- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Altay Dilleri Teorisi

altay dil birlği19. yüzyıl sonlarında dil araştırmalarında tenkidi metod kullanılmaya; akrabalıkların ispatı için ses özellikleri, şekil yapısı, cümle yapısı, kelime hazinesi göz önüne alınmaya başlanılınca Ural-Altay Dil Grubu içinde yer alan dillerin akrabalığı görüşü sarsılmış ve Ural dilleri ile Altay dilleri ayrı ayrı incelenmeye başlanmıştır. Bu sonucun ortaya çıkmasında, bu dillerle ilgili belgelerin, özellikle Türkçenin eski belgelerinin yeni yen) ortaya çıkması; böylece mukayese için canlı dil malzemesinin yanında daha eski dönemlere ait malzemenin kullanılma imkânının da doğmuş olması etkili olmuştur. Bugün Ural dilleri konusundaki araştırmaların çok daha ileri bu durumda olduğu ve bu dillerin akrabalığının kesinleştiği söylenebilir. Altay grubuna mensup diller için de yüzyılımızın başından beri araştırmalar git gide artarak devam etmiştir.

Altay Dilleri Teorisi, Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve Japoncanın bir anadilden geldiği görüşünü savunan bir teoridir. Başlangıçta ya yazı dillerine ait yetersiz sayıda malzemeye dayalı olarak yapılan mukayeseler, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Castren ve sonraki Altayistler tarafından konuşma dilinden derlenen malzemeler üzerinde de yapılmış ve Altay dillerinin araştırılması hız kazanmıştır. 19. yüzyılın sonlarında Türkoloji sahasındaki yetti buluşlar (Orhun Abidelerinin okunuşu, Uygur belgelerinin ve Divan-ü Lügatit Türk’ün ele geçirilmesi) da bu çalışmalara hız kazandırmıştır. 19. yüzyıl sonlarına doğru Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin gramerleri ve mukayese çalışmaları tamamlanarak bu diller arasındaki akrabalık ispatlanmıştır. Genel dilbilgisinin ilke ve yöntemleri ile yapılan değerlendirmeler sonunda çeşitli benzerlikler, ses denklikleri, ortak ekler ve kelime birlikleri tespit edilmiştir. Yüzyılımızdaki çalışmalarla Altay dil grubuna önce Korece ve daha sonra da Japoncanın dahil olduğu anlaşılmıştır.

Altay dilleri ile ilgili çok değerli çalışmaların sahibi olan Finlandiyalı Gustaf John Ramstedt (1873-1950) Altay Dilleri Teorisinin, gerçek kurucusu sayılır. Türkçe ile Moğolca arasındaki ses denklikleri ile ilgili çalışmalar onunla başlar. 1905 yılında Macar Zoltan Gomboez “Zur Lautgeschichte der Altaİscbcn Sprachen” adlı yazısında daha önce Schott ve Anton Boller tarafından ortaya konan Moğol ve Mançu dillerinde c-, d-, n-, ñ- denkliğini sistemleştirmiştir. Daha sonra Nicholas Poppe (1897-1991) “Altaisch und Urtürkisch” (1926) adlı yazısında Ana Altayca d-, c-, y-, n-, ñ- Moğolca d-, e-, y~, n- Ana Türkçe y- denkliği şeklinde, Altay dilleri kapsamında bir sistem haline getirmiştir.

Osman Nedim TUNA’nın “Altay Dilleri Teorisi” adlı çalışması bu konuda önemli bir çalışmadır. Altay Dilleri teorisi ile ilgili yürütülen çalışmalar sonunda tespit edilen bu diller arasındaki ses denkliklerinden dikkati en çok çekenler şunlardır:

Türkçe Çuvaşça Moğolca Mançuca Korece Japonca
ş l l l l/r s
z r r r l/r r/t
l l l l l/r r/Ø
r r r r l/r r


