- Çokbilgi.com - https://www.cokbilgi.com -

Ahmed Fakih

ahmed fakihFuad Köprülü, Türk Yurdu mecmuasında yayınladığı “Selçukîler Devrinde Anadolu Şâirleri II: Ahmed Fakîh” isimli makalesinde, Anadolu Selçukluları dö­neminde yaşayan Ahmed Fakîh isimli şairi ve onun Türkçe olarak yazdığı Çerh-nâme isimli kasidesini tanıtmıştır. Köprülü bu makalesinde, Çerh-nâ-me’nm yazarı olan Ahmed Fakîh’in, Menâkıbu’l-ârifin’de geçen ve 618/1221 yılında vefat ettiğinde cenaze namazını Mevlânâ’nın kıldığı belirtilen zat olduğunu ileri sürmüştür. Ancak Menâkıbu’l-ârifin’de verilen bazı bilgilerden hareketle onun XIII. asrın ortalarına kadar yaşadığına hükmetmiştir. Bu tespitine dayana­rak da Anadolu’da XIII. asrın ilk yarısından itibaren Türkçe eserler yazıldığı an­laşılmaktadır.

Konya’daki Fakîh Ahmed Türbesi’nin alınlığındaki kitabede “Seyyidü’l-meczubîn” diye vasıflandırılan Fakîh Ahmed’in 618 /1221 yılında vefat ettiği kayıtlıdır. Ahi Evren Şeyh.Nasîruddîn Mahmûd,Sadruddîn-i Konevî’ye yaz­dığı mektuplarının birinde bu Fakîh Ahmed’den bahsetmiştir. XIII. asrın ikinci yarısında kaleme alınan ve Anadolu’da yazılan ilk menakıbname olan Menâkib-i Şeyh Evlıadııddîn-i Kirmanı adlı eser­de anlatılan kırk altınhikâyede, Hak dostlarından olduğu belirtilip hayret makamında bulunduğu kaydedilerek Fakîh Ahmed’den söz edilmiştir.

Mikâil Bayram, 1983 yılında İstanbul’da düzenlenen Türkoloji Kongre -si’nde sunduğu “XIII. Asırda Yaşayan Fakih Ahmed’ler” isimli bildiride, bahse­dilen Fakîh Ahmed’in bütün kaynaklarda “meczûb” ve “mecnûn” bir derviş ola­rak geçtiğini, böyle “meczûb” ve “delişmen” bir dervişin düzenli ve mürettep bir eser yazmış olamayacağını savunur. Daha sonra 651/1253 yılında düzenlenen Celâlüddîn Karatay Medresesi Vakfiyesi’ne imza koyan ve Konya Sedirler Ma­hallesindeki Şeyh-i Aliman adına inşa edilen türbe kitabesinde adı geçen başka bir Fakîh Ahmed’in yaşadığını, Eflâkî’nin bu asırda Konya’da yaşayan iki ayrı Fakîh Ahmed’den habersiz olduğu için bu zat hakkındaki bilgileri 618/1221 yı­lında ölen Hâce Fakîh Ahmed’e izafe ettiğini ve bu Fakîh Ahmed’in 651/1253 yılından sonra, Mevlânâ’dan önce öldüğünü ifade eder.



Birinci Fakîh Ah­med’in, Mevlânâ’nın babası Bahâuddîn Veled’in müridi olduğunu belirttikten sonra Mevlânâ’nın cenazesini kıldığı bildirilen kişinin ikinci Fakîh Ahmed ol­duğunu kaydeder. Daha sonra Çerlı-nâme ile Kirâbıı Evsâfı Mesâcidi’ş-şerîf adlı eserlerin bu ikinci Ahmed Fakîh’e ait olduğunu söyler. Mikâil Bayram, bu ara­da 746/1345 yılında Karaman’da vefat eden bir üçüncü Fakîh Ahmed bulundu­ğunu; ancak mezkur iki eserin bu zata ait olabileceğinin zayıf bir ihtimal olduğu­nu kaydeder. Mikâil Bayram, bu bildiriyi dinleyenler arasında bulunan Sadettin Buluç’un, kendi tespitleri üzerine özet olarak, “vaktiyle kendisinin de bu iki ese­ri 618/1221 yılında ölen Fakîh Ahmed’e nisbet ettiğini, fakat bu tebliğin verdiği bilgiler ışığında bilgilerini yeniden değerlendirip, hafızasını yokladığını ve XIV. asır dil özelliklerini göz önüne aldığını, sözü edilen iki eseri Karamanlı Fakîh Ahmed’e nispet etmenin daha doğru olacağını” ifade ettiğini kaydetmektedir. Osman Fikri Sertkaya da kişilikleri birbirine ka­rıştırılmış farklı Ahmed Fakîhler hakkında geniş bilgi vermiştir.

Semih Tezcan ise, XIV. asrın ortalarında çıkan veba salgınından Çarh-nâme’de de bahsedildiği için eserin en erken 1350 tarihinden sonra yazılmış olabileceğini ifade ederek Ahmed Fa-kîh’in XIV. asır şairlerinden olduğunu belirtir. Ayrıca bu dönem mesnevî şairle­rinden olan Sula Fakîh, Süli Fakîh yahut Dervîş Fakîh diye isimlendirilen ki­şinin de aynı kişi olabileceğini kaydeder.

