- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Depresyonun Ardındaki Bilimsel Gerçekler

depresyonun nedenleri, belirtileriDünyada 350 milyondan fazla kişinin muzdarip olduğu depresyonun oldukça ciddi bir sorun olduğu hakkında şüphe yok. Fakat depresyonda olan bir insanın içinde neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Bu sürekli mutsuzluk halinin ardında biyolojik sebepler olabilir mi?

Eskiden depresyonun beyindeki bir kimyasal dengesizlikten ileri geldiği düşünülüyordu. “Serotonin” ismi verilen, insana mutluluk, canlılık ve zindelilk hissi verilen bir maddenin eksikliğinin depresyonun tek sebebi olduğu kabul ediliyordu. Bunun tek bilimsel kanıtı ise, depresyondaki insanlara serotonin salgısını düzenleyici ilaçlar verildiğinde bu kişilerin bir süre sonra kendilerini daha iyi hissetmeleriydi. Depresyonda kimyasalların etkili olduğu doğrudur; fakat durum bu kadar basit değil.

Son yıllarda bilim adamları beyin hücrelerinin gelişimi ve hücreler arası bağların depresyon konusunda daha büyük rol oynadıklarını keşfetmişlerdir. Yapılan araştırmalarda görüldüğü üzere depresyondaki bir insanın beynindeki “hipokampus” adlı bölge normalden daha küçük bir hal alır. Beynin diğer kısımlarının da olumsuz etkilendiği gözlemlenmiştir ama hipokampus, beynin hafıza ve duygu merkezidir. Kişinin depresyon süresi arttıkça hipokampus da buna doğru orantılı bir biçimde küçülmektedir. Beyin hücreleri ve aralarındaki bağlar yok olmaktadır. Stres, hipokampusun küçülmesindeki en önemli etmendir. Yine araştırmalarda, hipokampustaki hücre gelişimi arttırıldığında kişinin kendini daha iyi hissettiği gözlemlenmiştir.

İlginç olan, çoğu antidepresanın –serotonin dengeleyiciler de dâhil– beyindeki hücre gelişimine katkıda bulunmasıdır. Bu yüzden serotonin dengeleyici ilaçlar tedavide olumlu sonuçlar vermektedir. Bu ilaçlar, beyinde hücre yenilenmesini sağlayan diğer kimyasalların salgısını arttırır ve düzenlerler. Dolayısıyla artık bilim adamları odağın serotonin seviyesini dengelemek yerine beyin hücrelerinin yenilenmesini hızlandırmak olması gerektiğini savunmaktadırlar.



Fakat sadece nöronlar değil, genler de depresyonda oldukça büyük rol oynamaktadır. Araştırmalar, serotonin taşıyıcı genlerde bir hasar meydana geldiğinde kişinin depresyona daha meyilli olduğunu gösteriyor. Bilindiği üzere her insan her genin iki kopyasınına sahiptir; biri kısa, bir diğeri de uzun. Bu genlerin her biri ebeveynlerin birine aittir. 800 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bir kısa bir de uzun gen taşıyan kişilerin %33’ün aşırı stresten şikayet ettiği, iki tane kısa gen taşıyanların ise durumunun daha kötü ortaya koymuştur. Fakat iki tane uzun gen taşıyanlar için bu durum söz konusu değildir. Bu kişiler strese karşı son derece dayanıklı ve daha olumlu düşünen insanlardır. Bunun dışında depresyonda rol oynayan pek çok gen tespit edilmiştir. İkiz olan kardeşler arasında biri bipolar bozukluğa sahipse diğerinin de bu hastalığa yakalanma oranı %60 ile %80 arasındadır.

Depresyonun oluşumundaki etmenlerin sayısı oldukça fazladır. Hepsini burada saymak neredeyse imkânsız. Fakat şu unutulmamalıdır ki depresyon, ardında biyolojik sebeplerin olduğu ciddi bir hastalıktır ve bunun dışında psikolojik ve sosyal etmenler de depresyona neden olmaktadır. Depresyon, kişinin kolayca atlatması beklenilen bir alışkanlık değildir; tıpkı kalp rahatsızlıkları veya kanser gibi ciddidir ve üzerine düşülmediği takdirde çok kötü sonuçlar doğurabilir. Ama uygun tedavi ve günlük hayatı da içeren bir terapi uygulanırsa depresyon atlatılabilir ve kişi eski günlerine dönebilir. O yüzden, eğer kendinizde depresyon belirtileri gözlemliyorsanız bir psikiyatriste görünmenizde fayda var…

Gökçe DURGUN
Gökçe