- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Ahmedi

ahmediBu dönemde yetişen en önemli şairlerden biridir. Muhtemelen 735/1334-35 yılında doğmuştur. Asıl adı İbrahim, lakabı Tâceddîn, babasının adı Hızır’dır. Hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve tutarsızdır. Kaynaklar Ahmedî’nin Germiyanlı veya Sivaslı olduğuna dair iki rivayeti tekrar ederler. Tunca Kortantamcr ise onun Amasya’da doğmasının akla daha yatkın olduğunu belirtir. İlk öğreni­mini nerede ve nasıl yaptığı da kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kaynaklar bilgisini artırmak için Mısır’a gittiği ve orada Şeyh Ekmeleddîn’in öğrencisi ol­duğu görüşünde birleşirler.

Ahmedî dinî ilimlerle birlikte tıp, astronomi, geomet­ri gibi ilimleri de öğrenmiştir. Ahmedî, Mısır’dan tekrar Anadolu’ya dönünce bir ara Aydınoğullarf ndan Ayaş Beğ’e intisap etmiş, sonra Germiyan Beği Süley­man Şah’ın hocası ve müşaviri olmuş, daha sonra ise; Osmanlı hükümdarı Yıl­dırım Bâyezîd’in hizmetinde bulunmuş, onun mağlubiyeti üzerine Timur‘un yanında kalmıştır. Sonra Şehzade Emir Süleyman ile Edirne sarayında bulun­muş, ardından Sultan Çelebi Mehmed’e intisap etmiş ve seksen yaşlarında Amasya’da ölmüştür.

Mirkatü’l-edeb Aydınoğullan’ndan İsa Bey’in oğlu Hamza Bey için yazıl­mış Arapça-Farsça manzum bir lügattir. Bu eseri ilk önce Nihat Çetin tanıtmıştır. Sonra Ali Alparslan eserin başka bir nüshasını tespit ederek onu tanıtmış ve isminin Mirkat-i Edeb olması gerektiğini savunmuştur (“Ahmedî’nin Yeni Bulunan Bir Eseri Mirkat-i Edeb”, TDED, c. X, İstanbul 1960, s. 35-40). Ali Al­parslan’ın tanıttığı 957 tarihinde istinsah edilmiş nüsha, mukaddime ve iki esas bölüme ayrılmakta olup, baştan sona manzumdur. Mukaddime kısmı 33 beyittir.

Eserin birinci bölümü 77 sayfalık Arapça-Farsça lügat kısmı olup irili ufaklı 45 adet kıt’aya ayrılmıştır. Ahmedî bu kıt’alann birçoğunun sonunda kendini, eseri­ni ve bilgiyi öven sözler söylemiştir. Eserin ikinci bölümü ise; 15 sayfa olup 27 küçük kısımdan ibarettir. Ahmedî burada kısaca sarf ve nahiv kaidelerinden, burçlardan ve onlara tekabül eden sayılardan, peygamberlerden, Aşere-i Mübeş-şere’den ve diğer konulardan bahsetmiştir. Eser 6 beyitlik bir hatime ile biter.

Mîzânu’l-edeb ve Mi’yârü’l-edeb’den birincisi Arapçanın sarfına, ikicisi ise nahvine dair Farsça olarak nazmedilmiş kasidelerdir. Bedâyi’u’s-sihr fî-Sanâyi’i’ş-şi’r adlı eser, Farsça mensur bir risale olup Reşîdüddîn Vatvât’m (ö. 573/1177-78) Hadâ’iku’s-sihr adlı eserinin, edebî sa­natlara ait açıklamalarının özetlenip Farsça örnekleri arttırılarak meydana getiril­miştir. Risalenin tek nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi’nde bulunan bir mecmu­ada yer almaktadır (nr. 2540/1, vr. lb-71a).



Ahmedî’nin sanat bakımından en kıymetli eseri olan Türkçe Divan’mdâ 74 kasîde, 2 tercî-i bend, 6 terkîb-i bend, 1 mersiye, 1 musammat ve 764 gazel bu­lunmaktadır. Yaklaşık dokuz bin beyitten oluşan 0/va«’ın Vatikan Kütüphanesi (Vat. Turco 196) ile Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Hamidiye, nr. 1082m.) yaz­maları önemli nüshalardır. Ahmedî Divanı üzerinde iki doktora çalışması yapıl­mıştır. Bunlardan ilki Tunca Kortantamer tarafından hazırlanmıştır. Bu çalışma­da Ahmedî’nin hayatı ve eserleri tanıtılmış, Divan’ı edebî yönden değerlendiril­miştir . İkinci olarak Yaşar Akdoğan, Di­van’m tenkitli metnini hazırlamış ve eserin dil özelliklerini incelemiştir (Ahmedî Divanı III: Tenkitli Metin ve Dil Hususiyetleri, İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Türki­yat Araştırma Merkezi Tez nr. 2054, İstanbul 1979 | yayımlanmam iş doktora tezi)). Ay­rıca Yaşar Akdoğan Divan’da yer alan şiirlerden seçmeler yayımlamıştır.

Ahmedî’nin İskender-nâme adlı eseri XIV. asırda yazılan mesnevilerin en önemlilerinden olup, edebiyatımızda bu konudaki mesnevilerin ilki ve en başa­rılı örneğidir. Ahmedî’nin en fazla tanınan eseri olan İskender-nâme, Anado­lu’da Nizâmî’nin İskender-nâme’s’me yazılan ilk naziredir.792/1390’da bitirilen esere çeşitli nüshalarındaki farklılıklarına nazaran, 812/1410 yılına kadar bazı ilavelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Emir Süleyman’a sunulan eserin beyit sa­yısı bazı nüshalara göre yedi binden az, bazı nüshalara göre ise sekiz binden faz­ladır.