Çarh-nâme Eğridirli Hacı Kemâl’in Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde (nr. 5782) bulunan Câmi’u’n-nezâ’ir isimli nazireler mecmuasında (vr. 289a-291b) yer alan bir kasîdedir. Mecmuanın sonundaki listeye göre 100 beyit olması ge­reken şiirin son 17 beytinin bulunduğu yaprak koptuğu için bugün 83 beyti eli­mizdedir, aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılan ve dinî-tasavvufî mahiyette olan şiirde, dünyanın faniliğinden, dünya zevklerine kapılmanın yanlışlığından bahsedilmiş, ölüm hatırlatılarak bu dünyada ahi ret için hazırlan­manın gerekliliği vurgulanmıştır.

Halkı eğitmek ve bilgilendirmek için yazılan eserin sanat tekniği ve üslûbu bakımından önemi yoktur. Anadolu Türkçesinin ilk örneklerinden olması sebebiyle dil bakımından önemlidir. Ancak Osman F. Sertkaya, Fuad Köprülü ve onun görüşünü kabul eden Mecdut Mansuroğlu, Ni-had Sami Banarlı, Hasibe Mazıoğlu gibi araştırmacıların Çarh-nâme’nin Eski Anadolu Türkçesinin en eski örneği olduğu görüşünün yanlış olduğunu belirtir. Sertkaya, Çarh-nâme‘nin dil Özellikleri itibariyle XIV. asrın ikinci yarısı ile XV. asrın ilk yarısında yazılmış olması gerektiği düşüncesindedir. Nitekim Semih Tezcan’ın XIV. asrın ortalarında çıkan veba salgınından Çarh-nâme’de de bah­sedildiği için eserin en erken 1350 tarihinden sonra yazılmış olabileceği görüşü de bu düşünceyi desteklemektedir. Bu da, Ç arh-nâme’mn XIII. asırda yaşadığı varsayılan Ahmed Fakîh’e ait olmadığını göstermektedir. Çarh-nâme, ilk defa Fuad Köprülü tarafından bulunmuş ve yazarı hakkında bilgi ile birlikte yayım­lanmıştır.

Daha sonra eser, Mecdut Mansuroğlu tara­fından transkribe metine, dil özelliklerinin açıklanması, lügatçe, gramer dizini ve tıpkıbasımı eklenerek neşredilmiştir (Ahmed Fakih, Çarhname, İstanbul 1956). Şiiri en son Mecdut Mansuroğlu’nun yaptığı bir kısım zorlamaları ayıklayıp yanlış ve değişik okuduğu kelimeleri düzelterek ait olduğu dönemin diline uy­gun şekilde Fahir İz ve Günay Kut yayımlamışlardır.

Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’s-şerîfe aruzun “mefâ’îlün mefâîlün feûlün” kalı­bıyla yazılmış olup 339 beyitten oluşmaktadır. Eserin bilinen tek nüshası British Museum Or. 9848’de kayıtlı bir mecmuanın içinde yer almaktadır (v. lb-21b). Mesnevî nazım şekliyle yazılan eserin içindeki iki parçada gazel, sondaki dört manzumede ise gazel-kasîde kafiye düzeni kullanılmıştır. İlk yapraktan sonra gelen bazı yaprakların koptuğu anlaşılan eserin esasında hacim olarak daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.

Eserde, bir grup arkadaşı ile hacca giden Ahmed Fa­kîh’in bu esnada gördüğü Şam, Kudüs, Mekke ve Medine ile oralarda ziyaret et­tiği kutsal mekânlar anlatılmaktadır. Osman F. Sertkaya, Çarh-nâme gibi bu mesnevinin de gerek dil özellikleri, gerekse yazarının eserde şeriat kurallarına bağlı, düzenli yaşayışı olan bir kişilik sergilemesi sebebiyle mezkur Ahmed Fa-kîh’ten başka bir Ahmed Fakîh’in olabileceği görüşündedir. Bu mesnevi ilk defa Hasibe Mazıoğlu tarafından bulunarak bir tebliğ ile ilim âlemine duyurulmuş, daha sonra eserin transkripsi­yonlu metin, sözlük ve tıpkıbasım neşri yine kendisi tarafından yapılmıştır.

Ahmed Fakîh’in bu manzum eserlerinin dışında, İstanbul Üniv. Edebiyat Fa­kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplılığı’nda (nr. 4453) bulu­nan bir yazma içerisinde beş ayrı manzumesinin bulunduğunu yi­ne O. F. Sertkaya bildirmektedir. Bunlardan dördü, on bir beyit fazlasıyla Kitâbu Evsâfı Mesâcidı’ş-şerîfe içerisinde yer almakta, yedi beyitlik beşinci manzume ise bu eserde bulunmamaktadır. Bu durum; bu nüshanın Kitâbu Evsâfı Mesâci­di’ş-şerîfe’riın eksik bir başka nüshası olduğunu düşündürtmektedir.

Kim Kimdir? sayfasına dön! «|