- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Büyük Selçuklularda Türbe Mimarisi

türbe kültürüXI. yüzyıl sonu Büyük Selçukluların türbe mimarîsi, XII. yy. başında Tus’ta İmam Gazali’ye ve 1111 tarihine mal edilen türbede, daha gelişmiş halde, devam ediyor. Dışarıya doğru 8.70 m. genişlikte bir giriş eyvanından sivri kemerli kapı ile kemarları 12 m. olan kare, kubbeli mekâna girilmektedir. Arkaya doğru türbe, birbirinden farklı üç adet diktörtgen tonozlu oda ile uzatılmıştır.

Hafif sivri kubbe, aslında çift külâhlı iken, dış kubbenin yıkılması ile çıplak iç kubbe meydana çıkmıştır. Serahs ve Mihne’de XI. yy. sonu Selçuklu türbelerinin çift kubbe sistemi, Horasan’ın merkezi Tus’ta hâkim olmuştur. Dış görünüş duvarların iki kat halinde yuvarlatılması ile değişik, abidevî bir karakter kazanmıştır.

Zaman zaman Tus türbesi, XIV. yy.’a kadar genç bir tarihe konulmak istenmişse de, XI. yüzyıl sonundan, Serahs’ta Ebül Fazl ve Mihne’de, Ebu Sait Türbesi’nin tanınmasıyla, XI. yüzyılın başına ve İmam Gazali’nin ölüm yılı olan 1111 tarihlerine yerleştirileceği anlaşılmıştır. Önünde giriş eyvanı ve arkasına eklenen yanyana üç küçük tonozlu mekânla bu türbe uzunlamasına 18.60×25 m. bir yapı olmakla beraber, kubbe yapısı bakımından Sultan Sencer’in Merv şehrinde 1157 tarihli muhteşem türbesine bir hazırlık olarak görülebilir. Burada kubbe, galerilerin meydana getirdiği sekizgen bir kaide üzerinde yükselmektedir. Cephenin iki katlı niş sistemiyle teşkilâtlandırılması da, XIV. yüzyıl başında Sultaniye’de Olcayto Hudabende Türbesi’nde tekrar görülecektir.



İran’da Selçukluların son büyük hükümdarı Sultan Sencer’in Horasan’da Merv şehrinde bulunan 1157 tarihli türbesi, Selçuklu türbe mimarîsinin o zamanına kadar gerçekleştirdiği gelişmenin yeniliklerin kuvvetli bir sembolüdür. Dünya mimarîsinin sayılı şahaserleri arasında yer alan abide, 17 m. çapındaki türbesi ile o zamana kadar erişilememiş bir ölçüye varmıştır. Daha sonra da Orta Asya‘da, bundan büyük olarak, yalnız Yesi şehrinde (bugünkü adı Türkistan) Hoca Ahmet Yesevî’nin 1360 tarihli türbesinin 18 m. çapındaki kubbesi vardır.

Sultan Sencer Türbesi de daha önceki Selçuklu türbeleri gibi çift kubbeli idi. Bugün yıkılmış olan dış kubbe, 1217-1219 yılları arasında. Moğolların şehri yıkmasından az öncesine kadar burada bulunan Yakut’a göre, firuze rengiyle (sınırlı tuğla) kilometrelerce uzaktan göze çarpıyordu. Tuğladan 27 m. kenarlı geniş kare blok üzerinde, 14 m.’ye kadar kubbe yükselmektedir ki, bugünkü halde, genel yükseklik 27 m.’yi bulmaktadır.

6 m. gibi inanılmaz bir kalınlığına varan duvarlar içten, her düz kenarda birer nişle hafifletilmiş, doğu ve batıda bunlar giriş halinde açılmıştır. Tromplar üzerine oturan kubbe, kaburgalarla örülerek zenginleştirilmiştir. Mimarînin esaleti ve üslûbunun büyüklüğü iç mekânın sadeliğinde kendini göstermektedir. Dış taraftan kubbe, bir dar bir geniş olmak üzere alternatif kemerli galeriler ve köşelerde geometrik tuğla süslemeli payelerle desteklenmiştir.

Dış görünüş bakımından Sultan Sencer türbesinin Kâşgar bölgesinde Moritim stupasıyla, Doğu Türkistan‘da Aksu stupası arasındaki benzerlik gözden kaçmıyacak kadar açıktır. Gerçi stupa içi dolu, masif bir yapıdır, fakat içi boş olan stupalar da yapılmıştır. Kubbe kasnaklarının iyice yükseltilmesinde de İslâmlıktan önce Türklerin dini olan Buda tapınakları, stupaların etkisi inkâr edilemez. Sultan Sencer Türbesi’nde dış galeri, kubbenin yüksekliğini artırma yolunda bir adımdır. Sonradan kulevari, yükseltilmiş kasnaklar üzerine kubbe

ile örtülü türbe tipleri Türklerle batıya da yayılmış ve Mısır’da Memlûk mimarîsinin yaratmalarıyla Orta Çağ Kahiresi’ne yepyeni bir çehre vermiştir. Semerkant’ta Şahzinde denilen türbeler grubu ile, Kahire’de Halife mezarları diye tanınan Memlûk türbeleri arasındaki yakın benzerlik, bütün canlılığı ile bunu aksettirir. Şahzinde türbeleri arasında en gösterişli olanı Bursa’dan giden büyük Türk matematik ve astronomi alimi Kadızade-i Rumî adı ile tanınan Musa Paşa’nın (1337-1412) türbesidir.

Mozaik çini süslemeli yüksek silindirik kasnak üzerinde hafif oval kubbesi ile diğer türbeler arasında hemen göze çarpar. Bursa’da tahsilini bitirip Horasan’a, oradan Türkistan’a gitmiş Timur’un torunu Uluğ Bey (1394-1449) zamanında, Semerkant rasathanesinin başına getirilmiş ve medresede baş müderris olmuştur. Yetiştirdiği talebelerden Fethullah Şirvanî ve Ali Kuşçu, Türkiye’ye gelerek matematik ve astronomi ilmini yaymışlardır.

Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklulardan devamlı olarak geliştirilen kubbe mimarîsi, Sultaniye’de Olcayto Hüdabende (1304-1306) ve Semerkant’ta Gûr Mîr’den (Timur türbesi, XV. yy. ilk yarısı), Hindistan’da Agra civarında diğer bir Türk hükümdarı Şah Cihan’ın ölen hamını için 1630-48’de yaptırdığı Tac Mahal türbesine kadar uzanmaktadır.

Gerek camilerde, gerek türbelerde kubbe problemi ve kubbeli cami probleminin gelişmesi bütün Asya’da bir çıkmaz halinde tıkanmış kalmıştır. Gerçi, çeşitli kubbe şekilleri dış görünüş bakımından denenmiş ve Hindistan’da Bicapur’da Muhammed Adil Şah Türbesi’nde olduğu gibi, muazzam ölçüye varan kubbeler de yapılmıştır. Fakat, Tebriz’de Karakoyunlulardan Cihanşah’ın (1436-1467) yaptırdığı, XV. yy. ortasından Gök Mescit dışında bu ölçüde bir merkezî kubbe yapısı gerçekleştirilememiştir. Bunda da Anadolu Türk mimarîsinin etkilerini hesaba katmak lâzım gelir. Kubbe problemi yalnız Anadolu’da Türkler tarafından tam bir hâkimiyetle, çeşitli yönleriyle ele alınmış ve son imkânlarına kadar geliştirilmiştir.

İlk Müslüman Türklerde Kültür ve Sanat «|