “Çevresindeki insanları da en az kendisi kadar seven ve onların çıkarını en az kendi çıkarı kadar gözeten” insana diğerkâm denmektedir. Yani bu tip insanlar elbette kendilerini değerli görmekte ve menfaatlerini önemsemektedirler. Fakat bencillik yapmayıp, kâmil bir insan gibi davranıp gerçekçi bir niyetle başkalarını da düşünmektedirler. Ayrıca burada diğerkâm insanın göz boyamaya çalışmadığını, bu davranışları içinden gelerek yaptığını belirtmek gerekir.

Peki bugün gerçekten kaldı mı diğerkâm insanlar? Çocuklarımızı arkadaşlarıyla oynamaya gönderirken onlara paylaşmayı mı öğütlüyoruz, yoksa sadece kendi çıkarlarını korumasını mı? Bizler sokakta kavga eden insanların arasına girerken, bu işten zarar görüp görmeyeceğimizi birkaç kez düşünmüyor muyuz? İnsanların gönlüne kin yerine sevgi tohumları ekmek gerekiyor, böyle yüksek bir duyarlılığa ve vicdana sahip bir toplum yaratmak için. Bizim bir “askıda ekmek” uygulamamız vardı, hatırlıyor musunuz? İşte unutulup giden bu gelenek, bence diğerkâmlığın güzel bir örneği.

Cephede henüz yeni evli silah arkadaşı zarar görmesin diye kendini öne süren, yokluk içindeki insanlarla empati kurabilen, buz gibi bir havada üşüyen bir çocuğa üzerindeki hırkasını çıkarıp verebilen insanlar diğerkâmdır. Burada “empati” kurmaktan daha öte bir duruş bahse konudur. Bu insanlar sadece düşüncede değil, davranış boyutunda da fedakârdır. Ayrıca başkalarının duygu ve düşüncelerini anlayabilmenin ötesinde, onları hissedebilmektir. Burada bir derviş misali vererek konuyu noktalamak istiyorum:

Bir gün bir dervişe sormuşlar. “Sevgiyi gerçekten yaşayan insanlarla, onun sadece sözünü edenler arasında nasıl bir fark vardır?” Derviş bu soruyu felsefeyle süslü cümleler içinde anlatmak yerine, gayet mâkul bir somut örnekle vermek istemiş. Bir sofra kurdurmuş ve sevginin sadece sözünü eden, onu gönlüne indirememiş kişileri sofrasına davet etmiş. Sıcak çorbalar sofraya konmuş, fakat o da ne? Herkese bir kol uzunluğunda kocaman derviş kaşıkları verilmiş. “Tek şartım var, çorbaları bu kaşıkla içeceksiniz.” demiş derviş. Fakat bu ne mümkün? Her yere döke saça çorba içmeye çalışırken, sevgi sofrasından hepsi aç kalkmış.

Derviş sevgiyi gerçekten yaşayan, aydınlık yüzlü, gözleri sevgi ile dolu -bizim tabirimizle diğerkâm- insanları sofraya davet edip, aynı çorba ve kaşıklarla içmelerini şart koşmuş. O insanlar kendilerinden önce başkalarını düşündükleri için, kaşıkları çorbaya daldırıp daldırıp karşılarındakine içirmişler. Bu şekilde sofradan hepsi doyarak kalmış. İşte gerçek diğerkâmlık dervişin kıssasındaki gibidir. Sadece düşünmek değil, o kâmil davranışı gösterebilmektir.

Orkun KUTLU

Orkun Kutlu