İskender-nâme’nin konusu, doğu edebiyatlarında işlenen ortak bir konu olan Makedonyalı Büyük İskender’in doğu seferi ve doğu ülkelerini fethiyle il gilidir. Ahmedî bu ortak konuyu işlerken, hem kendisinden önceki manzum İs­kender hikâyelerinden hem de bunlar dışındaki kaynaklardan yararlanmıştır. Ya­zar konunun seçilişinde ve İskender’le ilgili olayların kimilerinde, Firdevsî ve Nizâmî’den etkilenmiştir. Bu etkilenme, hiçbir zaman çeviri yahut yakın anla­tımla aktarma ölçüsünde olmayıp, ancak olayların genel çizgilerinin benzemesi anlamındadır. Ahmedî eserine edebî bir görünüm kazandırabilmek için İsken­der’in gönül maceralarına da yer vermiştir. Ahmedî’nin eserinde ayrıca, konuyu daha önce işleyen şairlerde görülmeyen ve yalnızca Ahmedî’nin İskender-nâ-“»e’sinde yer alan bölümler de vardır. Ahmedî’nin bu eseri vezni, düzeni, deği-Ş’k konulara yer verişi ve ele aldığı konuların işlenişi bakımından İran edebiya-

tındaki örneklerinden oldukça farklı ve orijinal bir mesnevidir. Türkiye’de otuz iki kadar yazma nüshası bilinen İskender-nâme’nin yurt dışında da pek çok yaz­masının bulunması, bu eserin ne kadar beğenilip okunduğunu göstermektedir.

İs­tanbul Üniv. Kütüphanesi’nde (TY nr. 921) kayıtlı nüshası faksimilesi, bir incele­me ile birlikte İsmail Ünver tarafından yayımlanmıştır (Ahmedî, İskender-nâme [İnceleme-Tıpkıbasım], Ankara 1983). Eserin Mevlid bölümü İsmail Ünver (“Ahme-dî’nin İskendernameslndeki Mevlid Bölümü”, TDAY-Belleten 1978, Ankara 1978, s. 355-411), Mevlid bölümü içindeki mi’râciyye Yaşar Akdoğan (“Mi’rac, Mi’racnâ-me ve Ahmedî’nin Bilinmeyen Mi’racnâmesi”, Osmanlı Araştırmaları, nr. IX, İstanbul 1989, s. 263-310) ve ilk Türkçe Osmanlı tarihi olarak bilinen Dâstân-ı Tevârîh-i Miilûk-ı Âl-i Osman ise Nihad Sami Banarll (XlVüncü Asır Anadolu Şâirlerinden Ahmedî’nin Osmanlı Tahhi= Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Ali Osman ve Cemşîd ve Hur-şîd Mesnevisi, {Türkiyat Mecmuası VI. cildinden ayrıbasım] İstanbul 1939) tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca Yaşar Akdoğan, İskender-nâme’den Seçmeler (Ankara 1988) adıyla bir kitap neşretmiştir.

Emir Süleyman’ın isteği üzerine yazılan Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi 806/1403 yılında tamamlanarak I. Mehmed’e sunulmuş veya sunulmak üzere hazırlanmıştır. Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılan eser 4745 beyitten oluşmaktadır. Ahmedî İranlı şair Selmân-ı Sâvecî’nin aynı adlı eseri­nin tercümesi olan mesnevisine birçok ekleme yaparak ona telif hüviyeti kazan­dırmıştır. Özellikle N. Sami Banarlı’nın Dede Korkud Hikâyeleri‘ndeki Kantu-ralı ile Cemşid arasında tespit ettiği benzerlik ve yakınlıklar eserin değerini ar­tırmıştır.

Eserde Çin fağfurunun oğlu Cemşid ile Rum kayserinin kızı Hurşid arasındaki aşk anlatılmaktadır. Eser, ilk defa N. S. Banarlı tarafından ilim âle­mine tanıtılmıştır (XlVüncü Asır Anadolu Şâirlerinden Ahmedî’nin Osmanlı Tarihi Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âli Osman ve Cemşîd ve Hurşîd Mesnevisi, [Türkiyat/Mec­muası VI. cildinden ayrıbasım] İstanbul 1939). Mehmet Akalın 1969 yılında eser üzerinde bir doktora tezi hazırlayarak gramer hususiyetlerini tespit etmiş ve te­zinin metin kısmını neşretmiştir.

Tervîhu’l-ervâh Ahmedî‘nin tıpla ilgili olan mesnevîsidir. Emir Süleyman adına 1403-1410 yılları arasında aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla ka­leme alınmış, daha sonra bazı ilâvelerle birlikte I. Mehmed’e sunulmuştur. Tıb­bın muhtelif bahislerine, teşrihe, teşhise ve tedaviye dair geniş bölümler ihtiva eden bu eser, Ahmedî’nin tıp alanındaki yetkinliğini göstermesi bakımından dik­kat çekicidir. Eser üzerinde henüz bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Be­dii N. Şehsüvaroğlu eser hakkında ayrıntılı bir çalışma yaparak yayımlamıştır (Şair ve Hekim Ahmedî, İstanbul 1954). Ahmedî’nin çeşitli kaynaklarda adı zikredil-diği hâlde; şimdiye kadar ele geçmeyen Kasîde-i Sarsan Şerhi, Hayretti’l-uka-ve Yûsuf u Züleyhâ isimli eserleri de vardır.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|