- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Büyük Selçuklu Devletinde Kültür ve Medeniyet Yapıları

büyük selçuklu devletiYalnız burada kümbetin dıştan silindirik olmasına karşılık, iç mekân kare biçimindeki ve tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Mukarnaslı portal nişi geometrik geçmelerden zengin süslemeler ve üstte kûfî bir kitabe ile iyice belirtilmiş olup, gövdenin diğer tarafları sade bir tuğla örgüsünden ibarettir.

Yine Batı İran’da, Hemedan’da, XII. yüzyıl sonundan Kümbedi Aleviyan kare biçiminde kubbeli bir yapı olup Karahanlıların Özkent türbelerinin cephe mimarîsi geleneğini yeniden canlandırmaktır. Buradaki ştuk süslemeler bütün İran’da görülenlerin en zengin ve gelişmiş şekillerini biraraya toplamaktadır. Mihrap duvarında bunlar adetâ serbest plâstik görünüşler halinde gelişmiş ve daha sonra Divrik Ulu Camii’nde göreceğimiz taş işlerinin öncülerini meydana getirmiştir. Selçuklu camilerinde gördüğümüz ştuk süslemeler burada artık gelişmesinin son kuvveti ile ortaya çıkmaktadır.

Güney Azerbaycan‘da Meraga gibi, Kuzey Azerbaycan’da Nahcivan’da, mezar anıtları, kümbetler bakımından çok zengin bir merkez olarak dikkati çeker. Bu iki merkezin, mimarî bakımdan böyle parlak bir gelişme göstermesi, 1146’da kurulmuş olan Azerbaycan Atabeklerinin sanat ve imar aşkını açıkça belirtmektedir. Nahcivan’da 1162 tarihli Yusuf bin Kuseyr Kümbeti, Selçuklu öncülerine uygun olarak tuğladan sekizgen gövde üzerinde sekizgen piramit çatılı bir yapıdır. Üst kenarda geniş bir kûfî kitabe kuşağı gövdeyi çeviriyor.

Birbirine geçme altıgenlerden geometrik tuğla süslemeler yüzeyleri kaplar. Portal üzerindeki kûfî kitabede mimarın adı, Acemi bin Ebu Bekir olarak yazılıdır. Bu eser, Azerbaycan Atabeklerinin ilk Hükümdarı Şemseddin İldeniz zamanında yapılmıştır. Fakat Nahcivan’da asıl şahane mezar anıtı, İldeniz’in hanımı Mümine Hatun için oğlu Kızıl Arslan tarafından 1186’da yaptırılan, 25 m. boyundaki büyük kümbettir. İçten silindirik, dıştan on köşeli olarak yapılan bu tuğla kümbetin piramit çatısı yıkılmıştır. Kenarları dar ve uzun bir mihrap nişi şeklinde olup diktörtgen silmelerle kavranmaktadır.



Daha yukarıda kûfî kitabe kuşağı ve sonra, piramit çatıyı taşıyan mukarnas frizi göze çarpar. Firuze çiniler, örgülü kûfî kitabeleri ve geometrik süslemeleri renklendirir. Süslemeler, hiç boşluk bırakmayacak şekilde bütün yüzeyler kaplamaktadır. Mimar Acemi bin Ebubekir, asıl şaheserini, ikinci eseri olan bu abide ile meydana getirmiştir. İki tarafında silindirik minarelerde sivri kemerli bir portalden, kümbet çeveresine giriliyordu. Bu abidelerde sivri kemerli bir portalden, kümbet çevresine giriliyordu.

Bu abidevî giriş yıkıldığından, kümbet ortada kalmıştır. Böylece çifte minareli portallerin, Anadolu Selçuklu medreselerinde ne kadar büyük rol oynadığı düşünülürse, Nahcivan Mümine Hatun Kümbedi’nin önemi bir kat daha artar. Karahanlılarda, Ayşe Bibi Türbesi’nde, cephenin iki tarafında köşelerdeki minarelerden sonra Azerbaycan yolu ile bu gelenek Anadolu’ya gelmiş ve en büyük eserlerini orada vermiştir.