Akraba diller arasında görülen ses denklikleri, ortak ek ve kelimelerle ve sözdizimindeki benzerliklerle desteklenirse akrabalık konusunda hiç bir şüphe kalmaz. Altay dilleri arasmda da bu ses denkliklerinin yanışını ortak kelime ve ekler de mevcuttur. Yapılan araştırmalar iki üç, hatta bazen dört Altay dilinde ortak olan yüze yakın ekin varlığını ortaya çıkarmıştın Bu eklerden üçte birine yakın bir kısmının Ana Altay dilindeki şekilleri kesin olarak bilinmektedir. Altay dillerinde yer alan bazı ortak ekler şunlardır: -çAK, +çI, +çIK, +d, +DA, +KI, +lAr, +lIG, +msIG, +rU

Altay dillerinin diğer bazı ortak özellikleri de şunlardır:

1. Kelime yapımı ve çekimi son eklerle gerçekleşir.
2. Kelimelerde gramatik cinsiyet yoktur.
3. Sayı sıfatlarından sonra gelen isimlere çokluk eki eklenmez.
4. Söz diziminde yardımcı unsur asıl unsurdan önce gelir.
5. Cümlede özne, fiilden önce ve genellikle başta, yüklem ise sonda yer alır.
6. İsim çekiminde yalın hal eksizdir.

Altay dillerinin birbirine yakınlığı ve hiyerarşisi üzerinde ilgili bilginlerin farklı görüşleri bulunmaktadır. Özellikle Korece ve Japoncamn birer Altay dili kabul edilip edilmemesi konusu hâlâ tartışılmaktadır. Altay dillerini tasnif eden kimi bilim adamlan, bu iki dili ihtiyatla veya soru işareti ile zikrederler. Altay dilleri için yapılan şu anki en kabul edilebilir tasnif, Roy Andrew Miller’inkidir: Altay dilleri teorisinin asıl kurucusu sayılan G. J. Ramstedt, Altay dilerinin konuşulduğu ülkelerin çoğunu dolaşmış ve buralardan dil malzemesi derlemiş bir Mongolist, Türkolog ve Altayist’tir. Grekçe, Latince, Sanskritçe, İbranıce, Türkçe, Moğolca, Korece ve Japonca gibi dilleri bilmektedir. Mongolistiğin de kurucusudur. Kore ve Japon dillerini inceleyerek bu iki dili diğer Altay dilleriyle ilmî şekilde karşılaştıran da Ramstedt’tir.



Nikolas Poppe (1897-1991) de Altay dilleri teorisi ile ilgili önemli çalışmalar yapmış ünlü bir Altayist, Mongolist ve Türkolog’dur. 1926-1940 yılları arasında Moğolistan, Doğu Sibirya, Özbekistan, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya’da araştırma gezileri yapmıştır. Altayistik üzerine “Vergieichende Grammatik der Altaischen Sprachen“, “Introduction to Altaic Lingulstics” isimli iki önemli eseri bulunmaktadır. Ramstedt’in öğrencilerinden 1917 Finlandiya doğumlu Pentti Aalto da Altay dilleri teorisine çalışmalarıyla önemli katkılarda bulunmuştur. Moğolistan, Türkmenistan, Hindistan ve Kore’de ilim araştırma gezilerinde bulunmuş, “Uralisch und Altaisch (UAJB 41, 1969)” isimli yazısmda bu diller arasındaki biçim bilgisi, söz varlığı ve cümle bilgisi benzerliklerini dile getirmiştir.

Bunların dışında Polonyalı Wladislaw Kotwicz ve Boris Yakovleviç Vladimirtsov (1884-1931) Altay dilleri teorisine önemli katkılarda bulunan bilim adamlarıdır. Japonca’nın Altay dillerine dahil edilmesinde de Samuel Martin “Lexical evidence relating Korean to Japanese” ve “Consonant lenition in Korean and the Macro-Altaic Question” adlı çalışmalarıyla; Roy Andrew Miller de “Japanese and the other Altaic languages” adlı çalışmalarıyla etkili olmuşlardır.

