- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Asya Irklarının Ortaya Çıkışı ve Yayılmaları

asya ırklarının ortaya çıkışı

Altay Dağları ile Sayan dağlarının güneybatı kısımları, Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren brakisefal beyaz bir ırk tarafından iskân ediliyordu. Bu ırk, bir yandan Tanrı Dağları bölgesine yayılırken; diğer yandan da bugünkü Kazakistan içlerine doğru sızmıştı. Güney Sibirya, henüz bütün özellikleri ile iyice belirmiş yerli bir halka sahip değildi.

Daha sonraları Güney Sibirya’da, beyaz bir ırkla; mongoloid ırkların karışımından yeni bir ırk doğmakta idi. Uzun bir süre devam eden ırkların bu karışımı, M.Ö. 3. binde ve 2. binin başlarında, Güney Sibirya halkını mongoloid bir hale sokmuştu. Batı Türkistan ve Pamir bölgelerinde ise Akdeniz ırkına benzer dolikosefal bir ırk bulunuyordu.

Altay, Yukarı Yenisey ve Tarım Havzası’nda M.Ö. 3000’den önce Mezolitik kültürler mevcuttur. Daha sonra Neolitik taş alet tekniği görülür, fakat bu devrin belli başlı karakteri olan ziraat çok az veya hiç yoktur. Ormanlık bölgelerde Mongoloidler, bozkırlarda ise beyaz ırk yaşamaktadır. Tibet yaylasının yaşanabilir bölgelerinde ise yine Mongoloidler görülmektedir.

M.Ö. 2. binin başlarında da Altay Dağları’ndaki kavimlerin ırk saflıklarını hâlâ muhafaza ettiklerini antropolojik tetkiklerden anlamaktayız. Güney Sibirya’da ise Mongoloid ırklar hâkim bir durumda idiler. Fakat, 2. binin başlarında birdenbire bu Mongoloidlerin kovulduğunu ve yerlerine batıdan gelen bir kavmin yerleştiğini görüyoruz. Bu yeni akının Altaylar’dan gelmiş olması da muhtemel gözükmektedir.



Altay Dağları ile Güney Sibirya, bu çağın başlıca iki kültür merkezidir. Her iki kültür de artık Oğuz tipinde beyaz bir ırk tarafından temsil edilmekteydi. Batı ve Doğu Sibirya ile Moğolistan’ı ve hatta batıdaki Urallar’ı dahi kendi nüfuz sahası içine alan bu kültürün sahibi Türklerin ataları idiler.

M.Ö. 1700 tarihinden itibaren Orta Asya’da göçebe ve muharip bir kavme ait kültürün yavaş yavaş hâkim olmaya başladığını görmekteyiz. “Andronovo insanı” şeklinde adlandırılan bu ırk, Altaylar’ı ve Tanrı dağlarını kaplamış olup, Kök Türk Dönemi’ne kadar devam etmiştir. Andronovo insanı denen bu ırk, Türk soyunun bir proto tipini teşkil etmektedir.

M.Ö. 1100 yıllarında, bölgenin doğu yörelerindeki “Karasuk kültürü”, “Andronovo kültürünü” takip etmektedir. Karasuk kültürü, doğudaki Çin kültürleri ile bağlantılı olup, aralarında benzerlikler mevcuttur. Altaylar’da, M.Ö. 1100 yılına kadar “Doğu Andronovo kültürü” devam etmiştir. Bundan sonra, muhtemelen kuzey Çin hududundan gelen Mongoloidler daha göçebe ve daha az ziraatçı olan Karasuk kültürünü bu bölgeye tanıtırlar. M.Ö. 1150’den itibaren Kuzey çin’in göçebe kavimlerinin kuzeybatıya, Ordos bölgesinden Moğolistan ve Sibirya’ya göçleri başlar.

M.Ö. 800 tarihlerinde Altay Dağları ve Minusinsk yakınındaki bozkırlara atlı göçebeler hâkimdir. Karasuk medeniyeti yavaş yavaş ortadan kaybolur. Altay’da “Maiemir kültürü” ve Minusinsk’te “Tagar kültürü”, Güney Rusya’daki İskitlerin “Hayvan Üslûbu”na çok benzeyen san’at ekolüne ve kültürüne tekabül etmektedirler. Bu devrede bazı Moğol boyları, atlı göçebeliği benimsemişlerdir.