Azerbaycan’da kümbetler böyle, parlak bir gelişme gösterirken İran’ın doğusunda Horasan’da Türklerin İran’a getirdikleri diğer kümbet tipleri otağların tuğladan abideler halinde ebedileşmiş şekilleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan Radkan (Doğu) da, Mil-i Radkan adıyla tanınan kümbet, 22 m. boyunda silindirik ve konik çatılı tuğladan bir yapıdır.

On iki köşeli alçak bir kaide üzerinde 36 yuvarlak paye ile yivlenmiş silindirik gövde üzerinde konik çatıyı taşımaktadır. İçten kubbe ile örtülüdür. Konik külâh, firuze renkli dikdörtgen çinierle kaplıdır. Gövdenin üst kenarında da firuze çiniden kesilmiş kûfî harflerle 1.50 m. genişlikte bir kitabe kuşağı dolanmaktadır. Bunun sırları, çok yerde dökülmüş bazı yerlerde kalmış, kitabenin yarıdan fazlası da silinmiştir. Bunun altında yuvarlak payelere doğru sarkan, saçak motiflerini andıran bir palmet frizi, payelerin üst kenarını boydan boya çevirmektedir. Yuvarlak payeler üzerinde aşağıdan yukarıya kadar geometrik baklavalar şeklinde sıralanmış firuze çiniler göze çarpar.

Tekstil karakteri, gerek bu saçak motifinde gerek diğer süslemelerde ve bütününde açıkça belli olmaktadır. Kümbetlere örnek olan bu otağları Rubrusus, 1253’te Karakurum’da Möngü Kağan’ı ziyaret ettiği zaman görmüş ve seyahatnamesinde anlatmıştır. Bunlar tekerlek üzerinde, daire biçiminde sıralanmış ağaç direklerle kurulmuş ve renkli kumaşlarla örtülmüştü. Üstlerindeki keçeden konik çatıların ortası hava ve ışık deliği, aynı zamanda baca olarak açık bırakılmıştır. Bu çadırlarda Radkan Kümbeti’nin şekli açıkça görülmektedir. Birçok kısımları silinmiş olan kitabesinde tarih olarak yalnız Sitte Mie (600) okunmaktadır. Max van Berchem bunu boş kalan yere göre en yakın ihtimal olarak “isneyn” ile tamamlayıp, 602 yılını çıkarmayı uygun bulmuştur ki, 1205-6 tarihine rastlamaktadır. Tirmiz’de Karahanlıların 1108 tarihli Car Kurgan minaresinde, daha XII. yy.

başında bunun şekli ortaya çıkmış bulunuyordu. Delhi’de diğer bir Türk Hükümdarı olan Kutbeddin Aybey’in 1200 tarihli Kutub Minarı’nda yivlenmiş gövdenin hem yuvarlak, hem dik kenarlı iki şekli de XII. yüzyılın son senesinde kendini gösterir. Buna göre, Radkan Kümbedi’nin XIII. yüzyıl başlarında yapılmış olması, üslûp ve tarihî gelişme bakımından akla yakın gelmektedir.

Yine Doğu İran’da Horasan’da, Kişmar Kümbeti, çadır biçimini tuğlada tekrarlayan ikinci abidedir. Dört metreyi bulan on iki kenarlı bir kaide üzerinde yükselen silindirik gövde, 18 m. boyundadır. Bu defa yivler, bir yuvarlak bir dik kenarlı olarak değişmektedir. Bunların üzerinde yine oyulmuş halde, baklava motiflerinin ortalarının delinerek firuze çinilerle renklendirilmesinden meydana gelen bir dekor vardır. Kapı üzerindeki sivri kemerli alınlığın iki tarafında üç kısa satırlık nesih bir yazı ile kitabesinde tarih kısmı okunamamaktadır. Fakat üslûp bakımından Kişmar Kümbeti daha sonraki bir devri göstermektedir.