Türkiyede Altayistikle ilgilenen bilim adamları Ahmet Temir, Osman Nedim Tuna, Talat Tekin ve Tuncer Gülensoy’dur. Ahmet Temir’in “Türkçe ile Moğolca Arasındaki İlgiler” adlı yazısı Türkiye’de bu konuyla ilgili ilk çalışmadır. Osman Nedim Tuna’nm Türk Dünyası El Kitabında çıkan “Altay Dilleri Teorisi” adlı çalışması ise konuyla ilgili Türkiyede yapılmış en kapsamlı çalışmadır.

Türkçe, Altay dilleri arasında en çok ve en eski tarihî belgelere sahip olan dildir. Bilindiği gibi Türkçenin şimdilik bilinen en eski tarihlî belgeleri M.S. 7, Yüzyıla ait Çoyr yazıtıdır. Japoncanın en eski belgesi ise M.S. 712 yılında yazılmış Nihon Şoki’dir. Tonyukuk’tan biraz daha eski tarihlidir; ancak Tonyukuk’a göre çok kısadır. Korecenin en eski tarihli belgeleri 1443 yılında, Moğolcanın en eski belgesi Yesunke Taşı 1225 yılında ve Tunguz dilinin 1413 yılında  yazılmışlardır. Dili   konuşan  nüfus  ve  dilin konuşulduğu alanlar bakımından da Türkçe Altay dilleri arasında en önde yer alır; hatta Türkçe, diğer Altay dillerinin toplamından fazla bir nüfus tarafından kullanılmaktadır. Coğrafi yayılım bakımından da Türk dilinin konuşulduğu alanların yüzölçümü (yaklaşık 11 milyon kilometrekare) diğer Altay dillerinin toplamından çok fazladır.

Bugün bilim dünyasında Altay dil ailesine bağlı dillerin benzerlikleri konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Ancak bu benzerliğin gerçekten bir köken akrabalığından mı, yoksa uzun yüzyıllar bir arada yaşamanın getirdiği kültür ilişkilerinden ve kelime alış verişinden kaynaklanan bir kültür akrabalığından mı kaynaklandığı konusu bütün bilim alemi taralından kabul edilen kesin bir sonuca bağlanamamıştır. Bang, G. Clauson, G. Doerfer, B. A. Serebrennikov ve A. M. Şcerbak gibi Türkolog, Mongoüst ve Altayistler, bu akrabalığın bir kültür akrabalığı olduğu görüşünü kabul etmektedirler.

Tespit edilen bu benzerliklere rağmen, bugün Altay dilleri arasındaki akrabalığı kabul etmeyen veya bu akrabalığı şüphe ile karşılayan araştırmacılar, Altay dilleri arasındaki köken birliği kuramını şüphe ile karşılanıaktadıriar. S. G. Clauson, A. M. Şcerbak ve G. Doerfer çalışmalarında Altay dilleri adıyla bir araya toplanan diller arasındaki ilişkilerin, köken birliğini söz konusu etmeden de açıklanabileceğini ortaya koymuşlardır. Bu araştırmacılara göre kök birliği için tanık olarak gösterilen ortak sözcüklerin hepsi Türkçeden Moğolcaya ve Moğolcadan Mançu-Tunguz dillerine geçmiş ödünçlemelerdir. Bir bölümü ise rastlantı sonucu benzer ses yapısında olan sözcüklerdir. Clauson ve Şcerbak Türkçeden Moğolcaya ödünçlemelerin oldukça geç bir çağda (5. – 7. yy.) girdiğini savunurlar. Doerfer ise bu ödünçlemelerin daha eski (0 – MS. 1. yy.) olması gerektiği görüşündedir.