Çin’in kuzeyindeki Moğol kabileleri ise ancak M.Ö. 500’lerde Sarmatlardan öğrendikleri atlı göçebeliği tatbik etmeye başlamışlardır. Bunlar atlı birliklerden müteşekkil ordular meydana getirerek Çin’e baskı yaparlar ve Çin’in tehlikeli bir düşmanı haline gelirler. Kuzey Çin’deki Moğolların atlı göçebeliği tanımalarındaki zaman farkı Türklerle olan yakınlıklarıyla orantılı olmuştur. Çin için bir tehdit haline gelen Moğollar klasik Çin politikası çerçevesinde Türklere karşı yönlendirileceklerdir.

Asya Hun Devleti zamanında Moğolistan, Baykal gölünün kenarları ve kuzeyi brakisefal Mongoloidlerle kaplı idi. Altay Dağlarını baştan başa kaplayan ve bu bölgeye hâkim olan ırk ise, ilk devirlerden itibaren burada yaşamakta olan beyaz bir ırktı. Tanrı Dağları ile dolaylarında da braki ve mezosefal olan bir ırk bulunuyordu.

Bu brakisefallerden bir kısmı, Amu Derya ile Sir Derya arasındaki brakisefallerle ve diğer kısmı da Altaylar’daki brakisefal ırkla akraba idiler. Hun Çağı’nda, Güney Sibirya da yavaş yavaş Türkleşmeye başlamıştır. Altaylar’daki beyaz ırk, Yenisey havzasındaki mongoloidlerin yerini alırken Minusinsk bölgesi ile Kuzey Altay arasındaki ırk farkı, ortadan kalkmaya başlamıştır.

Asya Hun Devleti’nin kurduğu Orta Asya siyasî birliği, ırklar arasında bir karışma ve kaynaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bu ırk değişimi bilhassa yüzlerin hafif bir çekik gözlülük karakterine bürünmesinden anlaşılmaktadır. Altaylar’ın kuzeyinde dolikosefal Mongoloidlerle, brakisefal beyazların karışmasından yeni ve ziraatçı bir kavim meydana gelmiştir. Altaylar’ın yüksek bölgelerinde yaşayan brakisefal beyazlar ise, Kök Türk Devri’ne kadar karışmadan yaşamışlardır.

Kök Türkler, henüz küçük bir kabile iken, Orta Asya’da artık Moğol ırkının kuvvetli tesirleri görülmeye başlamıştır. Bir yandan düz yüzlü Oğuz tipinden olan Türklerin bir kısmı, eski ırk karakterlerini kaybedip hafif çekik gözlüleşirken; diğer yandan da hakiki ve hiç karışmamış Moğol unsurları da batıya doğru sızmaya başlamışlardır. Kök Türk Çağı’nın başlangıcında, Altaylar’ın özellikle güneybatı ve kuzeydoğu kesimlerinde yaşayan düz yüzlü Oğuz tipinden Türkler, hâlâ hâkimdiler.

Kök Türk Devleti’nin kurulmasından hemen önce veya kuruluşu sırasında, Tanrı Dağları civarında çekik gözlülük tesirleri artmış ve hatta halis Moğol iskeletleri de bulunmuştur. Bu olaylarda Moğol karakteri taşıyan Juan-juan Devleti’nin kurulmasını ve Moğol kabilelerine dayanarak Asya’da hakimiyeti ele geçirmesini açıklamaktadır. Nitekim, Juan-juan Devleti ile ilgileri çok muhtemel olan Avrupa Avarlarının Moğol ırkından olmaları da bunu izah eder. Doğuya gidildikçe çekik gözlülük oranı artmaktadır.

Ayrıca bu konu ile ilgili olarak “Türk Soyu / Türk Irkı” sayfasından yararlanabilirsiniz.

Türklerin Ana Yurdu sayfasına dön! «|