Kutup Minar, 1200’de, her iki yiv şeklini fakat ayrı ayrı katlarda göstermektedir. Gazne’de XII. yüzyıl başından, Sultan Mesut III. ve Behram Şah minareler de, alt katta silindirik gövde etrafında dik kenarlı yivlemelerle göze çarpar. Kişmar Kümbedi’nin bunlardan daha sonraki bir tarihte yapılmış olması gerekmekte ve XIII. yüzyıl ortalarına, belki ikinci yarısına işaret etmektedir. XIII. yüzyıl boyunca ve İlhanlılar zamanında, Selçuklu kümbet mimarîsinde fazla bir değişiklik olmamış, aynı kümbet tipleri küçük farklarla devam etmiştir. Meselâ, Meraga’da İlhanlı Devri’nde yapılmış olan Kümbedi Caferiye (1316-36), daha önceki Kümbedi Surh’un hemen hemen tam bir benzeridir. Yivli veya düz silindirik gövde üzerine konik çatı sık sık görülen bir kümbet şekli oluyor.

selçuklu kültür ve medeniyetiNahcivan bölgesindeki kümbetler bu konuda ve Türk kümbet mimarîsinin sonraki gelişmesi bakımından bize iyi bir fikir verebilir. Nahcivan’ın Cuga köyünde XIII. yüzyıldan kalma zengin işlemeli, kesme taştan yapılmış kümbet, aynı zamanda Anadolu Selçuklu mimarîsi ile de bazı yakınlıklar göstermektedir. Köşeleri düzlenmiş, kare bir kaide üzerinde on iki köşeli olarak yükselen kümbetin onikigen veya piramit çatısı yıkılmıştır. On iki yüzeyden herbiri geometrik yıldız ve geçmelerden değişik bir oyma süsleme ile işlenmiştir. Kayseri’de 1276 tarihli Döner Kümbet’e olan benzerliği gözden kaçmaz.

Yine Kuzey Azerbaycan’da Berde şehrinde 1322 tarihli kümbetin mimarı Nahcivanlı Ahmed bin Eyyûb adlı bir ustadır. Kesme taştan, alçak bir kaide üzerinde, tuğladan 14 m. boyunda silindirik gövde kuvvetle yükselmektedir. Bütün gövde üzerinde kûfî yazı ile Allah adı tekrarlanmıştır. Konik çatı yıkılmış, üst kenarı çevreleyen geniş kitabe kuşağıdan ancak bazı harfler kalmıştır. Portali çevreleyen bordürlerde çini süslemeler ve çini kitabe göze çarpıyor.

Sivas’ta Ertenaoğullarından kalma Güdük Minare adıyla tanınan 1348 tarihli Şeyh Hasan Bey Kümbeti ve Kayseri’de XVI. yüzyıldan kalma Sırçalı Kümbet’le aradaki benzerlik çok açıktır. Hepsi de Selçuklu geleneğini devam ettiriyorlar. Nahcivan’ın Karabağlar köyünde bulunan kümbet ise, zengin sırlı tuğla ve çini süslemeleri ile gösterişli bir abidedir.

On iki yuvarlak yivli silindirik gövde, Horasan Radkan Kümbeti’nin on dördüncü yüzyıldaki geç bir devamını gösterir. Fakat yivli konik çatısı yıkılmıştır. Burada da gövdenin üstü baştanbaşa sırlı tuğladan kûfî yazılarla kaplıdır. Berde Kümbeti’nde farklı olarak, Allah adı ile birlikte Muhammed ve ilk dört halifesinin adları birarada görülmektedir. Burada çifte minareli abidevî portal (Taç kapı), komşu Nahcivan’da Mümine Hatun Kümbeti’nden sonra Azerbaycan‘da görülen ikinci örnektir. Türklerin hâkim olduğu her yerde, mezar anıtlarında parlak bir gelişmenin görülmesi ilgi çekicidir.

Azerbaycan mezar anıtlarında parlak bir gelişmenin görülmesi ilgi çekicidir. Azerbaycan mezar anıtlarının Anadolu’daki kümbetlerle bağlantısı gözden kaçmıyacak bir açıklıkla XIII. yüzyıl ikinci yarısına kadar kolayca takip edilebilir.

İlk Müslüman Türklerde Kültür ve Sanat «|