Altay dilleri arasındaki köken akrabalığına karşı çıkan Gerard Clauson, Altay dillerinde ortak bir söz varlığının (sayı adlarını, çeşitli kavramları, nesne ve fiilleri karşılayan sözlerde) bulunmadığım ileri sürer ve Türkçeden Moğolcaya geçmiş olan sözlerin ödünçlemeden başka bir şey olmadığı görüşünü benimser. (The Earliest Turkish loan Words in Mongolian, CAJ 4 (1959) s. 174-187; Turkish and Mongolian Studies, Royal Asiatic Society, s. 185) Gerard Clauson “Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi” başlıklı çalışmasında, Türkçe, Moğolca ve Mançuca’ya ait temel kavramları karşılayan 200 kelimeye dayalı karşılaştırmalar yapmış, akraba diller arasında ortak olması gereken bu temel kavramların,  Altay dil  grubuna dahil  edilen  Türkçe   Moğolca  ve Mançuca’da büyük oranda farklı olduğunu belirlemiştir. Bu tespitler sonucunda;

“Ortak temel vokabülere sahip olmadıkları için Türkçe ve Mançucanın akraba olmadığını; Türkçe ve Moğolcada ödünçlemeye dayalı ortak kelimeleri attıktan sonra, temel vokabüledeki ortaklığın sadece yüzde iki civarında olduğunu; bu oranın genetik akrabalığın değil, ödünçlemenin bir sonucu olabileceğini; Moğolca ve Mançucanın temel volabülerinde ortak kelimelerin oranının yüzde üç buçuğu geçmediğini; bunların da yoğun ilişki dikkate alındığında ödünç kelimeler olarak değerlendirilebileceğini” söylemektedir. Ayrıca, “Bütün bunlardan sonra yine de bu dillerin temel vokabülerleri arasında genetik akrabalığın asgari şartını sağlayacak benzerlikler olduğu düşünülürse, o zaman Moğolcanm her iki dile
birden akraba olamayacağını, çünkü Türkçenin Mançucayla bağlantılı olmadığım, bu kanıtlar ışığında Altay teorisinin geçerli sayılamayacağım.” iddia etmektedir.

Alman Türkoloğu G. Doerfer de Altay dilleri arasında köken akrabalığım kesin olarak reddetmektedir. O da Clauson gibi bu dillerdeki bütün ortak öğelerin birinden ötekine geçmiş eski ödünçlemeler olduğu görüşündedir. Doerfer’e göre Moğolca ile Türkçe arasındaki ortak sözler, Türkçeden Moğolcaya alınmış ödünç kelime ve şekillerdir. Aslında Türkçe, Moğolca, Tunguzca gibi üç Altay dilindeki ortak kelime sayısı 350 dolayındadır. Bunlardan da ancak 120 kadarı temel kavramlarla ilgili bulunmaktadır. Bu durumda söz konusu diller arasındaki temel kavram yakınlığı yüzde beşi aşmamaktadır.

Doerfer’in karşı çıktığı noktalardan biri de kendi tasarladığı Ana Türkçe’deki şekiller ile Moğolca’daki şekillerin birçok yerde aynı olmasıdır. Nitekim Doerfer, Ana Türkçe’de (Bugünkü Türkçe’de y-, Moğolca’da d- olan) kelime başında bir *d- nin varlığını kabul etmektedir. Ana Türkçe’de dagız “yağız” > Moğ. dagır, dayir ve Eski Türkçe yagız gibi. Oysa Eski Türkçe’de böyle bir d- yoktur. Eski Türkçe’deki ve yaşayan İehçeîerdeki gelişmelere bakılarak Ana Türkçe’de olsa olsa bir *y- düşünülebilir.

G. J. Ramstedt ile onun yolunu izleyenlerden Z. Gombocz, M. Kâşanen, N. Poppe ve P. Aalto ile K, Menges, O. Pritsak ve N. A. Baskakov gibi Türkolog ve Altayistler ise yaptıklan derinlemesine karşılaştırmalara dayanarak bu diller arasındaki köken akrabalığına ispatlanmış gözüyle bakmaktadırlar. Nitekim G. Clauson ve G. Doerfer’in itirazlarına karşı ileri sürdükleri tanıklar, sağlıklı temellere dayanır niteliktedir.

Türk Dilleri Ailesi sayfasına dön! «|